acaba mutlu olur muydu?

bunu hiç bir zaman bilemeyecek olmanın burkuntusu ağır bassa da.

sanki, gerilip, hızlanıp, sıçramak gibi tam ortasına bir su birikitinsinin.

vay anasını! ben hayatla inatlaştıkça.

hayret!

hayat yelkenlerini suya indiriyor, koca bir çocukken karşıyaka'da bir su birikintisine bırakmış oldukları bu kağıttan geminin.
1. çocuklar gibi şen olmak lazım. bizim mahallede çocuklar geçen arabaların peşinden koşuyorlar. sizin mahallede de böyledir bu. araba iyice hızlanınca gülerek peşini bırakırlar. gülerek oyunlarına devam ederler. gülerek karınları acıkır.

2. müzik kulakla değil, tüy kökleriyle dinlenir. aksi takdirde ne alakası var yani?

3. hayaller kırılmaz. gerçekler kırılır.

4. kokaini kulaktan çekebilseydik eğer kim bilir neler duyardık.

5. holden caulfield, bir ters paranoyak. insanların onu mutlu etmek için komplo kurduğunu filan düşünüyor. lan ben bu çocuğa nasıl iskender ısmarlamam şimdi? "şşt lan.. kız arkadaşın var mı lan" diye kaş göz oynatarak nasıl muhabbet açmam bununla?

6. "ne para ne araba ne de manita. kalbimde sevgin oldukça" şeklindeki tezahüratı sevgilinize yapsanıza. şaşırsın.

7. tezat bey, bir gün uyuşturucu etkisi altında, uyuşturucu karşıtı kampanyaya imza toplayan chp gençlık kolunun standına girip imza atmıştı. hala anlatırlar. jim morrisson diye atmış imzayı.

8. adamın biri ağzında sigara, ceplerini karıştırıyordu. gittim yanına. sigara yakıcam müziğimi arıyorum dedi.

9. temel hristiyan olmuş. çıkmış çatıya. "dünyadan bir gavur daha eksiliyor" demiş, atlamış.

10. estetik açıdan bu maddeyi tamamlamıy
sevgili romalılar,

üzülerek belirtmek istiyorum ki, artık laneth'te yazmayacağım. ama sadece yazmayacağım. hergün takip edeceğim. mesajları kontrol edeceğim. yorum da yapacağım. ama z bana sataşsa bile yazmayacağım.

nedenine gelecek olursak, siz bilmezsiniz ama ben kendimle yapmış olduğum ahdi bir kadın için bozdum. bu ahit, sevdiğim kadınların yazdıklarımı okumamasına dair bir ahitti. bu yıla kadar ahdime hep sadık kalıyordum. taa ki bir gün, ona z'nin kahrolası bir yazısını okutacağım diye websitesinin adresini yanlışlıkla göstermek zorunda kalana kadar. bu noktadan sonra lakabımı öğrenmesi zor olmadı. bu, belki siz de farketmişsinizdir, en çok istemediğim şeye neden oldu. yazılarım üzerinden primlenmek.

ne diyordu caulfield: "bir şeyi iyi yapıyorsanız, eğer dikkat etmezseniz gösteriş yapmaya başlıyorsunuz."

tanrı'm! en sevdiğim kitabın, en sevdiğim cümlesine bu adiliği yapamam.

ben çok çok iyi yazdığımı düşünmüyorum. düşünenler var. ama ben düşünmüyorum. öyle düşünenlerin deil olduğunu düşünüyorum. ben iyi yazmasam da, yine de gösteriş yapmaya başladığımı farkettim. bu beni öldürdü. yani, ben metro raylarına düşmüş bir çocuğu, çok müsait bir konumda olsam da, benim için onu kurtarmak çocuk işi olsa da; sırf işin sonunda annesi gelip bana teşekkür edecek, millet beni alkışlayacak diye kurtarmam. böyle yaparım yani. bu da beni kötü bir adam yapmaz.

biliyorum bunu da okuyacak. ama okusun. deniz daha fazla ıslanmaz.

artık dostça ve bu dünyaya ait olmayan bir sevgiyle ayrıldığımız için, yazılarımı yazarken, ben bambaşka bir şeyden bahsediyorken bile onun seçmesini bilmeyen kalbini belki kırabilirim diye cümlelerimi değiştirmek ihtiyacı duyacağım. bu kaçınılmaz olacak. yazılarımı özgür bir şekilde yazamaz hale geleceğim. bu da, ne açıdan baksanız ölüme benzer. sizi bilmem ama ben ölmeyi sevmem. sevdiremediler bir türlü.

yazılarımı severek okuyan, beğenen, kendinden birşeyler bulan tek kişi bile varsa lütfen özürümü kabul etsin. ama dediğim gibi hala bu sitenin yazarıyım. her akşam eve geldiğimde ilk işim bu siteye yazar olarak giriş yapmak olacak. tıpkı bugüne kadar olduğu gibi. üstelik sanırım "wearewinningdontforget ile dünya coğrafyası" serisine devam edebilirim. ama hepsi bu.

giderayak ustamdan bir kuple aktarayım da, savaş bitsin artık yeryüzünde:

"törenden sonra gece yarısına kadar izin verdiler. muriel'le saat yedide biltmore'da buluştuk. iki içki, büfeden iki ton balıklı sandviç, sonra muriel'in görmek istediği bir film. greer garson'lı bir şey. greer garson'ın oğlunun uçağı çarpışmada kaybolurken, defalarca baktım ona karanlıkta. ağzı açıktı. kendisini kaptırmış, üzüntülü. metro-goldwyn-mayer'ın trajedisiyle tam bir özdeşleşme içinde. dehşet ve mutluluk hissettim. onun seçmesini bilmeyen kalbine nasıl muhtacım."

saygılarımla,
wearewinningdontforget - 28.05.2012 - kuzey izmir

*this is a commercial for edited justice*

*********

bende mevsimler tersten işler, kelimelerle aşk yaşadığımı iddia eden kız! bunu ben de bilmiyordum. sen üzülme. benim şarkılarımın içinden hep bandolar geçecek.
/
tümünü göster