mesela tamirci çırağı var, toprağı bol olsun cem karaca'nın.

daha bugün bir konserde sol yumruğum havada söylediğim.

şarkı şunu anlatıyor. bir çift hilal kaş var. bunlar küstahça kalkıyor. kim bu serseri diye soruyor. ellerimizde intensive care kremler yok, aksine gres var. o serseri var ya, hayatını senin gibilere rağmen sürdürendir. üstümde 40 kilometre ötedeki bir lisenin tişörtü, aslında beden dersinde giymelik.

ustam cuma'ya gittiğinde onu arayanları not alabilecek kadar nezaket ve okuma-yazma.

ustam babacan, ustam alemin kralı. yoruluyorum bazen ama biliyorum, iyiliğim için yapıyor. pişeyim diye bu adaletsiz dünyada. elim ingiliz anahtarı tutsun da, yarın öbür gün kira da olsa, evime girecek anahtarım olsun.

benim bir karım olsa ben onu çok severim. onu hiç üzmem. çocuklarım olsa benim gibi işçi çocuğu, onları da üzmem. belki hemen bisiklet filan alamam ama denerim.

ama şu otomobilini tamire getiren, egzozunda boğulduğum var ya...

işçiyim ben işçi kalayım.

not: yazarın sol yumruğunda gres yok fakat parmaklarının ucunda gümüş nitrat lekeleri var. olur mu?
bazı efsaneler de var.
yıllardan 96-97, düşünün o kadar eskisine gidiyoruz. aşık falan da olmuşluğumuz olsun, düşünün kendimizi buluyoruz. geç kalmışsak apollon infilak ettiğindendir, bizim çocukluğumuz cüneyt arkın, ahu tuğba, ne olaydı ki. ayrıca en sevdiğimiz bağlaç: neyse.

neyse;
ahmet, buradaki kimi bahsisinde (imlam fena değildir, ipnelik etmeyin, bak şapka bile biliyorum, sc bilmez) çavuş diye geçmiştir, severiz. delikanlılık işte (o sonra evlendi bir iki gittim evine ki yemek yapıyor, daha da yüz vermiyom [imla sağlam, bakmayın öyle yazdığıma, parantez kullanımına bakın]). bir akşam artık olmayan, o vakit siteler arasına sıkışmış korulukta şarap içerken bana bu şarkıyı söyledi:
güneşin aynası.
bütün arkadaşlarım benim gibi müzik kulağından yoksun olacak değil ya (benim sol kulak duymuyor anam maraz var, bi' anlatamadım [bak o imlaya iyi bak, sen biliyor musun apostorofu -ayraç da denir- böyle kullanmayı, biliyorsun, kullanıyor musun peki?]). adam belki güzel söylemiştir, belki benim dinleyesi zamanımmış, güzel duymuşumdur. ama içimde kaldığı kadarıyla işte. o yıllar, (virgülün yeri nasıl ama, şiştin mi? ["ama"dan sonraki virgül hoş kaçmadı farkındayım da '84 imla kılavuzuyla büyümüş nesiliz.]). daha kaset yılları, şimdi sen görsen netbook sanarsın, öyle bir şey yani. alamadık kasedini dinleyemedik. fakat onca yıl, yarım yamalak melodisiyle arada sırada, ne bileyim ben yaz günleri tuhaf yollarda yürürken falan (burada da virgülü mükemmel kullandığım kayda geçsin), hep ilk duyduğum şekliyle söylediydim.

bak işte zaman, bugün taşlama yaparken (aslında bana kafiyeli geldi bu başlangıç da türkiye türkleri -e ve -aları biraz başka söylüyor) yine söylediğimi farkettim. akşam olunca ilk kez orijinalini dinledim. ahmet (çavuş), ne güzel arkadaşmış, biraz biraz evliliğini bile sevebildim (burada var kafiye, orantılama).

sözlerini yazmazsam ben eksik kalacağım. ben sırf sözlerini bildim çünkü. müziği tan anlayamıyorum (genetik değil evladım, maraz var sol kulakta, sebebi, türksolu çetesi satırla parçaladı, söylettirme işte).

