" ben hiç kimsenin bir şeyi olamayan, ama herkesin bazı günlerinde ihtiyaç duyacağı türde biriyim. genellikle işim olmaz. işlerimi son ana kadar ertelerim ama başkasından aynısını beklemem. birçok konuda çevremdekilerden daha kötü durumdayımdır. bu, bende doğuştan bulunduğuna inandığım, insanları rahatlama yeteneğinin bir parçası gibidir. bana yeteri kadar saygı duymalarını sağlamak için halimden memnun görünürüm. bilgece alıntıları nereye sıkıştıracağımı bilirim. bu sayede zeki ve kültürlü olduğumu düşünürler. benle birlikteyken utanmamalarını sağlayacak kadar özen gösteririm görünüşüme, daha fazlası değil. bu denge onların rahat olmaları içindir. anlaşıldıklarına inanacakları kadar dinler, gevezelik yaptıklarını düşündürtmeyecek kadar konuşurum. düştükleri her utanılası durumdan, bir gömlek üstünü yaşamışımdır. yargılanmayacaklarını bilirler. kötü alışkanlıklarını normal görür, iyi yanlarını takdir ederim. bütün bunlar zahmetli gibi görünse de aslında tembelliktendir. çünkü isteğim, onlarla olan mesafemin; ne sorumluluk getirmesidir ne de samimiyetsizlik. ikisi de yorar beni. yorulunca hırçınlaşan bir yapım vardır benim. utanılası durumlar işte o zaman kesinlikle yaşanır. ama anlatılmaya değer şeyler değildir. her şey yolundayken kimse hatırlamaz beni. geldiğimin veya gittiğimin farkına varılmaz pek fazla. onların düzenine çomak sokmam. dahil de olmak istemem o düzene. bilirim ki onlarda bir gün yorulacaktır ve yorgun bir anlarında karşılarına çıkarım mutlaka. bazen başımı alamam, bazen özlemle beklerim bu anları. arada geçen zaman ise bir şekilde hazırlar beni onlara. zaman en çok, koşmak isteyip koşamadığımız, bağırmak isteyip bağıramadığımız kabuslara benzer. kadın olmamak mı? ona çoktan alıştık'"
insanların insanlardan beklentileri vardır, eminim vardır. ben beklentilerimle kurduğum insanlara yıllarca bunu anlattım: "kapitalizm sınırları içerisinde kurulan tüm ilişkilerin çıkar ilişkileri olduğu"ndan... buna inandığım inanmadığım, daha fazlasını iddia edenlere karşı çıktığım, galiba oturduğum yere göre değiştiğim, kardeşim, yine de seni yanıma alsam bilirim ki önemsizdir nasıl davrandığın...

fıratla meyhaneye gittik bugün, iki gün evvel üç litrelik ayı kanını gizlice alt kattaki boş dairede içmiştik, meyhanenin sobasındaki kestanelere el atarken tümüyle serbesttik. başka arkadaşlarım oldu, her dediğimi anlayıp ortamda oynayacağımız oyuna adapte olan, oyun oynamadığımız için fıratlayım yıllardır, kestaneyi yemediği gibi taksi şoförünün bizi ibne sanmasına yol açtı, eğlendik...

güzel kardeşim;
kim senin rüyalarındaki kadar sınırsız olabilir, benim univercitylerimin kardinalleri? kim seni ortaçağın zincirleriyle yakalayabilir, serin bir yaz sabahının ayık enstanteneleri...

fırat sana benzerdi, ama ukala olmayan dikkafalılığıyla, bir gün televizyondaki polisle çatışır görünce beni okulu bırakıp gelirken, cehenneme be bırcet, bildiğin türden değil, ve son sözümde kahkaha atacağımı tahmin ederken, cehenneme bırcet, tahmin edeceğin türden.

kimin konuşması kimin susması gerektiğine ikimizden biri değil, aramızdaki bağ karar verir ve kardeşlik dediğin çıkar, iktidar dinlemeden aramızda bitiverir.

meyhaneyi diyorum, iyidir güzeldir de, biz nerelerde içmişiz, içmeden nerelerde durmuşuz, bir hesap edile.

alanon;
kimse sen değil, ben açık bir çağrı yapıyorum, burada bir yerlerde misafir edelim, gör diye, dediğin gibi olmuyor, susmalarımız kadar konuşmalarımız da sessizdir.