...hazır bitişine üç gün kalmışken, musikide olduğu gibi, son bir sözle karara bağlamak gerekse askerliğimi, 'muhteşemdi' der miyim? hayır, bunu söylemek için hala fazlasıyla içindeyim. öyle de can sıkıcı bir yerdir. yine de şimdiden görünüyor bu kelime bana... çünkü, karakol asfaltından mevzime yürürken gökyüzünde gördüğüm şeyleri unutamayacaksam asla, ya da tuvalet denen şeyin zaten alaturka olması gerektiğini düşünüyorsam, ya da yetimhaneden alınmış sahipsiz bir militan gibi gönülden bağlıysam oğuz başçavuş'a hala, ya da recep ve rocky ile iki büyük dostluk hikayesi yaşadıysam, ya da yeryüzünün ıssız ve yüksek bir tepesindeyken, belki de olabilecek en son yerde, bir jandarma karakolunda, dünyanın merkezinde hissettiysem kendimi ilk defa, bunun gibi pek çok şey, mutlaka muhteşem olan bir şeyler vardı ve belki de yeniden doğmaktı bu, otuz yaşında...

...burada çok söylenen bir söz var ki söylemeye birçok insandan fazla hakkım var sanırım: kendimi bildim bileli buradaymışım gibi hissediyorum. kendini bilmeye başlayış, ilk defa burada başladığım bir şey değil elbette, ama başlayan bir şeylerin bende ilerlediğini ilk defa burada görüyorum. alkolün ne amansız bir hırsız olduğunu yaşıtlarım arasında belki en çok ben biliyorum.... ona olan büyük teslimiyetimden tabii ki. keşfin o ilk sihirli yıllarında, aşık olmaktan çok taklidini yaptığımız, aşk acısı çekmeyi öğrendiğimiz, insan üzme egzersizlerini ailemiz üzerinde denediğimiz, hiçbir derdimiz olmayan tanımadığımız insanlarla kavga ettiğimiz, kimin ne mal olacağının yavaş yavaş belli olduğu o ilk yıllarda, benim içişim kesinlikle diğerlerininki gibi alkolü tecrübe ediş falan değildi. ben şimdi apaçık görüyorum ki, sebebi bana kalsın, kendimi düpedüz alkole maruz bıraktım...

...yani gelecek ne olur bilmiyorum ama burası kesinlikle geçmişimi değiştirdi. iyi bir sabah nöbeti denk geldiğinde, veya vücudum sızlamaya başladığında tatlı tatlı bir gece, veya ufak bir tuvalet macerasından sonra, veya gezegenlerin bilmem kaç zamanda bir aynı hizaya gelmesi gibi gökten bir parça hakikat düştüğünde, hakettiğimde orada olmayı, daha manyakça görünen şeyler de söyledim geçmişim hakkında. mesela ayışığı altında okuduğum bir romanın en büyük örneğini anlattığı gibi: boyun eğmenin karşı koymaktan daha büyük cesaret istediği türden bir kader, bile dedim kendiminki hakkında... ve işte o zaman ufacık bedellere dönüştü en büyük acılarım. işte o zaman ismi çok duyulmuş yepyeni arkadaşlar edindim, ihtişam sahibi...

...peki milat? bir son söz, bir isim olabilir mi askerliğime? ...biliyorum çok düşmanı var bu sözün. çok klişe biliyorum. bırakın insanların bir anda veya bir olay karşısında değişebileceğini düşünmek, insanların değişebileceğine inanmayan bir kalabalık var karşımda. ama milat, uygun görünüyor bana. birincisi, onbeş ay çarşısız askerliğe ne bir olay denir ne de bir anda, ikincisi ise klişe sizsiniz, çünkü ben milat diyerek kimseye değiştiğimi vaadetmiyorum... değişen şey mevsim. üzümleri dalından koparmanın ve ayaklar altında ezmenin vakti geldi diyorum. (...ben de pek çoğunuz gibi ruhumu parça parça bir yerlerde bıraktığıma ve artık onu kaybettiğime inanıyordum, oysa asıl klişe budur. ben, bugün kayda değer bir ruhum varsa eğer, onu o bıraktığımı sandığım yerlerde kazandığımı görüyorum...) diyorum ki şenlik var, ben şarabımı yeni yapıyorum. ya da şöyle diyorum: bildiğiniz gibi çok içtim. ama sarhoşluğum yeni başlıyor... milat odur ki, alkol kana karışıyor...

...hazır bitmesine üç gün kalmışken, vefanın da mevsiminde, son sözlerden bahsederken, bayağı sebeplere aldanıp da bir kişinin varlığını da anmadan geçmeyeceğim.... (...onu anmaktan fazlasını yapmak zor benim için. gerçi heryerinde var bahsettiklerimin, çünkü o bu mevsimde açan bir çiçek falan değil, o, bu mevsimin güneşlerinden biri...)... (ben ki, elime bir silah verilene kadar sol gözümü kapatamadığımı fark etmemiş birisiydim. bırakın vurarak indirmeyi, nişan almak nedir onu bile bilmedim....) mesafe denen şeyden ne anlıyorsanız hepsi vardı aramızda. ama onun bakışları bana kadar uzandı ve beni, asfalt çölün bedevisini, hiç zorlanmadan tutup çıkardı... (...çünkü meleklerin gözleri keskindir ve iyi koku alır burunları.. )... (beni, hem yaşayan hem ölü bir deney kedisi olmaktan çıkaran sağ göz de kendisine aittir. göz kırpmaktaki esprinin nişan almaktan geldiğini bile onun sayesinde fark ettim...) milat veya bağbozumu, gerçekten öyle miydi değil miydi, göreceğiz; ama sen body, güzel gözlü keskin nişancım, meleğim, gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, sen muhteşemdin...
tümünü göster