kazan arkadaşım demek istiyorum kendisine.. hemi de izmirli.. hemşeriyiz yani her ne kadar mersinli gözüksem de.. ama şu denk getirme olayını ayarlamak lazım.. sürekli 2-3 sn ile yetişemiyoz birbirimize.. bugün abartmışız ama.. 6 dk zaman farkı girmiş araya.. yakışmadı bize uzun nickli arkadaşım.. *(*bol bol gülücük.. ehehehe)
kazandığımı unutmamak için parmağıma iplik bağlıyorum; kazandığımızı unutmamak içinse koluma halat. yani anlayacağınız, çoğu sabah kolumda bir halatla uyanıyorum. kimi sabahlar bir kolumda halat, bir kolumda kız, bir solumda bakire fikirlerle uyanıyorum.

bazen bir kolumda kız olmuyor. yok ulan, erkek de olmuyor. kimse olmuyor. halat duruyor. bazen halat olmuyor. iplik duruyor. ama bir solumda hep bakire fikirler oluyor. bazen bir kolumda bakire bir kız oluyor. vay be diyorum. aferin bize. mesela orada kazanıyoruz. birbirine henüz girmemiş iki cinsel organdan daha güzel isyan mı olur?

kız ipliği görünce orta parmağımda, neyi unutmayacaksın diyor. eğer, diyorum, ailede veya mahallede baskın bir ideolojiniz varsa o sizin de ideolojiniz olmak zorunda değildir. onlar futbol takımı değildirler, sadece politik partilerdir.

kimisiyle isyanı yarıda kesiyoruz. bak işte orada aşka karşı kaybediyoruz. kaybetmek ne kelime, hezimete uğruyoruz. aşk kelimesi arapçadan dilimize girmiş hınzır bir kelimedir ve kökeninde sarmaşık gibi sarılmak anlamı vardır. gam, söt ve ik kelimelerinden sonra sevan nişanyan etimoloji sözlüğünden ilk baktıklarımızdan.

tek kişi olabiliyorlar bazıları. işte onlar berabereler. özenmiyorum onlara. ya biz? biz kazanıyoruz. biz tek düş olabiliyoruz.

üstün hezimet madalyası alıyoruz. ama kazanıyoruz. parmaklarımıza ip bağlıyoruz. unutmuyoruz.

annem eve gelince görüyor parmağımdaki ipliği, neyi unutmayacaksın diye soruyor. diyorum ki, ya yarın işe gidince bilgisayarın masa üstünde orak çekiç kaldı, patron filan görürse yanlış anlar. unutmayayım diye bağladım. çat. kaybediyoruz.

halbuki birgün patrona çıktım. patron bey dedim. ben sosyalistim dedim. en azından dedim. şu fabrikaya bi pinpon masası koyalım dedim. oynasınlar dedim. patron bey dedim. ben ne yapıcam edicem bu adamlara servis tahsis edicem dedim. ama öyle dedim. ama böyle dedim. tamam dedi. toparlanalım ayarlıycaz servisi dedi. ama dedim. şimdilik en azından bir pinpon masası dedim.

bizim askerde pinpon masası vardı. oraya bir pinpon masası koyulunca hayatı unutuyorsun dedim. rakete topa filan da gerek yok. pinpon masası yeter. seni farkettiklerinin heykelidir pinpon masaları. sevdiğim kıza da pinpon masası alıcam.
çalışan birşeyi tamir etmeye çalışmamak lazım.

"merhaba" demek arapça "içini ferah tut, sana zararım dokunmaz" gibi bir anlama geliyor. bilmeden etmeden her kelimeyi kullanmayalım lütfen.

tanrı dağına göre kar verir derler. global ısınmada kimin ne kadar payı varsa, payı kadar aşk acısı çeksin veya tırnağı ile eti arasına iğne girsin işallah. neymiş bu kadar kar böyle? böyle atasözü olmaz olsun.

saklanın. yokluğunuzu farkeden birileri illaki çıkıyor. ama o da o esnada saklandığı için böyle saçma sapan işler filan.

"ne diyosun?", "ne dersin? gibi sorulara bundan böyle "herkes bildiği işi yapsın diyorum" diye cevap verme kararı aldım.

kıyamet koptuğunda "noolur 5 dakka daha ya" diye öte tarafa dönerek dirilmeyi reddedeceğim. şu anki planım bu yönde.

türkiye'de bir nükleer santral yapılacaksa etrafına binlerce kaktüs dikerek tüm radyasyonu emikletebiliriz.

alfred hitchcock "kuşlar" diye bir film yaparak herkesi gerebilirken, yaşar "kuşlar. sen kuşları boşver. evler yerlerinde değiller aşkım" diye bir şarkı yapabiliyor. bu çok saçma.