sözleri anacı'm (bak şu ayracın kullanım güzelliğine), sözleri:
güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken

düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında [burayı hep unutuyordum]
gölge gibi hep peşimdesin [burayı bazen hatırlıyor, bazen unutuyorum]
kırmızının kuytularında,
yeşilin uykularında,
karanfilin kokularında
şebnem olur gider gözlerin

arkamı dönsem önümde
istemesem de içimde
çocuğun umutlarında
kiminin korkularında

güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken [bu kısım sağlam aga]

düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında [bunu unutup yerine yerine "yeşilin uykuları" ya da "karanfil kokuları" konuyordu.]
gölge gibi hep peşimdesin
kırmızının kuytularında,
yeşilin uykularında,
karanfilin kokularında,
şebnem olur gider gözlerin

kalemin yasaklarında,
çalışan parmaklarında,
ve ağaran saçlarında
tutsak olmuş bir düşüncesin
bil bakalım sen nesin [bu kısım da tam bizden değil ama hafif bir aşinalık var gibi]

güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken

düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında
gölge gibi hep peşimdesin
kırmızının kuytularında,
yeşilin uykularında,
karanfilin kokularında
şebnem olur gider gözlerin

arkamı dönsem önümde
istemesem de içimde
çocuğun umutlarında
kiminin korkularında

güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken

düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında
gölge gibi hep peşimdesin
kırmızının kuytularında,
yeşilin uykularında,
karanfilin kokularında,
şebnem olur gider gözlerin

kalemin yasaklarında,
çalışan parmaklarında,
ve ağaran saçlarında
tutsak olmuş bir düşüncesin
bil bakalım sen nesin

güneşin aynasında biz
bizde bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken...
ben düşünürken

hikayedeki tutarsızlığı bulan arkadaş;
evet türksolu çetesi '96-'97'de yoktu. sen de haklısın, tamam kabul de (u'nun son sesli olduğu bir kelimenin ardından -de bağlacı kullanmak nasıl zoruma gidiyor anlatamam) ederim. fakat sen niye açık etmek zorundasın ki her şeyi, ben bir gazi gibi saygı göremeyecek miyim senin yüzünden. son olarak kabul et; çeteler mi, değiller mi?
birsen tezer'den balıkesir var, bugüne kısmetmiş; geldi gitti geldi, gitmesin bir daha. ama niye balıkesir? bunu tam anlamadım, yanaklarıma değmeden düşer gözümün yaşı, bakarım kendim gibi kel kalmış selvilere. evet olayın balıkesirle bir ilgisi yok, evet balıkesir, balı kesir ya da balık esir diye de düşünülebilir, evet kelim allahsızlar ve evet bunu hatırlattığınız için cehennemde yanacaksınız.
aşık insanlara kel demeyin, balıkesir dinlesin onlar, girişini çok dinlesinler.

ben aşık olmam ki hem hiç, ayaklarım basmaz yere, görürüm önümü.
1980 var, vatka takılı, mesela lacrimosa biraderim o kadar sevmezdi -içemedim pezevengin çocuğuyla denk getirip*- gitme gitme...
yırtık bir afiş ne manaya gelir, haberiniz yok, avereler sizi (üstelik böyle bile yazılmıyor).
1980'den sonraydı, epeyce, düşünün benim tutukluğum 2001, akp el olmadan daha, -2002 seçimleri herhalde, çok çalışmaktayız bırçetler. karambole tam o ara bir de operasyon yedik tam oldu, beni bile aldılar, ama üzerime atılı korsan eylemler hep içerde olduğum tarihli, ne artislik ettim ulen polislere. parmak izi de vermediydim, orada kırıldı yüzük parmağım, sol (evlenmeme sakınca yokmuş raporu verdi doktorlar, ey laneth kadınları). sonra bir dizi zorbalık, siz bilmezsiniz, fakat ben nasıl da eğlenmiştim... gitme gitme, el olursun sevdiğim, incitir beni, orada beni ölümüne bekleyen kız, şimdi maaş hesaplıyorsun ya, tam 1980. sigaramdan duman bile çıkmıyor.
neyse olaylar olaylar... sonra biz operayondan sonra, bütün aşklardan hemen önce gazla çalışıyoruz. benim bölgem hüseyingazi eskiyol; yani bir durak faşist, bir durak alevi. meydan'da hem de 2 mhp aracı (biri o 403) dururken ve ülkü ocağının karşısına, sosyalizm afişleri yaptık, sesini çıkaramadı kimseler (tamam ayarladım cuma saatiydi, ama ocaktaki nöbetçileri de biz iki kişiden ölesiye korktu bence). sonra chp ile afiş kavgasına giriştik, alevi kaportacı gençler vs biz. ben alttan aldım, 30'a karşı üçüz. neco, sikerim dedi, sıçtık o an. sonra ben nasıl ettiysem tatlıya bağladım da -yoldaşlar bana oport dedi o vakit.
çıkıyoruz yokuşu, meydanda mhp afişlerini birlikte kapattığımız eleman, kıstırmış parmakları arasına fırçayı, soruyor: "döveydik, niye dövmeedik!?"
çorumlu olmasına rağmen cevap veriyorum: "salak mısın sen?"

bugün artık onun salak olmadığına eminim, 30 kişiler de tamam ama biz dövbilirdik. darbe olduğunda, 1980 birader, azlığımıza bakmadan direnseydik, şimdi adam olabilirdik. hiç değilse şarkı dinleyip ağlamazdık, hiç değilse böyle çaresiz aşık olmazdık.

