''ölmek kaderde var, yaşayıp köhnemek hazin
bir çare yok mudur buna ya rabbel'alemin?''

dizelerini vaktiyle beyan etmiş ve ne güzel eylemiş.

yaşlanıp kadayıflaşınca insan yaşamak için öfkeleniyor ya da öfkelenmek için yaşıyor.

varolan düşüncelerinin çoğunun daha önce düşünmüş oluyor ve çoğu şey tekerrür ediyor.

ateş yakar, beyaz siyah değildir, karpuz bir araba değildir ve mütevelli yapılı karpuz kıyafetli pezevenk semiz ali paşadır.

falan filan...

kadayıf olunca geriye bakınca olay ve olgulardansa insanda hissiyatlar kalıyor.

mesela vaktiyle eski payvondan bozma bir yerde rakı içip okey oynarken konuşalanlar değil hissetiklerin, ya da ne bileyim eski bir sinema olan bir yerde mesela kamburun bahçesinde ,notre dame'ın kamburu değil elbette, ki hissiyatlar kalıyor.

yaşlandıkça yaşamak için öfkelenmenin sebebi o zamanları bir daha bulamamaktır.

dünya iyi bir yere gitmiyor, gerçi bunu mö 3000'den beri söylüyorlar,

kayıpların yeri ne idareten doldurulsa da doldurulsun kayıplar telafi edilmez bir hal alıyor.

eh içten içe çürüyorsun, önce lüklerden sonra gereksinimlerden azade oluyorsun.

malum istediğin gibi değil olduğu gibi yaşandığı bir coğrafyadayız.

peki ne olacak jose?

ne olacak?

olup olacağı beklemek.

sadece beklemek için beklemek.