gülüm;
votkanın cesaret veren bir yanı var, votkanın insanı garip biçimde çok zengin ve dokunulmaz hissettiren bir yanı var. fakat ucuz sosyal mesajlar vermek bize uygun düşmediğinden ve her sosyal mesaja karşılık (burada bile) 8-10 civarı liberal-dinci geri bildirim aldığımızdan o konuya girmeyelim. bilmeni istediğim, bunları bir kez daha şarjör votka dolu dizdiğim...

yazmaya dair övgülerinle öyle ilgilenmiyorum, yazmamı sevmene tutkuyla bağlıyım. ben niye hala şişmanım biliyor musun güzelim, sen zamanında göbeğimi sevdiğini söylediin için. ve şu saate kadar yazdıklarıma dair -bazısı değerli bulduğum kişiler- çok kişi övgüde bulundu. ben beni bilirim, iyi yazdığıma iyi derim. bir de sen ne zaman bir şey desen ona çok inanırım, 15 yıl oldu, böyle kaldı. kendine haksızlık ediyorsun, iyi bir yazar ve iyi bir incelemecisin sen de, hala kürt sorunu söz konusu oldu mu t'ya sorun deyiveresim geliyor, hala ankara'yı seninle hatırlıyorum ve yenişehir postanesi evet... ve bir saatsiz zamanda senin o çocukla buluşman, çok içmem, yine aynı postane... ve evet bir geri çekiliş anında o civarda... yenişehir postanesi evet, seni çok seviyorum, biliyor musun?

çok anılarla kaplı bu ağaç kabuğu, çok anılar yüklü tenimize ve daha içimizde bir yerlere. ne kadar olsa -beraber büyümenin büyüsü bu- başkasınca anlaşılacak yanı yok bazısının. ben en çok o anılar içinden seni düşünüyorum. insanlar anılarından kendilerine dair şeyler seçiyorlar. eskiden böyle değildi belki, belki klasik edebiyatı tersini yaptığı için seviyoruz. insanlar anılarından içlerinde kendi fotoğrafı olanı 'paylaşıyor' ve seçip saklıyorlar. ben hep seni sakladım, binlerce başka gülüş tonlarını falan ya da kızgınlıklarını, beni kovmamalarını (bunlar çok komik), dizinin yaralanmasını, galatasaray uefa finalini... bunları sanki ben orada yokmuşum gibi kaydedip sakladım. çok sabah şu garip hatıra ile uyandığım vaki olmuştur: bir kere kavga etmiştik, kim için, ne için, meçhul bende, kavga etmiştik işte. ben haklıydım galiba da sen sırf inadın tuttuğu için kabul etmemiştin benim haklılığımı. tuvalete kaçmıştım ben. sonra tam sıçarken, tam sigara hem elimde hem dudağımdayken kapıyı açıp bir kova su döktün üzerime, haklılık diye bir şey kalmadı. işte o andaki gülüşünü saklıyorum, piç seni!

'biz' olmayı başarmıştık, bu doğru. biz olmak eleştirilecek şey bugünün dünyasında. bugünün dünyasında eleştirmek bir spor dalı gibi teşvikli, ama benliği, bireyin kendi varoluşunu yok eden bir şey olarak biz olmak eleştirilerin en ağırının muhatabı. biz nasılsa başardık bunu ve öyle de kalıyor haklısın bir kez başarınca. kimse inanmaz bu kadar iç içe olduğumuza 6 yıl hiç görüşmeyip telefonda toplasan birkaç saat konuştuğumuzu biliyorsa. fakat en önemlisi, buradaki maya sendeydi, ben öyle becerikli bir adam değilim. düşün senden sonra çok kadın tanıdım ve biri hariç hiçtanesiyle bir aydan fazla yapamadım. bir kere daha yanıldın sen de. maya sendeydi, benim zamanında söylediğim "biz senin geçmişine yatırım yaptık" cümlesindeki gibi, bir kere yapabilmen bir dahakini koşullamadı. yine de inan yapabilecek birisi varsa, sadece sensin: seni seviyorum.

votka için de hatırladığım ek şey senin vişneli sevdiğin. tabii ki yalan konuşuyorum burada, tabii ki o votka vişneli ve evden çıkmamalı günlerin çok detayını hatırlıyorum, tabii ki alemi yok bir hanım insana bunları hatırlatmanın. ne diyorum, ben seninle çay içmeyi de çok sevdim, ben şimdi alkoliksem (bence değilim) sen olmadığın kadar çay olduğundandır. ne diyorum? seni özledim, vakit var, söylerim bir şeyler. bazı cümleleri içtenlikle kurmak ruhunu kurtarır insanın ve bence votkanın ruhunu da serbest bırakır: seni seviyorum.
tümünü göster