her seferinde tutukluk yapıp zorlanmadan açılmayan o eski tip kolu o kadar dikkatle zorladı ki kendisi bile bir şey duymadı. kapıyı aynı dikkatle kapatıp, odayı alçak bir piyano sesiyle dolduran glenn gould'a selam verdi, tanrım, klasik müziği hala ve nasıl da sevemiyordu. ama birbirleriyle zerre kadar uyuşmayan zevkleri, birbirlerinin hayatlarının bir parçası haline gelmişti bile, öyle ki zühre artık çalınan 'şey'in hangisi olduğunu kestirebiliyordu. chopin'in üç numaralı sonatı. ve ona rağmen mışıl mışıl uyuyabilen bir adam. iyi ki kime aşık olacağımı seçemiyorum diye düşündü, yüzündeki gülümsemenin bir sesi olsaydı gökhan'ı yatağından sıçratmaya yeterdi kesinlikle.

bilgisayar masasının önünden sandalyeyi alıp yatağın yanına, adamın başucuna oturdu. yüzünün yastığa gömülü olmayan yarısının her çizgisinde dolaştı ve takrarladı; iyi ki kime aşık olacağımı seçemiyorum. varsın düşünmeden duramayacakları şeyleri düşünüp dursun insanlar. görevi endişelenmek olan herkes endişelensin. eğer seçebilseydi belki o da onlar gibi olurdu. belki o da aynı şeyleri görürdü, baktığı şu yorgun yüzde. kızmıyordu hiçbirine. ama anlatmaya da çalışmıyordu. hayatında ilk defa bir şeyleri gerçekten doğru biçimde yapıyordu, ve sanki bu o kadar kıymetsizmiş gibi nasıl demişti en yakın dostu, "ilk defa doğru bir şey yapıyorsun ve onu da yanlış zamanda yapıyorsun." insanlar işte. mutluluğunuzu en çok önemseyenler, mutlu olduğunuzda bunu zerre kadar umursamaz olurlar.

'onlara kalsa dünya kimseye yeni bir şans tanımazdı zaten. sanki hayatını bir kez mahvettin diye hep öyle kalması gerekiyor. sanki ben de o mahvedenlerden değilim. sanki ben kendimi sarhoş etmedim diye, yaşama işini çok iyi becerdim bugüne kadar. sanki onun alkol yüzünden yaptıklarını ben ayıkken yapmıyorum ve bu çok daha kötü değil sanki. sanki ben çok sorunsuz biriyim. ben süperim. ben her şeyi doğru yaparım. sanki iki dağılmışın birbiriyle toparlanması çok ütopik bir hikaye, sanki o kadar farklılığa rağmen aslında birbirimize benzemiyoruz. sanki benim ona verdiğimden çok daha fazla güç vermiyor o bana. beni iyileştirmiyor. sanki..... bakan körler derneğini hala kurmadım değil mi ben? niye kurmadım?' müzik sustu ve gökhan'ın derin soluğu dışında hiçbir şey duyulmaz oldu. 'iyi ki hayat insanlar gibi değil. hayat her düşene bir kalkma şansı daha verir ki yeniden düşebilsin. niyeti kötü olsa da iyilik bu sonuçta. bir seferinde artık düşmemeyi öğrenirsin ve olur biter, olmayacak bir şey değil. ama onlara kalsa, ayaklarımız yere hala basmadıysa ölelim gitsin.'

"kahvaltıdan vaz mı geçtin zühre?"

arda'nın uykusuz ve sabırsız sesi daldığı düşünceleri savurdu. her ne kadar istemese de gökhan'ı uyandırması gerekiyordu artık. yorganı kaldırıp altına girdi, uyuyan adama sımsıkı sarıldı. yatak o kadar sıcak ve zühre o kadar mutluydu ki, kahvaltı işini çıkardığına pişman oldu o anda. iki zayıf kol uyanıp bedenini sardı. iki uykulu göz açılıp gözlerine baktı. zaman bir gün duracaksa böyle bir anda durmalı diye düşündü zühre.
tümünü göster