arda, zühre'yi içeri kovaladıktan sonra işe koyuldu. esaslı bir kahvaltı hazırlamakla esaslı bir düğün töreni hazırlamak arasında çok fark olmadığını düşündü, belki de esas farklılık sadece mönülerinden ibaretti: birinde mesela portakal reçeli yiyebileceğiniz sözü verilirken, diğerinden seçenekleriniz arasına bir insanın daha felaketine tanıklık etmek ekleniyordu. yine de bu herkes için felaket sayılmayabilirdi, kendisi için böyle olmuştu ve bu yüzden önyargılı davranıyordu belki de. belki sadece kendi koşulları, yetiştirilme tarzı, hayattan beklentileri ile ilgiliydi tüm bunlar. belki evliliği bir felaket sayılmayabilirdi de, sadece bir geçiş, metamorfozun birinci basamağı diye tanımlansa bütün o kötü, kokuşmuş anılarını bir anlığına kutsayabilir, felaketlerini affedebilir, hatta kendisini bir dervişin alicenaplığına bürünmüş bulabilirdi. fakat şimdilik kahvaltı konusunda alicenap olamayacaktı, herkes işleri yarım bırakıp onun sırtına yıkıyordu ve bu bir yerden sonra çekilmez hale geliyordu. üstelik iyi bir kahvaltı hazırlamak, iyi bir evlilik gibidir, tek kişi ne kadar usta olursa olsun yeterli değildir.

evliliği arda'nın hikayesinin başladığı ya da bugünün daha güncel deyişiyle hayatının kırıldığı nokta olmuştu. öncesinde evliliği hayatın olağan aşamalarından biri sayıyordu o, şimdiyse hayatının mutlaka olması gereken bir aşamasıymış gibi bakıyordu. kafasında binlerce terabaytlık yer tutan ve genelde birbirleriyle ilişkisiz ve çok zamanda nereden geldikleri hatırlanmayan bilgi yığının içinde akrofonoloji sözcüğü de vardı, isim bilimi ya da ona benzer bir şey. çocuklarına isim koyarken bu tür şeylerle ilgilenmez aileler genelde, eğer aile büyüklerinden biri değilse ve moda bir tabir olmayacaksa (genelde siyaset eksenlidir bu moda isimler, evren gibi) mutlaka hoşlarına giden bir şeyi simgeleyecek bir isim düşünürler. halbuki bu koydukları ismin çocuğun hoşuna gidip gitmeyeceğinden tamamiyle habersizdirler. isimlerden anlam çıkarmak için bir bilim kurgulamak ne de tuhaf bir şeydi, belki aynı tuhaflıkta olan bir başka şey ruhun bilimi olabilirdi. yine de isimlerden anlamlar çıkarılabilecek yerler vardır, genelde polisiyelerde olur böyle şeyler. polisiyelerin kuralları vardı, onu da okumuştu bir yerlerde, mutlaka birisi ihlal ediliyordu hatta, fakat tam neydi ve önce zencinin ölebilmesinin garantisi, istanbul'a daha fazla afrikalı'nın mı göz etmesiydi. kendi ismini düşündü bininci kez ve sadece birkaç saniyeliğine, basit ve bir dedektif tarafından çözülmesi güç olmayan bir ismi vardı. nasıl bir aile çocuğuna arda ismini koyardı ki. başka tuhaf anlamlar aranabilir belki ama arda sadece bir ırmak adıydı ve aslında bu isim kendisine dair bütün gizemi de ortadan kaldırıyordu. dünyanın en kolay kriptosu, işte ismi arda olan birisi için isimden yola çıkılarak pek çok tahmin yürütülebilirdi de. ancak bu pek de bilim olmazdı.

göçmen bir ailenin mensubu, göçmen ailelerin genellemesi içinde yer aldığından ötürü de sebat, çalışkanlık, toplumsal düzene uyum sağlama ve iktidarda olan her şeye yakın durma özelliklerine de sahipti. lise yılları da dahil okulu hiç asmamış, yaz tatillerinde dayısının yanında çalışmış, ailesine hiç sorun çıkarmamış -belki bir kereliğine küçük bir sorun- okulları bitirmiş, askerliği yapmış, eğitimine uygun bir iş bulmuş ve muhteşem ödülünü almıştı: evlenmişti! ne olduysa da orada olmuştu, nasıl olduysa ya da. bir bardağın duvarda kırılırken çıkardığı ses, küfürler, hırs, yüzünden sızan incecik kan derecikleri, hayatına o zamana kadar yabancı olan ne varsa... her evlilik bir değişimin habercisi olabilir, her birinin bu potansiyeli vardır ve bir romanda birisi kurtadama dönüşecekse bu mutlaka evliliğiyle birlikte ortaya çıkacaktır. kurtadama dönüşmemişti, belki bu kadarı daha kolay olurdu. daha zor seçim bütün hayatını, o zamana kadar inandığı, güvendiği, emin olduğu her şeyi değiştirmek olurdu ve tabii ki bu tür bir saçmalıktan kaçmanın tek yolu da buydu.