ayrıca, evler yerlerinde değillerse, başka bir yerde olmalılar. koskoca evi başka bir yere taşıyamayacaklarına göre, o evler yıkılmışlardır. o zaman yerlerinde değiller, doğru. ama aslında hiç bir yerde değiller. yani artık yoklar. olmayan birşeyin de yeri olamaz. "evler yerlerinde değiller aşkım" yerine "alo aşkım, evler eskiden bulundukları yerde şu an yoklar ya." demesi lazım yaşar'ın. bir insan aşkına bunu niye söyler anlamıyorum. bu nasıl bir kafa? hem insan telefonda aşkına genellikle bulunduğu yeri ve yanında kimi olduğunu söyler. ve sanırım aşkı da bunu not alır.

bir gün, mesaj göndericem. tebrikler! kafa yaslayacak omuz kazandiniz.

insan kendi omuzuna kafasını yaslayamıyor. dj'ler hariç.

insan kendisini de öpemiyor. aynada da öpse öpse kendi dudağından öpebiliyor. halbuki ben kendimi yanaklarımdan öperek tebrik etmek istiyorum.

yaz geldi. çocuklara belle and sebastian dinleten öğretmenlere ayrı oda yapılsın. o odaya klima konulsun.

bir kişiye sarılacaksanız, onu sol tarafınıza alın. iki kalbin fiziksel olarak birbirine en yakın olduğu hal bu haldir. neredeyse üstüste geliyorlar ve arada göğüs kafesi ve deri olmasa birbirlerine değecekler. (sarılanların aynı boyda olduğu varsayılmıştır. pi'yi 3 alabilirsiniz.)

daha da aşağıdan alamazsınız. mümkün değil. bizegelişibu.
yine gelişine patlatmış yazar. birgün kendisini tanıyor olmakla fena gurur duyacağım (gurur duyuşumu ayakta alkışlayacaksınız), o yüzden katlanıyorum (tüm varlıklara armağan olan) varlığına şimdilik.
gelin olmuş gidiyorsun. sence de bunda bir tezat yok mu? ha, arada sırada aklına geliveriyorsam o ayrı.

ben iki aşk evlendirmişim ve ölmemişim de üstelik. kimden korkacağım kendi deliliğimden gayrı.

sonra ilk defa yaratmadığım bir kıza aşık olmuşum. daha bunun tadını çıkarmadan, daha ilk mısrasında şiirin, suratına yemişim aslında okuyucusunun suratında patlaması gerek yumruğu.

ben, arasıra toplanıp, beraber aynı yatakta yatma gibi bir huy edinmiş tuhaf bir komünün (aseksüel özellikler gösteren bir komün) üyesiyim üstelik. kızlarla anlaşamıyorum. erkeklerle hiç anlaşamıyorum. catch-22'da şöyle diyor adam, aklımda kaldığınca: içimizde en yaşlısı o. çocuk yaşta öldü ama daha fazla yaşlanamazsın, öyle değil mi?

söylediğim herşeye şiirsel bi yön katmak gibi ergen bir eğilimim var. bundan yıllar önce yüksek fiyattan japon yeni kakaladığım bir cadının beni söylediğim herşeyde komik birşey aranması gibi tuhaf bir lanetle lanetlemesi ise cehennemi bu dünyada yaşamak gibi.

baba olunca tam olarak neyi anlayacağımı ise bilmiyorum. doğum kliniklerini gezdim. yeni baba olmuşların hiç birinin suratında "heeee, şimdi anladım" ifadesine rastlamadım. epifani hak getire.

epifani dedim de, geçende annemle konuşuyoruz. üstte refere edilen (suratıma yumruk atan) kızı sordu. "epifani yaşamasını bekliyorum anne" diye cevap verdim. annem işin epifani kısmına takılırken, ben işin "kız epifaniye bi gitsin gelsin, aslanlar gibi epifanisini yaşasın. eli ekmek tutsun, evlenicez" ironisinde kalmıştım. bu ironiyi üç beş iç kahkaha ile atlattıktan sonra anneme epifaninin nasıl birşey olduğunu anlatmaya çalıştım. türkçesi yok anne ama en yakın türkçe anlamı "birşeyin kafaya ilahi bir şekilde dank etmesi, allah tarafından dank olunması"

anne dedim de, konu nereye sekti. nazım şöyle demiş.

"iki şey var ancak ölümle unutulur:
anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü."

şimdi aslında üçtür bunlar ama nazım fazla özelimize girmek istememiş. mesela ben, dönemin ilk dersine 10 dakika geç girmiş bir kızın o utangaç suratını unutamıyorum. sonra tek boş yer olan yamacım nahiyesine oturması filan bunlar hep özele giriyor işte. nazım'ın işi değil bunlar. bu yüzden.

gerçek demokrasilerde insan bayramının kutlu olup olmayacağına kendisi karar verir. başkası onun yerine karar veremez. bayramınız kutlu olsun da ne halt demek oluyor. lütfen işaretleyiniz:

bayramım kutlu .......
a) olsun
b) olmasın
/
tümünü göster