buraya kadarki notlarımızdan sendikamızın son derece katı kuralları ve üyelerine yönelik dayatmacı bir tarzı olduğunu sananlarınız olmuş olabilir. bu tür kanıların oluşmasına sebebiyet veren yazarlarımız hakkında işlem yapmadan önce sizleri biraz daha aydınlatalım isteriz. sanabileceğiniz üzere sendikamız bu tür bir kurum değildir, aksine yaratıcılığın ya da özgür yaratımın zincire vurulamayacağını sık sık vurgulamaktadır. ancak öyle konular var ki sanat eserinin temel niteliğini oluşturması gereken noktalarda sanatçının inisiyatifine bırakılamaz bunlar. dolayısıyla sendikamızın asıl yapmaya çalıştığı sanatı sanatçıdan ggerektiği gibi korumaktır, kuşkusuz bu tutum dolaysız olarak sanatçıyı da korumak anlamına gelmektedir. ama yine de sizin gibi bazı okurlarımız bunu yanlış yorumlayabilirler, bu yüzden birazdan okuyacaklarınızın aslında sendikamızın yönergeleriyle birebir uyuşmadığını, buna rağmen yayınlanması konusunda hiçbir engelle karşılaşmadığını belirtmemizde yarar var. örneğin sendikamızı öykü, uzunöykü, roman gibi türlerde bir karaktere gereğinden fazla odaklanılmasını, eş zamanlı olarak tüm karakterlerin analitik incelemesinin birlikte yapılmasına tercih eden yazarları sık sık uyarmaktadır. fakat bu uyarı hep belli sınırlar içinde kalmakta, yazdıklarına engel olunmamaktadır. burada da arda karakterinin, diğer tüm karakterleri silikleştirecek şekilde detaylandırılması sendikamız tarafından olumlanmamakla birlikte, oluşan durumun sonrasında dengelenmesi koşuluyla müdahaleden sıyrılmaktadır

insanların ne tür işler yaptıkları üzerine düşünmezdi fazla, belki bir zaman gereğinden fazla düşündüğü için bu konuyu, artık önemsemiyordu. kendi işi de bu yüzden çok garip gelmiyordu ona, hatta hiç garip gelmiyordu. dünyanın belli bir düzeni, bu düzeni tutan çivileri vardı ve eskiyen ya da artık iş görmeyen çivilerin kerpetenle sökülmesi kendiliğinden bir meslek haline gelebiliyordu. zaten o kadar da sık uğraşması gerekmiyordu cesetlerle. eğer buna imkan olabilseydi de birine anlatsaydı işini (gökhan gibi umursamaz olmayan birine) büyük ihtimalle karşılaşacağı tepki düşünebileceğinden daha sıradışı olurdu. çünkü herkes film ya da dizi izlerdi, herkes değilse bile çok kişi polisiye okurdu. ve bir filmde ya da dizide işler bir kez çığrından çıktıktan sonra sayısız ceset ortalığa saçılırdı. oysa gerçek hayat böyle değildi, patronları tüm patronlar kadar insafsızdı, bu da cesetlerin sayısının çoğalmasını engellerdi genelde. gerektiğince rakiplerini, işlere burnunu sokanları, bazen kişisel sorun yaşadıkları kişileri ve nadiren de borçlu kumarbazları (ölüler ödeme yapamazlar) temizlemesi gerekirdi. bu da çok yoğun bir tempo sayılmazdı. fakat işi çok zaman sadece kimyasalların kullanılması ile sınırlı değildi, ölülerinin ruhlarını da yok etmesi beklenirdi kendisinden, her profesyonelden bekleneceği gibi. eski bazı kayıtların silinmesi, ailenin ve tanıdıkların bu kayboluşa ikna edilmeleri, intikam almaya niyetlenebilecek kişilerin başka düşmanlara yönlendirilmesi gibi çok zaman kendisine angarya görünen şey de işinin bir parçasıydı. bunları düşündüğünde çok da sıkıcı bir işi olmadığını fark edip teselli bulurdu. belki uygun birisini bulsa bunları anlatmak keyifli de olurdu. ara ara o kadar ayrıntılı ve zekice düşünmesi gerekirdi ki bunları birisine anlatamamak bu işi başarmış herkes için bir işkenceye dönüşebilirdi. arda'nın işinin bu yanına katlanabilmesini olanaklı kılan ise yıllardır okuduğu ya da düşündüğü şeyleri zaten pek kimseye anlatamıyor oluşuydu. ve belki de bunların tamamını anlayacak bir kadın hiç gelmemişti de yeryüzüne, kimbilir...
tümünü göster