young galaxy'den cover your tracks var. bence guzel bi olayi var parcanin. sozleri zerre skimde olmayan sarkilar siralamasinda top 5e girer, o sekil bi olayi var. barda boyle sikintidan patladigim zamanlarda caliyor surekli, ohs negsel lan bu, deyip havami buluyorum. coksel lan. bi de club remix olayi var bunun. onda da parti zamanlari got bas salliyorum barin icinde. emmeye gommeye geliyo yani, o sekil bi olay. disimin agrisini da gecirse lyricsleri uzerime kazitirim ama o tur bi etkisi yok. cok yazik o acidan. disim agriyor minakoyim!
gunde enazindan uc kez dinledigim ve deruni kafalar yasadigim "shine on you crazy diamond'i dort aydir dinlemiyormusum lan resmen. kuluplerde calismaktan insanin muzik zevki degisir mi yahu? kult olmus sarkilarin "dubstep" remixlerini filan dinliyorum artik lan. onlarla garip kafalar yasiyorum falan boyle. bazi sarkilara da gelip yazamiyorum bak bu var diye. bir garip hallerdeyim. bazi sarkilar da yok lan!
bu ara cok dagittim. kimya beni bozuyor ya. kimyagerlere de gicigim. misal master yapan bir kimyager dostumla gecen gun oturuyoruz, bilmem hatirlar misiniz "karışan" diye bir karikatur kahramani vardi, cikardim sopayi kolumdan, vurdum kafasina. birak dedim bu kimyager ayaklarini, hapci mi olcan lan basimiza! it! onur abi onur abi diye inlemeye basladi. dedim sus rezil kopek. milyonlari mi zehirleyeceksin lan sen diyerekten bir tane daha vurdum. bilimi bitirdim. sonra cabuk toparladim. lojistik okuyan bi hatun var. dedim lojistik destek sagla bana, gel guclerimizi birlestirelim, kis da gecmedi zaten. yollar kapali, ulasim tek seritten, cift serit zor benim icin, dedi. yahu ulkenin yarisini duble yol yaptilar, ne tek seriti diye cikistim. vaay siyasi mesaj da veriyoruz ha, diyerek alaya aldi beni hatun. tum sutlarim direkten donuyordu. hatun kactikca, ardindan yukselen tsunami gibiydim. dedim senin butun stratejik noktalarini vururum, gel he de duble yollarda gezinelim. senin lojistigin benim cevrem gul gibi a.ş oluruz, biraz rasyonel dusun dedim. bir yildir tek seritlerdeyim onurcum, kurtar beni artik, diyerek dayanamadigini gosterdi. dedim allahsiz ne kosturuyon o zaman pesinden. zaten yol tek serit, ya baska birine capsaydim. misal bi biyolog? tersanelerine girerim senin diye gozdagi verdi. vaay dedim kemalist hatun ha, o zaman ver elini vicky critstina barcelona.
daha death magnetic cikmamisti o zamanlar. forumlarda ve ozellikle eksi'de insanlar "euheuheuehueh" minvalinde sonradan yalayacaklari, editleyecekleri ve dahi silecekleri seyler yazmaktaydilar. sonradan da sildiler. simdi ben cikip bunlarin anasina ve teyzesine yemek ismarlasam yeri degil mi okur? sirf tassak olsun diye koyulan, unforgiven iii'nin unforgiven'la alakasinin olmadigini, bi trilogy olmadigini anladiklari andaki surat ifadelerine attirsam yeri mi degil mi okur? oglum sen de bon bon bakiyorsun paso. ben yaziyorum sen bakiyon bu nasil olcak? attirsan yeri beee, diyosun icinden. senin icine disina bilendim ben bu aralar. oglum okur bak dinle simdi okursal (okursal ne lan?) mesaj vercem. senin gibi okurun ben ta alt dudagini kapayim. coksel okuyorsunuz lan resmen. alkislarla takdir ediyorum sizi. sonucta okura saygimiz var. saygili insanlariz sanirim. ben her ne kadar boz ayi olsam da, biraz rispekt var yani. o sarki da bu rispektsel skalada yerini aliyor. metallica bitti agbi insanlari olmayin, agziniza baget, but, kanat vururum.
"it's in your thinking of filled rooms and the geometry of groups. in this world of countless worlds with these shapes that please and toil around."