patatesleri tavaya bıraktı, yandaki kapağı aldı yerine koydu. kapaktan eline bulaşan yağı silmek için tezgah bezine bakındı. lavaboya ilerledi ve eski alışkanlıkla elini güzelce sabunlayarak yıkadı. zühre ile ilgili düşündüğü binlerce şeyin arasına pasaklılığını da ekledi, nasıl bir insan tava kapağına yağ bulaştırır ve öyle bırakırdı ki. uykusuzluğunun -bu onun kahrolası laneti gibiydi, atlas'ın yerküresi gibi veyahut- verdiği rahatlıkla gülümsedi, hayatını hala başkalarının dağınıklıklarını temizleyerek kazanıyordu, demek ki insan hayatını değiştirse bile kendisini o kadar da değiştiremiyordu. yine de elinden gelenin en radikaliydi değişimin bu kadarı. avukatının uzattığı boşanma evraklarını imzaladıktan sonra bürodan çıkmış ve bir daha geçmişine hiç dönmemişti. o zamana kadar pek yakın bir arkadaşlıkları olmadığı halde eski arkadaşı gökhan'ı aramış, birkaç günlüğüne iznini diye iznini aldıktan sonra yanına yerleşmişti. gökhan'ı kendi düzenliliği için mükemmel bir anti-tez olduğu için belki de sürekli takip ederdi fakat pek tanımaz, pek de sevmezdi. şimdiyse en yakın arkadaşı hatta tek arkadaşı haline gelmişti. kendisine yeni bir meslek düşünmeye başlamıştı, bir kere gece işi olmalıydı, çünkü uykudan yana pek şanslı biri değildi. ancak taxi driver'ı izleyen herkes gibi yapamazdı ya da bir bara falan giremezdi. ona göre şeyler değildi bunlar, insanlarla iletişim kurmayı zorunlu hale getiren bir meslek kesinlikle ona göre değildi. aslında bar işini denemişti de ve denediği bir diğer şey de uzun yol tır şoförlüğüydü. ilkini kadınlar yüzünden ya da daha doğrusu adamlar ve kadınlar arasındaki ilişkiler yüzünden bırakmıştı. ikincisini ise direksiyon başında gazete okurken tırı devirdiği için kaybetmişti, tır sürücülerinin genel profili düşünüldüğünde şirket müdürüne açık açık itiraf ettiği bu gerekçe pek inandırıcı da bulunmamıştı üstelik. şimdiyse kaçak kumar oynatılan bir yerde çalışıyordu, cüssesine uygun şekilde casinonun içinde geziniyor, bir sorun olduğuna dair bir işaret alırsa krupiyeden ikiletmeden orada görünüyordu. birkaç kez hesap işleri için de yardımını istemişler, fakat pek oralı olmamıştı. zaten bu koruma işi de asıl işini gölgelemek içindi biraz, biraz boş vakit değerlendirmek gibi bir de. bu tür mekanları kimler işletir, genelde güçlü insanlar, çünkü buralar kaçak çalışsalar da aslında pek gizli yerler değillerdir. ve güçlü insanların genelde ir sorunlarının odak noktası nedir, güçlerini korumak. bu tür durumlarda ortalıkta çok sayıda ceset kalabilir, işte arda'nın devreye girdiği nokta burasıydı, cesetleri, olay yerlerini temizlerdi. ve bu işte gayet başarılı sayılıyordu, çünkü tıpkı hesap defterleri gibi cesetler de konuşmazlardı ve sodyum hidroksit kesinlikle önemli bir buluştu.

alışkın ellerle süngeri aldı lavabodan, tavanın kapağını sildi. patatesleri karıştırdıktan sonra dolabın kapağını açtı, içindekileri mutfak masasına yığmaya başladı. dolabın kapağını ayağıyla kapadı, biraz alışkanlıktan biraz edebi ironi anlayışından. çayın demlenip demlenmediğini kontrol etti ve kaynamış sudan bir miktar alarak bir kahve hazırladı kendine, içeridekileri rahatsız etmenin şimdilik bir anlamı olmazdı. nihayet günün birinde birbirlerini yeterince rahatsız ettiklerini kendi kendilerine fark edeceklerdi ve her zamanki oyun sahneye konulacaktı gene. o zaman dekorları toplamak, sahneyi temizlemek yine kendi işi olacaktı.
tümünü göster