bu sefer makale tadında değil, konuyla ilgilenen varsa diye abur cubur bazı noktalardan bahsetmek için yazıyorum.

1- kavram, orijinal kullanımında "heterofobi" ve bence bu daha açık bir sözcük. ancak gide gele homofobi'nin karşısına bir şey koyma ihtiyacı oluştuğu için bu kavramın anlamı yer değiştirmiş ve homofobik heteroseksüellerden duyulan kaygıya evrilmiş. dikkatinizi çektiyse homoseksüeller zaten ötelenen taraf oldukları için onların fobileri gayet masum gibi algılanıyor kavramın tanımında da. lakin bir gün egemen olurlarsa ancak o zaman heterofobi'yi suçlayıcı, tatsız bir durum olarak kullanabiliriz. nitekim yunus'u lezbiyen çiftten, onları ahlaksızlıkla suçlayarak geri almaya çalışan türkiye tarafından heterofobi şimdilik masum da, mesela söz konusu lezbiyen çift yunus üzerinde eşcinsel olması yönünde baskı yapıyorsa bu çok tehlikeli hal alan bir kavram. şimdilik bizden uzak.
asıl söyleyeceğimiz şudur ki: bunun yerine "xenofobi" kullanılıyor. ha kavramın sessel yapısından bağımsız olarak bizzat kavramın kastettiği şeyin doğrultusunda biz de "x" harfi yasakmış, o beni bağlamaz. kürtçe değil la, eski yunanca x bu! bu anlamda yabancı olana düşmanlık kastedilmektedir.

2- memmi'nin kendisinden bir parça bahsetmezsek bu tür bir tanımlamaya nasıl vardığını da anlayamayız gibi. ya da acaba öyle mi? şu amerikan psikoloji okulunun güçlü etkisiyle biz de her filozofun yaşamı ve çocukluğu ile düşüncesi arasında bağ kurma eğilimine kapılıyoruz kimileyin. yine de ben memmi'den söz etmek isterim.
kendisinin anası tunus yahudisi, babası italyan yahudisi, olaylar tunus'ta başlayıp fransa'da devam ediyor. memmi fransa'daki öğrenciliği sırasında sömürge yurttaşı olmasından ötürü epey güçlük çekiyor. sonra, tunus'un bağımsızlık mücadelesine destek veriyor fransa'da yaşayan bir akademisyen ve aydın olarak. tunus ise bağımsızlığın ardından memmi'ye müslüman olmadığı için vatandaşlık vermeyi reddediyor. memmi roman yazıyor, memmi "sömürgecinin ve sömürgeleştirilenin portresi"ni yazıyor, memmi bir süre sonra racism'i yazacak.
kendi sürgünlük hikayesinde olduğu gibi bu ayrımcılıkla farklı şekillerde mücadeleye girişiyor. bir önsözde anlattığı üzere, romanlarından birinde iki karşıttan (sömürgeci ve sömürgeleştirilen) bir kadın ve erkeğin çift olması sürecine bulaşıyor. ancak orada da (ona göre dünyanın en özel alanı olan kadın ve erkeğin herkesten ayrı bir dünya kurmasında bile) bu etken unsurların sirayetini buluyor ve ancak ondan sonra teoriye meylediyor.

3- memmi'nin ilk sorusu, geçen yüzyılın ortalarında adet olunduğu üzere ırk kavramının etimolojisi. burada çok ilginizi çekebilecek bir şey var. fransızca race sözcüğü ingilizce'ye aynen geçmiş, almanca'da bugün "rass" haline gelen sözcük muhtemelen fransızca'dan geçmiş ve eski yazında da "race" olarak yazılıyor. fransızca'da kelimenin ilk kullanımları 12. yy'a tarihleniyor, nereden geldiği belli değil. sonraları 9. yy'a tarihlenecek şekilde ispanya ve portekiz dillerinde kelime bulunuyor, buradaki primitif hali henüz "ras". kelime endülüs üzerinden arapçadan geçmiş, kabile anlamına gelen ras'tan geliyor, tanıdık olması açısından reis ile aynı kökten, reyiz ile bir ilgisi yok. yani geleneğinin kırılma noktaları olsa da asla bölük pörçük hale gelmemiş avrupalı için ırk kavramı ancak 12. ya da 13. yüzyılda gündeme gelmiş. bunun diğer bir kanıtı ise roma'da böyle bir ayrımın olmaması, sezar'dan sonraki üçüncü imparator bildiğimiz zenci hatta. (bir ara adına bakıp buraya eklerim). evet, bir kölecilik düzeni var, ancak bu ırklara göre tasnif edilmemiş. beri yandan ilk çağ için de benzer bir durum geçerli, aristoteles, politika'da kölelerin ve kadınların insan olmadıkları için yurttaş sayılmadıklarını bir cümleyle söyler ve geçer, platon ise bir köleye matematik problemi çözdürerek onun akılsal denkliğini kanıtlar. yine de buradaki ayrım hiçbir şekilde ırksal değildir henüz.
dördüncü madde için hatırlatıcı not: antisemitizm, yahudilere yönelik düşmanlık ve ayrımcılık, ırksal mıdır, dinsel midir ve ne değildir.

yoruldum, devam ederim.
tümünü göster