böyle bir cümleyi hiç bir insanoğlu yazmış olamaz. bu bir.

ikincisi, bu haftasonu çok eğlendim. o kadar eğlendim ki eğlenmekten yoruldum. arkadaşlarda oturup kalmışım. sonra eve dönerken bu şarkı çalmaya başladı. o zaman da çalışmaktan yorulduğum günler aklıma geldi. şubatta geceleri yardırmıştım. hasta olayım da ertesi gün işe gelmeyeyim diye atletle dışarı çıktığım zamanlar dahi olmuştu. gece ikide mesela, sanayide, sadece o zamanlar ortaya çıkan bir hava akımı yüzlerce metre ötedeki döküm fabrikasının kokusunu bizim oralara ancak getirirdi. ben dışarı çıktığımda o kokuyu alır, yaşadığımı hisseder; bunun neticesinde bu gece karanlığının sonunda, buradan bir kaç kilometre ötede beni güzel birşeylerin beklediğini farkederdim. sonra içeri girer, magnezyum klorür hekzahidrattan kaşınan ellerime hiç de cüzzam muamelesi yapmadan alev fotometresini kalibre etmeye dalardım. işte o zaman çalardım bu şarkıyı cehennem soğuğu laboratuarda. gerçek bir emekçi gibi hissederdim o zaman kendimi. ellerim bazen kaşınırdı. soğuktan kururdu. bek alevi işaret parmağımdaki kılları yakardı. alev fotometresinde işimi bitirip yine atletle dışarı çıkardım. akşamki baklava payını gece üçe bırakmış zaza görürdü beni öyle atletle çıkmış; ve lakin kafada bir bere. şehirliliğimi yadırgar, hasta olacağımı söyler dururdu. ben inadına hasta olmazdım. sonra o esnada yine yeni dökülmüş çeliğin kokusunu alırdım. ben o zaman yine yaşadığımı hissederdim. sevgilinin kokusu gibi gelirdi.

sonra üretim kazanlarına gider ellerimi magnezyum klorür hekzahidratın içine daldırmak zorunda kalırdım. gün boyu üstüme sinmiş asit buharı kollarımı yakar; bir köpek gibi kaşınırdım. bir köpek gibi.

hazır köpek gibi demişken, bir de köpek gibi titrerdim. kredi borcunu krediyle ödeyen iki çocuk babası kazım, 16 saat çalıştığından transpaleti çekemez olurdu. ona el verirdim. yediremezdi. bir ki üç! haydi allah bismillah kazım! şu da bitsin. kamyonete atlayıp bırakıcam ben sizi evlerinize!

günde 4-5 saat uyudum o dönem. o dönem, korkum yoktu hiç birşeyden. o dönem kendimi bir uyku meleğine emanet eder, yastığa başımı koyduğum gibi uykuya dalar giderdim.

amına koyayım. bu şarkı çalardı işte.
selam gayler naber? i'm yours var bu ara. tam yaz aski sarkisi. hazir yaz da geliyor, veredin honkurtun hatunu alskjda. yalniz yutubda afro bi abimizle dueti var, onu veredin veredecekseniz. veretmezseniz veretmeyebilirler akfjasklda. hadi operim.
"kendimizi daima ruhumuz tarafından kuşatılmış hissetsek de bizi çevreleyen bu ruh, sabit bir hapishane değildir;
daha ziyade ruhumuzu aşmak, dışarıya ulaşmak için sürekli hamleler yaparak, onunla birlikte, bir hayal kırıklığı içinde sürüklenir, etrafımızda hep, dışarıdan bir yankı değil de, içimizdeki bir titreşimin çınlaması olan ve hiç değişmeyen bir tını işitir gibiyizdir.

