meşhur hergelerden matrak-ı kalemlerden jaroslav haşek'in kaleme almış olduğu aslan asker şvayk romanında söyle bir ibare geçerdi. 'savaşa gitmeyiz biz savasin içine sicariz biz'

şimdi dereden tepeden konusurken laf dönüp dolaşip edebiyata gelse bu romani anlatırken ve salık verirken en güzel çevirisinin zeyyat özalparslan çevirisi olduğunu, sahaflarda ölü esek parasına satın alınabileceğini engin yayıncılık cikardiği baskiyla bulunabileceğini söylesem, askeri rahip otto katz'i anlatsam, bertolt brecht'in svayk karakteri üzerine svayk ikinci dünya savasinda adli bir oyun yaptiğini, esas svayk'in selahattin hilav cevirisi ile oyunlastirildiğini ve genco erkal'in hakkıyla o rolu yerine getirdiğini söylesem herhalde pek muhterem vatandasin teki 'savasa gitmeyiz biz savasin içine sicariz biz' cümlesini ayiklayarak en yakın cumhuriyet savciliğina bu suctan dolayi sikayet eder beni.

eh bütüne değil de ayrintiya bakmak ve ayrintinin bir damlasinda firtinalar kopartmak bizim gibi treni kacirmiş bir irkin ahvali olan kavimlere yakısır.

ince nüanslari görmektense komple muamele gören hayvanli sokağin iscisi özel muameleciler gibi kanunlarla yaşamak zorunda kaliyoruz.

demokrasi diyoruz popilizm batakliğina ve avantalara kostugumzdan askeri mudehalere maruz kaliyoruz.

sol'un izmleri diyoruz ortak noktayi ferdi tesebbüsler yükselticeğimize kalitesi düsük ortak noktalar hedefleniyor. üstüne üstlük diyalektik materyalizm duraganlastirip amip gibi bölüne bölüne zaten ufacik olan paydayi iyice bölünüyor. eh bu suretle -kusura bakmayin beni anlayacağinizi düsünüyorum- bir halt olmuyor. bilimsel düsünce olmadan bu iş olmaz. olsa olsa bilmem ne barda cav bela söylenerek entel muhabbetlerle aksamcilik yapilir.

islamcilik diyoruz. allah sevgisi üzerine değil de vahabi islamini uygulamaya calisiyoruz. yaradilani sev yaratan ötürü dusturunu coktan unuttuk. o sadece edebi metinler kitaplarinda küflenmiş bir vaziyette kaldi.

en cok vatanımı ben seviyorum kavgasina girmiş olan odaklara bakinca gülmekten baska gelmiyor elimden. ittihatcilarin tarihsel avanaklarini okumak hoş geliyor ama birebir görünce ve bunun faturalarini seve seve ödemek zorunda kalinca biraz tuhaf oluyor.

bilgiyi değilde tapinmayi, gardroplugu, hazir lopculuğu, çözüm değil çözümsüzlüğü secenler cogunlukta ne yazik ki.

bunlara karsi en ufak pazarlik gereği makul oldugunuz vakit bunu zayiflik olarak algilayip yüzsüzlük ettikleri için şeytana uyup bir şaplak atmamak için kendinizi zor tutuyorsunuz.

turist olarak rahat rahat elde edeceği bir topraği tank tüfekle alma gereksinimi duyulmayan cağin daha acilis sekansindayiz. fakat yazimizin basinda belirttiğimiz gibi treni kacirdiğimiz için hala militarizm'i ve jakobenliği hala bayrak yapmakta.

eh madem lafi götünden anlayanlar cogunlukta biz de o vakit gestus yapalim.

'generalim tankınız ne güclü'

gerci bu kuru kalabaliklar bunu anlamaz ya, olsun arif olan anlar ama onlarda gitgide tükenmekte ve yazik ki dingillesme dalgasina delirmemek için büyük mucadele vermekteler.
tümünü göster