evet efendim amına koyduğumun yerinde boşluğa sağ tıklıyorsunuz. yazmak böyle bir şey. sesler, tatlar , kokular... kabulleniş, istifa ve istifra?

iki kürt yolda yürürken ölü bir adam görmüşler, kimdir necidir bilmiyorlar, bakmışlar heybesine, önce ekmek çıkmış sonra da soğan. birbirlerine bakmışlar, biri dayanamayıp demiş ki : " ekmeği var, soğanı var; daha neye ölüyor." babamın yoklukla ilgili bana anlattığı fıkra budur. zazacası kafiyeli olduğu için daha bir ilginç oluyor. mesele şu : turşuyu nasıl tekrar hıyar yapacağız. hiç çürümeye başladınız mı bilmiyorum, ilk belirtisi bütün incelikleri unutup kaba ve bayağı zevklere vermektir kendini. ne kadar iğrençse o kadar abanmak istersin. bir çeşit kolaya kaçmaktır yaşamakta. "kolay"da ve "kaba"da çürür insan. bu yaptığıma da ahkam kesmek denir, bu da çürümenin yollarından biridir...

"öldürmeyen acı güçlendirir" (?) demiş değil mi niçe, veya gavurların "no pain no gain" diye bir lafı var. niçe o sözü kendisinden bir bilge olarak bahsederken yazmış halbuki. yalnızca bilge bir insanı acıları güçlendirir. ya da "no pain no gain" terazisi ancak insan kendine yalan söylemeden kendi tercihlerinin peşinden gittiğinde kurulur. fedakarlıklarının acısı güç verir insana, kendi hatalarının bedeli değil. yoksa bizim çektiğimiz acı kendi yarrakkafalılığımızdan. ("biz" kelimesi bu yazıda ben ve benim gibiler anlamında kullanılmıştır) kendine yalan söylemeden kendi tercihini yaptığında bütün o kurtlar dökülür zaten üzerinden.

maaş zamanı, para yatmış, çekmeye çıkıyorum sabah, yalnızca siren sesleri geliyor kulağıma. gerçekler mi değiller mi iddialı konuşamam. call of the ktulu. çizi diye bir bisküvi var ya, hani haylayf'ı tarihe gömen, günlerdir dudaklarımdan o tadı alıyorum, yalanıp duruyorum ofisin ortasında sapık gibi. gözlerim bile ekranı tadıyor, çok oldu bir şeyler yemedim. şekerli bir parfüm vardı benimki kullanırdı; kebaba eğilsem aynı kokuyu alıyorum. o kadar eminim ki telefonun titrediğinden elimi cebime atıyorum, öyle ir şey yok; biri molla dedi arkamdan, duydum, dönüyorum kimse yok. "seni sessiz ve derinden gördüm molla" deyip, aşağıya çağırıyor beni. cem bey mola vermez halbuki...

"çürümeye başlamana sevindim molla" diyor. bu turşudan tekrar bir hıyar çıkaracağız. yeter ki kendini herhangi bir tarafa savurma. çünkü bir sarkaç gibidir hayat. seni yalandan bir tarafa savuracak ve çok iyi olduğunu sanacaksın, ama fizik kuralları seni işin öbür tarafına geri bırakacak. aşkınlıktır tek çaresi bunun. bu kelime yukarıları, üstünlüğü hatırlatır insana ama anlamı bu değildir. tam ortada dengede hareketsiz durmaktır aşkınlık. aşkınlık hortumun tek güvenli yeri olan merkezinde durmaktır. (eye of the tornado)

eylemsizlik değildir. hep hatırlatmıyor muyuz gerçek maceranın sırrını. kavganın içindeki köpek değil dostum, köpeğin içindeki kavga...
tümünü göster