* haftaya haftasonu kısmetse istanbuldayım, denk gel mesajla ulaş bana, yol edip içelim efendice, valla dövmicem leen!
hep adi olacak degil ya, bu sefer de adini bilmiyorum nedir? sonucta bazi sarkilar. olay bu. zaten adini bilsem uzerime naksederim. kafayi yiyecegim sonunda bulmam lazim. dirinim dirinim. lan ben seni cok seviyorum. bilemedim. sarki bu.
ce$me'deyim. yalnizim. gunde 23 saat calisiyorum. -paranin anneannesiyle sevisiyorum orasi ayri- yine de rajaz. oyle bi dinginlik yok. calisirken her sey fondip. kamera var. gozetmen var yapacak bir sey yok. sonra is bitiyor. 1 saatligine depo koselerinde uyumaya gidiyoruz. aciyorum bunu. buz makinasina gomdugum kauffmani aciyorum bir de . bir duble daha. daha. bu sarki sinir tanimiyor. sarhostum geldigimde. bir saat olmadi uyanali. bir bira daha acayim biram bitti. oha dolapta bira kalmadi ba$ka sikinti. acikcasi gidemedim. gitmem gerek, diye du$ununce gitmek olmuyor. o du$unce sapli kaliyor orada. gidemiyorsun. cok $ehir gezdim. cok insan eksilttim hayatimdan. insan eksiltmek? bilir misiniz nasil oluyor? yok. icelim. annem aradi gecen gun, sarho$. agladim. bir gun dur diyecegim herkese. durun! diye bagiracagim kimse duymayacak. bira civi gibi, $ansliyim. $ansimi bu yonde kullaniyorum. $arki fena sikertiyo bu arada. o guzelim giri$. hayat da boyle olsa ya. o sevinc. sozleri dinlemeyeceksin bu $arkida, yoksa hayat daha da cekilmez olur. bu $arkida hayatlere inaniyorum cunku onlar hep dokunabilir. her an. umut bebegim. siz hic umut ettiniz mi sabaha kar$i? etmeyin. olmuyor. kimse yekten sarho$ olmaz. hep birine ihtiyac duyar sarho$lugunu, sevincini ya da -hep- uzgunlugunu kanitlamak icin. herkes sevince, biriyleyken bir ba$kasina ihtiyac duyar, mutlulugunu kanitlamak icin. bu hayatta her $ey coguldur. kimse gormezse, her $ey yalandir. kimse beni gormuyor. yuruyorum oyle alelade; istiklalde. insanlar kime carptigini bilmiyor.

cok huzunlu bir $arki. sozleri.
ayrı başlık da açardım buna da tam ekşi kıvamına gelecek kadar olmaya başladık. gide gide outlethlere düşeceğiz. sonra gelir kapıma dayanırsınız, laneth'i kurtarman için yazman gerekiyor diyerek, "bu ellerle mi?" diye sorarım. ayhan ışık değilim, traş falan olamam.
outleth bir şey değil de işsizliğin üçüncü haftası, daha da düşmeyelim sokaklara tazminat bitince, düşersek de kilt giyinmiş olalım, eğlenceli olur. şimdi biliyorsunuz, bu irishler acayip içiyor ve zıvanadan çıkıyor, zıvananın ne olduğunu umarım tam bilmiyorsunuzdur. scottishler de bunlara kindar -bakmayın braveheart'a siz- bir kapışmalar falan. scottishler de drunken şarkısı yapıyor, ben onu da seviyorum. sözlerini çevireyim artizlik olsun:

well a scotsman clad in kilt left a bar one evening fair (valla [well] bir iskoç olması gerektiği gibi bardan ayrılmış bir de kilt [etek la] giyiyormuştu)
and one could tell by how he walked the he'd drunk more than his share (ve biri çıksa analatabilir mi ki [ki ki] içebileceğinden fazlasını içip kafa olmuşken nasıl yürüyebildiğini [parantezler satıra sığsın] ki yani?)
he fumbled 'round until he could no longer keep his feet (ayakta duracak hali kalamayana kadar dolanmış ortalıklarda)
and he stumbled off in to the grass to sleep beside the street (sokağın yanındaki çimlere uzanmış uyumak için)

