ben uzun yazılar yazamam pek çünkü kafası karışık insanım. herşeyi de dolaylı yoldan anlattığım için ortalık dağılır.
belki de bu yüzden şehrazat'ı hikayeden hikayeye o kadar başarılı geçip, büyüleyebildiği için kıskanıyorum.
ama sadeleşmek gibi de bir çabam var hayatta -henüz çok başarılı olamasam da- cümlelerim üzerinde de uygulamaya çalışıyorum elbet. az kelime ile koca hikayeyi anlatabilmek.

ah ne rüya ama!

halbuki benim ortaokul, lise de kompozisyon dersim çok iyiydi. o zaman basit geliyordu bana mevzu:

giriş, gelişme, sonuç...

işte büyüdükçe hayatta öyle olmuyormuş.

girişlerde hala iyiyim.
hayatta afili bir sahne buldum mu, hooop dalıyorum içeri; ayıptır söylemesi deli cesaretim var çünkü. bütün savaşlara boyuna posuna aldırmadan en önde gidecek gereksiz yiğitler gibiyim.

gelişme. bak burda sorun var işte biliyorum.
herşey bu noktada sarmal bir hal alıyor, gelişirken değişiyorum çünkü. gereksiz cümleler gibi, gereksiz insanlar topluyorum etrafıma. gereksiz heyecanlanıyorum fazlasıyla. sonra bir sürü soru giriyor devreye ve ben hangisinden başlayacağını bilemeyen heyecanlı sınav çocukları gibi hepsini aynı anda hızlıca okumaya ve kolayını seçmeye çalışırken hop çarşı pazar karışmış. sonra gelsin üç yanlışlar bir doğruları götürmeye (hala öyle mi bilmiyorum). elde kalan doğrularda mutlak değil. kime göre, neye göre?

geldik mi sonuca. orada duralım işte.
en çok mana yüklediğim yer burası. gelişmedeki onca saçma sapan şeyi aslında sonuç şaşaalı olsun diye yaşıyorum sanki. vurucu, etkili, akılda kalıcı. hani şahane bir oyuncağı dağıtıp çaktırmadan toplayıp eski haline getirmeye çalışan muzip, mahçup, pişman çocuklar gibi. keşke dağıtmadan oynasaydım diyorum hep. eski haline gelmeyince de e ağlar tabi her çocuk.
ne diyordu şarkıda: "ağlasın tüm filmler mutlu bitseler bile".
sonuca gözyaşı yakışıyor elbet. böyle bir boğaz tıkanması, yutkunma zorluğu, geri tepip duran sancılar, uyunamayan uykular, tabakta soğuyan yemekler, fincanda acıyan kahveler...
sonlar hep biraz belli gibi oluyor.

yani bir hikayeye neşeli, şaşırtıcı girip; heyecanlı, sürükleyici devam edip unutulmaz bir halde bitirilebiliyorsam olurdu o hikaye; tutardı yani ama kimseye yetmiyor artık klişeler.

sorularda, sorunlarda çoğaldı ve ben hiç bir zaman maddeleri önem sırasına göre dizmeyi beceremediğimden uzun yazamam. ama çizebilirim.
minyatür yapıyorum ben, işim detaylarda boğulmak.

ölüm sebebim; incelikler yüzünden olsun istiyorum.
tümünü göster