savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye,
zaman ki sana hasta oldu; incelikli haytasın.
nüksederken raksına mahallenin maşallahı, eyvallahı,
güzelleş be oğluuum! şimdilik ölümüne kadar hayattasın.

metin kaçan, ağır roman.

o değil de... belki bu da değildir de, şu gaftici feti'nin hikayesi güzel, "efendim manita 'seni seviyorum', 'evlenelim' ayakları yaparsa, önce yüz mumluk ampule yarım metre mesafeden bakın. sonra gözlerinizi ampulden ayırıp manitanın gözlerinin içine dikin. eğer hala cıvırın gözlerini görüyorsanız onunla evlenin: allahına kadar sizi seviyordur." bu deneyi yapmasına yapardık da biz on yıldır yüz mumluk ampule doyumsuz biçimde baktığımızdan... baba o değil de bazı biralar içilmek için soğuk olmaya ihtyaç duymuyorlar ve bence kant bu konuda şöyle diyor:
"ahlaksız bir biranın her yönünü, en azından kendisinden alınamaz olan bira oılma kapasitesini reddedemem; eylemleri onu değersiz kılsa bile bu böyledir." metaphisic of morals, 2. kısım, s. 38.

bazen de şöyle düşünürüm; bir mağaram olsa, kimseye minnet etmesem, azıcık da tayınım, öyle geçse hayat. bazen de derim ki paran olacak faizini yiyeceksin, paran olacak ev alıp kira toplayacaksın. bazen kadınlar düşünürüm, bazen onlarla neden yapamadığımı, hep döne döne kırmızı marmara ve bu ara. bazen bir biranın kendisini içirmek için fiyatından gayrısına ihtiyacı yoktur.

aklımın köşesinde bir üşüme var, onu örtebilirsin hatice, aklım kendime ağyar, onu nasıl anlatsam sana hatice. bir kasa kırmızı marmara, yağmurda ıslanmış, adamın gözlerinin içine gözlerini dikmiş bir kadın kadar etmiyor, onun da gözlerini göremiyorum ya hiçbir zaman.
tümünü göster