bazı efsaneler de var.
yıllardan 96-97, düşünün o kadar eskisine gidiyoruz. aşık falan da olmuşluğumuz olsun, düşünün kendimizi buluyoruz. geç kalmışsak apollon infilak ettiğindendir, bizim çocukluğumuz cüneyt arkın, ahu tuğba, ne olaydı ki. ayrıca en sevdiğimiz bağlaç: neyse.
neyse;
ahmet, buradaki kimi bahsisinde (imlam fena değildir, ipnelik etmeyin, bak şapka bile biliyorum, sc bilmez) çavuş diye geçmiştir, severiz. delikanlılık işte (o sonra evlendi bir iki gittim evine ki yemek yapıyor, daha da yüz vermiyom [imla sağlam, bakmayın öyle yazdığıma, parantez kullanımına bakın]). bir akşam artık olmayan, o vakit siteler arasına sıkışmış korulukta şarap içerken bana bu şarkıyı söyledi:
güneşin aynası.
bütün arkadaşlarım benim gibi müzik kulağından yoksun olacak değil ya (benim sol kulak duymuyor anam maraz var, bi' anlatamadım [bak o imlaya iyi bak, sen biliyor musun apostorofu -ayraç da denir- böyle kullanmayı, biliyorsun, kullanıyor musun peki?]). adam belki güzel söylemiştir, belki benim dinleyesi zamanımmış, güzel duymuşumdur. ama içimde kaldığı kadarıyla işte. o yıllar, (virgülün yeri nasıl ama, şiştin mi? ["ama"dan sonraki virgül hoş kaçmadı farkındayım da '84 imla kılavuzuyla büyümüş nesiliz.]). daha kaset yılları, şimdi sen görsen netbook sanarsın, öyle bir şey yani. alamadık kasedini dinleyemedik. fakat onca yıl, yarım yamalak melodisiyle arada sırada, ne bileyim ben yaz günleri tuhaf yollarda yürürken falan (burada da virgülü mükemmel kullandığım kayda geçsin), hep ilk duyduğum şekliyle söylediydim.
bak işte zaman, bugün taşlama yaparken (aslında bana kafiyeli geldi bu başlangıç da türkiye türkleri -e ve -aları biraz başka söylüyor) yine söylediğimi farkettim. akşam olunca ilk kez orijinalini dinledim. ahmet (çavuş), ne güzel arkadaşmış, biraz biraz evliliğini bile sevebildim (burada var kafiye, orantılama).
sözlerini yazmazsam ben eksik kalacağım. ben sırf sözlerini bildim çünkü. müziği tan anlayamıyorum (genetik değil evladım, maraz var sol kulakta, sebebi, türksolu çetesi satırla parçaladı, söylettirme işte).
sözleri anacı'm (bak şu ayracın kullanım güzelliğine), sözleri:
güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken
düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında [burayı hep unutuyordum]
gölge gibi hep peşimdesin [burayı bazen hatırlıyor, bazen unutuyorum]
kırmızının kuytularında,
yeşilin uykularında,
karanfilin kokularında
şebnem olur gider gözlerin
arkamı dönsem önümde
istemesem de içimde
çocuğun umutlarında
kiminin korkularında
güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken [bu kısım sağlam aga]
düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında [bunu unutup yerine yerine "yeşilin uykuları" ya da "karanfil kokuları" konuyordu.]
gölge gibi hep peşimdesin
kırmızının kuytularında,
yeşilin uykularında,
karanfilin kokularında,
şebnem olur gider gözlerin
kalemin yasaklarında,
çalışan parmaklarında,
ve ağaran saçlarında
tutsak olmuş bir düşüncesin
bil bakalım sen nesin [bu kısım da tam bizden değil ama hafif bir aşinalık var gibi]
güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken
düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında
gölge gibi hep peşimdesin
kırmızının kuytularında,
yeşilin uykularında,
karanfilin kokularında
şebnem olur gider gözlerin
arkamı dönsem önümde
istemesem de içimde
çocuğun umutlarında
kiminin korkularında
güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken
düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında
gölge gibi hep peşimdesin
kırmızının kuytularında,
yeşilin uykularında,
karanfilin kokularında,
şebnem olur gider gözlerin
kalemin yasaklarında,
çalışan parmaklarında,
ve ağaran saçlarında
tutsak olmuş bir düşüncesin
bil bakalım sen nesin
güneşin aynasında biz
bizde bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken...
ben düşünürken
hikayedeki tutarsızlığı bulan arkadaş;
evet türksolu çetesi '96-'97'de yoktu. sen de haklısın, tamam kabul de (u'nun son sesli olduğu bir kelimenin ardından -de bağlacı kullanmak nasıl zoruma gidiyor anlatamam) ederim. fakat sen niye açık etmek zorundasın ki her şeyi, ben bir gazi gibi saygı göremeyecek miyim senin yüzünden. son olarak kabul et; çeteler mi, değiller mi?