ring-ding didle idle i de-o (oy oy oy)
ring dye didley i oh (oy amina [scottish turkish gibi] koyim oy)
he stumbled off in to the grass to sleep beside the street (sokağın yanındaki çimlere uzanmış uyumak için)

about that time two young and lovely girls just happened by (bu sıralarda iki genç çıtır [çıtır gençtir zaten yaw] bir anda peydah olmuşlar [allah])
one says to the other, with a twinkle in her eye (biri diğerine göz kırparak demiş ki [vay vay])
"see yon sleeping scotsman, so strong a handsome built? (şu uyuyan çok yakışıklı ve güçlü yapılı iskoçu gorün mü?) -yalnız iskoç olduğunu tam nerden artık.
i wonder if it's true what they don't wear beneath the kilt." (merak ediyorum gerçekten de etek altına iç çamaşır giyip giymediklerini?) [afedersin taze gelin..]

ring-ding didle idle i de-o (bunu öğrendiniz diniz din diniz)
ring dye didley i oh (evet küfür var)
i wonder if it's true what they don't wear beneath the kilt (merak ediyorum gerçekten de etek altına iç çamaşır giyip giymediklerini?) -etekten kasıt kilt, yani daha altı olmuyor zaten.

they crept up on that sleeping scotsman quiet as could be (olabildiklerince sessiz sokulmuşlar uyuyan iskoç'a) crept kıkırdamak değil, sessiz diyor adam, yersen.
lifted up his kilt about an inch so they could see (eteeee bir inç kadar [takriben 2.5 santim] kaldırmışlar ki görebilsinler)
and there, behold, for them to view beneath his scotish skirt (işte orada acayip olmuş, iç çamaşır diye gördükleri iskoçun... )
was nothing more than god had graced him with upon his birth (tanrının doğuştan oraya yerleştirdikleri dışında hiçbir şey yokmuş eteğin altında)

kestik!
bu sürtükler buraya kadar hep bu beklentiyle geldiler dikkat ediyorsanız. şimdi aman namusum, sepetim derlerse aldanmayın, kırmızı başlıklı kız masalı değil bu. yani adam sarhoş, alenen yararlanıyorlar adamca'azdan, sonra da başlarına bir şey gelse, vay efendim mor saplı toplu iğne! o mor sapa şey etmeden önce meşruydu yalnız, bırakın sızadursun adam.
devam!

ring-ding didle idle i de-o (ring kısımlarında zil çalma gibi bir şey oluyor da anca eteği kaldırınca anladık neyin ziliymiş)
ring dye didley i oh (etekleri zil çalıyor gibisine belki de)
was nothing more than god had graced him with upon his birth (allah işte kimisine hop, kimisine yürü ya kulum, öyle o, edecek iş yok)

they marveled for a moment, then one said "we must be gone. (bir süre marvelmişler [hayret, mucize, yuvarlamak, kevaşeliğin düzeyine bağlı diyorum] sonra biri demiş ki "gidelim [sahaba gelirse oyar tabııı])
let's leave a present for our friend before we move along" (yalnız gitmeden bir hediye bırakalım arkadaşımıza [arkadaş ayaaa malumunuz]
as a gift they left a blue silk ribbon tied in to a bow (hediye olarak bir mavi ipek kurdelayı -afedersin- başına bağlamışlar]
around the bonnie star the scot's kilt did lift and show (ordan da dolandırıp mı artık, nasıl anatomiyse eteğin kemer tokasına falan mı takmışlar, yok gözümde canlandırabilecek şeyim olsa çevireyim de, o manzara ürkütüyor)

ring-ding didle iidle i de-o
he lingo lingo şişeler
şeyler lingo lingo

now the scotsman woke to nature's call and stumbled towards the trees (e haliyle sabahleyin çişi gelen iskoç uyanıp, ağaçlara doğru seyirtmiş)
behind the bush he lifts his kilt, and gawks at what he sees (çalıların arkasına geçince eteeeni kaldırmış ki ne görsün)
and in a startled voice he says, to what's before his eyes, (sesi gözlerinden bile önce çıkıvermiş)
"lad, i don't know where ya been, but i see you've won first prize" "valla nerde olduğunu bilmorum ama birincilik ödülünü kazanmışın"

keyifli eğlenceli şarkı. ve de hazır işsizkene itina ve indirimle ingilizce dersi verebilirim, bakın yapabilirim, çok acayip hem.
yani ötesi berisi bizim ekşiden neyimiz eksik ya hepiniz ingilizce öğrenin ya da biliyormuş gibi davranıp beni uğraştırmayın, olmadı, öğreteyim, valla?
/
tümünü göster