sevgili phoebe;
senin de farkettiğini düşündüğüm bir gerçeği ifşa etmeliyim; bu epeydir bir mektuplaşma değil, üstelik elimdeki tek gerçek bu! hatta senin bunları okuduğundan bile emin değilim, emin olduğum senin yazmadığın. olsun, demişliğim var -benim platonik aşklarım bile oldu phoebe- yanlış anlaşılmasın, ben z, yolu öğrencilikten ve buhranlardan geçen herkesle bir gün bir şekilde karşılaşan adam, z, seninle karşılaşamamaktan muzdarip olacak değilim ya. ama yahu sabahın 6sında yaz mevsimini unutup ayaz etmiş ankara'da uyanıp taze simit ve çay ısmarlayacak bir arkadaşı, hiç tereddüt etmeden uyanıklığından, aramak gibi olmayacaksa bir mektup onu yazan ellerin kırılmayışlarının tek nedeni ekmeğimizi kazandığımız zanaatın içgüdüsel varoluş çabası mıdır? biliyorum karmakarışık görünüyor, bilmiyorsun ben bazen gerçek hayatta da bu kadar uzun ve içerikli cümleler kurabiliyorum. biliyor muyuz gerçek hayatın nerede olduğunu?

bakma sen benim kaprislerime, kızgınlarıma, benim yarım dünyaya kör gözlerinin ardından bakan bir bilgeyse kalanı ve hatta büyük yarısı oyundan ibarettir: işte söyledim. fakat senin -üstelik hiç yazmazken- neden kapris ettiğini açıklayacak bir şey var mı: birden bir fazlası sonsuzlukken phoebe.

bir yolunu bul yazmanın phoebe, ben sıkılmadan, sen sıkıntılarınla yüz yüze kalmadan.

ya da phoebe bildiğin gibi her kasvetli arkadaşlık zaten son kullanma tarihi eline aldığında dolmuş olandır, rafa geri bırak, market görevlisine haber ver, tercihler sınırlı.

ben çok ıı
tümünü göster