nesnelerde, ruhumuzun onlara aksettirdiği, kendilerine değer kazandıran yansımayı bulmaya çalışırız;
doğal ortamlarında, nesneleri zihnimizde bir takım fikirlerle yan yana bulunmalarına borçlu oldukları büyüden yoksun bulunca, hayal kırıklığına uğrarız; bazen bu ruhun bütün gücünü, dışımızda olduklarını, kendilerine asla ulaşamayacağımızı açıkça sezdiğimiz insanları etkilemek üzere, beceri ve ihtişama dönüştürürüz.

işte bu yüzden, sevdiğim kadını daima, o sıralarda görmeyi en çok arzuladığım yerlerle çevrelenmiş olarak hayal etmemin,
bu yerleri bana onun gezdirmesini, bilinmeyen bir dünyanın kapılarını bana onun açmasını istememin sebebi,
basit ve zihinsel bir çağrışım değildi; yolculuk ve aşk hayallerim, tek bir kuvvet halinde fışkıran ve yönü değişmeyen yaşama gücümün- bugün,
sedefli ve görünürde kıpırtısız bir fıskiyeden, değişik yüksekliklerde kesitler alır gibi, yapay olarak ayırdığım- farklı anlarından başka bir şey değildiler aslında."

https://www.youtube.com
kucuk yali'dayiz, memur sevismekle mesgul, metin'in bir gozu yok. metin kedi ve bebekliginden bu yana gozu olmadigindan derinlik algisi da yok. algi yoksa mama da yok metin, kus pesinde kosma. balkondan duse duse hem kor hem topal lafinin hakkini veriyorsun. sahibi de ne kor ne topal ama erken yasta memur olmus, uzucu. ev guzel ama yasadigim manzarali evlere kiyaslarsam daha betonlu. zaten izmir'i oldum olasi sevemedim. yangin ciksa sokaga itfaiye araci giremez. girer de tum mahalleninin araclarinin sag ve sol kapilari hasat olur, o ev de yanar, o itfaiyeciler de katledilir. yanan yandigiyla, dayagi yiyen davalik olduguyla kalir, olan yine bizim metin'e olur, panik yapar, duser. bazi sarkilar metin'i ayaga kaldirmaz ama yanina ekletir. garip bir kedi. kafamiz ne kadar guzel olursa olsun, ki olunca daha cok dikkat ediyorum, biz huzurlu olunca metin'e bi haller oluyor. bu arada metin tuborg'un acmali kapaklarina hasta. pist sesini duyunca yatagindan firlayip geliyor. kapak muptelasi kerata. huzurlu olunca dedim ya, the finishing dinlerken metin mayisiyor, donuyor geliyor birinin yanina sirnasiyor ve o kedi kivrilmasini yapiyor. metin'e ozeniyorum. metin hep ayak uclarina kivriliyor. rahatsiz etmiyor seni, sana yakin ama o kadar da uzak duruyor fakat temasi da elden birakmiyor. belki tarantino'dan feyz almistir ya da umma'nin ayaklarina o da hastadir, bilemiyorum. dedim ya derinlik algisi yok. olsa zaten eve girip cikan ayaklara tenezzul etmezdi. sarki da garip, ruh halime gore yorumlayip dinleyebildigim bir sey. metin de ruh halimize gore davraniyor. yahu diyorum, sen n'ayaksin metin? neden boyle yapiyorsun evladim? balkona ciktigi anda yuksek desibelle metiiiiiiign diye bagirinca hatasini anlayip kosarak geliyor. sonra bi cosku bi sevimlilik. onemsedigimizi anliyor. sevdigimizi anniyor. metin insan olsa bu saksofon solosunda balkondan atlamaz, korfeze karsi birasini yudumlardi. gerek duymazdi atlamaya. kus pesinde kosmaz, cocukken nasil yatiyorsa (tombili'nin tam tersi. arka ayaklar ayak ayak ustune) oyle yatardi balkonda, goge bakardi. solo siddetini arttirdikca da istifini bozmaz, kuyrugunu fayansa carptirirdi metin.

loop'a alin.

edit: link ekleyemedim, bilemedim. stravoz - the finishing sarki. metin de metin iste.
/
tümünü göster