yıllardan 96-97, düşünün o kadar eskisine gidiyoruz. aşık falan da olmuşluğumuz olsun, düşünün kendimizi buluyoruz. geç kalmışsak apollon infilak ettiğindendir, bizim çocukluğumuz cüneyt arkın, ahu tuğba, ne olaydı ki. ayrıca en sevdiğimiz bağlaç: neyse.
neyse;
ahmet, buradaki kimi bahsisinde (imlam fena değildir, ipnelik etmeyin, bak şapka bile biliyorum, sc bilmez) çavuş diye geçmiştir, severiz. delikanlılık işte (o sonra evlendi bir iki gittim evine ki yemek yapıyor, daha da yüz vermiyom [imla sağlam, bakmayın öyle yazdığıma, parantez kullanımına bakın]). bir akşam artık olmayan, o vakit siteler arasına sıkışmış korulukta şarap içerken bana bu şarkıyı söyledi:
güneşin aynası.
bütün arkadaşlarım benim gibi müzik kulağından yoksun olacak değil ya (benim sol kulak duymuyor anam maraz var, bi' anlatamadım [bak o imlaya iyi bak, sen biliyor musun apostorofu -ayraç da denir- böyle kullanmayı, biliyorsun, kullanıyor musun peki?]). adam belki güzel söylemiştir, belki benim dinleyesi zamanımmış, güzel duymuşumdur. ama içimde kaldığı kadarıyla işte. o yıllar, (virgülün yeri nasıl ama, şiştin mi? ["ama"dan sonraki virgül hoş kaçmadı farkındayım da '84 imla kılavuzuyla büyümüş nesiliz.]). daha kaset yılları, şimdi sen görsen netbook sanarsın, öyle bir şey yani. alamadık kasedini dinleyemedik. fakat onca yıl, yarım yamalak melodisiyle arada sırada, ne bileyim ben yaz günleri tuhaf yollarda yürürken falan (burada da virgülü mükemmel kullandığım kayda geçsin), hep ilk duyduğum şekliyle söylediydim.
bak işte zaman, bugün taşlama yaparken (aslında bana kafiyeli geldi bu başlangıç da türkiye türkleri -e ve -aları biraz başka söylüyor) yine söylediğimi farkettim. akşam olunca ilk kez orijinalini dinledim. ahmet (çavuş), ne güzel arkadaşmış, biraz biraz evliliğini bile sevebildim (burada var kafiye, orantılama).
sözlerini yazmazsam ben eksik kalacağım. ben sırf sözlerini bildim çünkü. müziği tan anlayamıyorum (genetik değil evladım, maraz var sol kulakta, sebebi, türksolu çetesi satırla parçaladı, söylettirme işte).
sözleri anacı'm (bak şu ayracın kullanım güzelliğine), sözleri:
güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken
düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında [burayı hep unutuyordum]
gölge gibi hep peşimdesin [burayı bazen hatırlıyor, bazen unutuyorum]
kırmızının kuytularında,
yeşilin uykularında,
karanfilin kokularında
şebnem olur gider gözlerin
arkamı dönsem önümde
istemesem de içimde
çocuğun umutlarında
kiminin korkularında
güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken [bu kısım sağlam aga]
düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında [bunu unutup yerine yerine "yeşilin uykuları" ya da "karanfil kokuları" konuyordu.]
gölge gibi hep peşimdesin
kırmızının kuytularında,
yeşilin uykularında,
karanfilin kokularında,
şebnem olur gider gözlerin
kalemin yasaklarında,
çalışan parmaklarında,
ve ağaran saçlarında
tutsak olmuş bir düşüncesin
bil bakalım sen nesin [bu kısım da tam bizden değil ama hafif bir aşinalık var gibi]
güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken
düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında
gölge gibi hep peşimdesin
kırmızının kuytularında,
yeşilin uykularında,
karanfilin kokularında
şebnem olur gider gözlerin
arkamı dönsem önümde
istemesem de içimde
çocuğun umutlarında
kiminin korkularında
güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken
düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında
gölge gibi hep peşimdesin
kırmızının kuytularında,
yeşilin uykularında,
karanfilin kokularında,
şebnem olur gider gözlerin
kalemin yasaklarında,
çalışan parmaklarında,
ve ağaran saçlarında
tutsak olmuş bir düşüncesin
bil bakalım sen nesin
güneşin aynasında biz
bizde bir düş
düşte bir çocuk, çocukta yol
yolda toz, tozda avuç, avuçta kader
kaderde sen, güneşte akşam oluyor
ben düşünürken...
ben düşünürken
hikayedeki tutarsızlığı bulan arkadaş;
evet türksolu çetesi '96-'97'de yoktu. sen de haklısın, tamam kabul de (u'nun son sesli olduğu bir kelimenin ardından -de bağlacı kullanmak nasıl zoruma gidiyor anlatamam) ederim. fakat sen niye açık etmek zorundasın ki her şeyi, ben bir gazi gibi saygı göremeyecek miyim senin yüzünden. son olarak kabul et; çeteler mi, değiller mi?