güvenilen birinin bir yalanının ortaya çıktığı an, birinin ölüm haberinin alındığı ana çok benzer. tarifsiz bir acının ilk evresidir ve her gerçek kaybetmede olduğu gibi, kim olduğunuzu, ne yaptığınızı, ne düşüneceğinizi şaşırırsınız, evren yerinden oynar, her şey anlamını bir süreliğine kaybeder, siz ayağınızı bastığınız dünyadan bir süreliğine kaybolursunuz. yalanı ortaya çıkan, her şeyi düşünebilir ama o anda hissettiğiniz şeyin acı olduğunu aklından bile geçiremez. yalancı, yalanın söyleyemeyen için ne demek olduğunu bilseydi, güvenmenin ne demek olduğunu bilseydi o yalanı söyleyemezdi zaten. söylediği yalan yüzünden sizi kaybettiğine üzülür de, bir insanı hiçbir yanlış yapmadan kaybetmenin ne demek olduğunu bilmez, karşısındaki insanın asıl kaybeden olduğunu, üstelik bunu hak edecek bir şey de yapmadığını, bunun en büyük çaresizlik olduğunu, bu yüzden ölüme çok benzediğini, kendisinin artık onun dünyasından silindiğini, bunun ne denli acı olduğunu, idrak etmesine imkan yoktur çünkü kendisi ne kimseye güvenebilir, ne de güvendiği birini böylesine çaresizce kaybedebilir. "yalancının cezası, kendisine inanılmaması değil, kendisinin kimseye inanmamasıdır" demiş bernard shaw, öpeyim o çoktan çürümüş ağzını...
tümünü göster