sevgili phoebe;
bizim çağımızdaki en ciddi hastalık romantizm, ben bunu bildim. belki bize taşınmasa o kadar ciddi boyutlara ulaşmazdı, ama veba gibi mübarek, nerede baş gösterse tüm sülalemizi silecek ve bir dizi tragedyaya konu olacak kadar ilerleyecek, huyu o. belki çok aşık olmaklarla inançsızlıklar arasında salınımımızın formülasyonundaki bir ince m'dir mesela romantizm. m'yi biliriz, c'den eminiz, kare'nin allah belasını versin.

phoebe,
hikmette bir tahtın emrine amade oluyor ve türlü samurayların kaderini yaşıyorum, bazen seni de görüyorum rüyalarımda, dönüş vakti gibi, osaka değil, gacakntka değil, dulkadir oluyorum veyahut, saruhan, hatta eretna. seninki kadar benim bedenimde de bir yayılma haritası çıkarılıyor, ama fena halde gelişme dönemi osmanlı, fena göbek, fena asılma.

bunu beceremiyorum, hayat diyorlar ya, orada başarısızım işte. dünyanın en güzel kadınını seviyorum ve sadece birkaç ay. hayat diyorlar ya işte kurtuluş kolej arası çarpı sonsuz değil, çok başka bir şey diyor onlar bunu demekle. tractatus'tan yol yürüsem ne kolej'e varabilirim, ne sana, ne kendime. fena halde hükümlü, fena bağlaşıksız bana...

sevgili phoebe;
sana nasıl olduğunu sormayacağım -esma güzelim hamile- çünkü döngün çok kısa. sana nasıl olduğunu sorasım yok artık -esma yemin ediyor planlı olduğuna hamileliğinin- çünkü bu döngüden çıkmayı istemezsin. senin döngündeki bir kahraman olmak -esma artık sigarayı bıraktı ve ben asla onların çocuğu sayılamam artık- benim kesinlikle işim olacak bir iş. biliyorsun benim hiçbir işim uzun sürmez -esma'nın bebeğini sevmesem de onun hamile halini seveceğim.

dünyamın bulanık kraliçesi;
evvelim ve ahirim hep karmaşa, sen bir yol göster, bir yoldan biraz daha temşa ve bir yol çıkabilecek kadar kolej'den kurtuluş'a.

önümüzdeki yıl boşum, işim gücüm yok, kendindeysen ve kendini önemsiyorsan uğraşayım senle, ukalalık değil, dediğim gibi işim yok benim baştan beri.
sevgili phoebe;
kaderin karanlık koridorlarından ilerlerken kahrımızın senkronları, biz büyümediğimiz kadar şanslı olduğumuzu düşüneceğiz. niye anlatıyorum, hiçbir fikrim yok. lakin söylemek fene iş değil, iyidir en azından öldürmekten ve bunu söyleyen ben öldürmeye de bazı bazı inanıyorum.

sevgili phoebe;
odtü'nün üzerinde garip bir lanet vardır, her yer canlıyken susar, herkes susmuşken ayağa kalkar o okul. belki sıradışılık konusunda bu derece obsesif adam ve kadınların bir araya gelmesinin sosyal bir neticesidir bu; ben, kesinlikle bilemiyorum. hasılı bunlar olup bitmeden işgale ve eyleme katıldığını umuyorum. biz '68'in sorbonne'undan beridir amfiyi kutsal sayarız geceleri, aferin bize ki slogan atarken bile edeplileştirmeyiz heceleri.

bak bir gece, bu sefer kaçış güzergahı üstünde kolejden kurtuluş'a dönüyoruz. dönüyoruz dediğime bakma, durumlar fena. öyle ki 20 zindanı basmış devlet ve şimdi sözde yargılanmalarından müstesna o vakit katil devlet. sonra üstümüze salmış binlerce ekibi, şimdi sözde cinayet büro amiri olmasından pek muamma hepsi gibi kurşun sıkıyor o biri. kolej kavşakta nasılsa kaldırıma çıktı bir panzer, nasılsa bir mantara takıldı ve birkaç dakikalığına öyle kalakaldı, sardık çevresini. zarar veremeyeceğimizi bilmemize rağmen vuruyoruz, iktidarı değiştiremeyeceğimizi bilmemize rağmen durduğumuz gibi. s. diye kaldıraç taifesinden bir eleman var, panzerin tam önünde, 90 derece dikliğiyle yaklaştı panzerin tam önüne, elinde pvc bir sopa. s. bütün hıncıyla geçirdi panzere, esnek malzemeden sopa sekti, s. yaralandı yüzünden burnu boyunca kıpkırmızı bir iz kaldı. s. önce şaşkınlıkla sağa sola baktı, baktı kimse aldırmıyor, vurabildiği kadar vurmaya devam etti. birkaç gün sonra gördüm tuzluçayır'da bir çay ocağında, alnından çenesine kadar uzanan dümdüz bir kırmızı iz. güldüm, güldü, çay içemeyecek kadar üzgündük, 30 yoldaşımız öldü.

hayatında bir kere olsun kendi iradesini diğerleri içinde görebilmeli insan. o derece ve öylesine ki bu iradenin bileşimi belki özgür bile kılabilir kişiyi. alman idealizmi ile piştiyim ya şu ara zorunluluk, akıl, özgürlük ve ahlaki eylem yoruyor beni, oysa basitçe halay çekmek gibi ya içindesin çemberin, ya...

sevgili phoebe;
benimle konuşmak istemediğini öğrendiğimde çok kırıldım. bütün bu sokak eylemleri zamanı artık ne bok yedimse bir arkadaş bana bürokratlaştığımı söylemişti, haklıydı da. işte öyle kırıldım senin tavrını -üstelik başkasından- öğrendiğimde -üstelik haklı olduğunu hiç bilemedim. gel yeniden bir dört yol ağzına çıkalım bir gece, ederi neyse ruhumuzun ve hatta kaldıysa, emanetçiden alıp orada tezgahı açalım, bakalım berisi var mıymış umudumuzun. gel, biraz sözümüz var sinide, az kaldı ama var, misafirlik kendi kutsiyetinde o sinide kalanı hak edecek kadar yar. gel.
/
tümünü göster