belki de o kadar yorgun değildi, zaten kırık bardakları toplaması gerekiyordu ve bu arada zühre'ye eşlik etmek fena bir fikir olmayabilirdi. mutfağa doğru giderken bir masal animasyonundaki kadın kahramanlar gibi şakıyarak ve sekerek adımlar atan ve bu arada kesinlikle elindeki poşeti dar koridorun duvarına çarpan zühre'nin arkasından baktı. bir an için hayatında olmasından mutlu olduğunu varsaydı, bir an için gökhan'ın hayatında olmasına üzüldüğünü düşündü, bir an için -ve bu an sonsuza kadar uzanabilirdi- poşetin çarptığı yerden dökülen sıva kalıntılarına takıldı gözü. "bütün hikayelerde durdurulamayan çılgın kadınlar vardır, çünkü bütün kadınlarda durdurulamayan bir çılgınlık vardır" dedi gülümseyerek içinden, bunu kimin söylediğini düşündü bir de. kadının bir özne olarak kendini ortaya koyuşuna tanıklık etmiş geç dönem bir batılı yazar olmalı, kimdi ve nerede okumuştu iyi de. neyse de neydi, ama bu çılgınlık bahsini dile getirmek için geç bir zamandı, hayır uykusu geldiği için değil, sapho da bu dünyadan geçtiği için. koridoru zombi adımlarıyla tamamlamaya çalışırken kafası buna takılmıştı işte, hayır zühre'nin salak sevincinden çok buna takılmıştı kesinlikle. platon'un bahsettiği kadın mıydı sapho? iyi de o izmirli değil miydi? izmirli bir kız vardı, ince esmer, ona söyleyeceklerini niye içinde tutmuştu? platon aşk meselesinde bilge bir kadından bahsediyordu, sapho muydu o? ama doğrudan konuşmuş olamazlar, arada o çağ için çok mesafe var? gökhan'ı kaldırmalı mı, bırak zühre kaldırsın, böylesi dışarıdan bile daha romantik görünür, fakat zühre'yi kim kaldırsın, bu kafayla yatar kalırlar herhalde. kendisi de biraz uyumalıydı, -malı mıydı? mutfağa girdiğinde zühre'ye sordu:
"platon sapho'dan mı bahsediyor şölen'de?"
"kim?"
"şeyi diyorum, omlet yapacaksan aşağıdaki tavayı kullanma, temiz olmayabilir."
"peki." zühre hiç olmadığını düşündüğü kadar uysal ve sevimliydi, "uyumayacaksın yardım eder misin biraz?"

"böyle zamanlar uykuyu hatta sonsuz uykuyu tercih etmek için bütün zamanlardan ideal olmalı. 'ideal'; sokayım platon'a bunu düşünmeyeceğim şimdi. uyumaya gerek yok, iki gün işe gitmeyeceğime göre. zaten aslında uyumaya hiç gerek yok, uykudan daha yorucu bir şey var mı hayatımda sanki." eline bıçağı aldı, ekmeklere yöneldi. ekmek poşetinin içinden çıkan zeytinli açmaları görünce gülümsedi, hatırlıyordu demek zeytinli açmayı sevdiğini. yine de garip geliyor zühre gibi birisinin bu kadar uysal davranabilmesi, bu derece iyimser, bu şekilde hayatla barışık. gökhan'ın insanlar üzerinde bu tür bir etkisi olabilir miydi, kendisi üzerinde yaptığı etkiyi düşününce bu mantıklı görünmüyordu da demek ki kadınlar farklı yaratıklardı. herhalde kendilerinin bile anlayamadığı bir tür üreme içgüdüsüydü bu ya da sadece kendilerinden nefret etmelerinin doğal bir sonucu. kadınların kendilerinden nefret etmeleri saçmalığı da nereden çıkmıştı şimdi. aklı gene platon'a kaydı, eli buzdolabını açmaya yönelirken.

bir hikayeye mutlaka bir kadın dahil olacaksa, bunun mutlaka birisinin sevgilisi olmasının, cinsiyetçi ve erkek egemen bakış açısının sonucu olduğu, bu tür tutumlardan uzak durulması gerektiği konusunu sendikamız açık ve son derece kesin bir şekilde karara bağlamıştı. ancak bu noktada elimizden fazlaca bir şey gelmiyor, çünkü kadın üyelerimizin de hikayelerinde, hatta başkahramanın kadın olduğu hikayelerde bile kadının mutlaka bir sevgilisi bulunuyor ve bu konu ısrarla işleniyor. burada bir çelişki bulunmuyor, kesinlikle bir çelişki değil bu. bir erkek üyenin ya da yazarın hikayesine kadını bir erkeğin yan rolü olarak dahil etmesi cinsiyetçi bir tutumken, bir kadın yazarın bunu yapması gerçekçilik ve yenilikçilik olabilir. işte toplumumuzu ve sendikamızı ayakta tutan pozitif ayrımcılık ilkesinin işleyişi bu şekildedir. dolayısıyla bize tepki göstermeniz ve hatta daha da ileriye giderek sendikaya şikayet etmeniz hiç de uygun bir davranış olmayacaktır. buna rağmen biz yine de yanlış anlaşılmalarının önüne geçmek için hikayemize zühre dışında ve kesinlikle arda'nın sevgilisi olmayan güçlü kadın karakterler dahil edeceğimizi belirtelim

ikisi de aynı işi yaparken apayrı düşüncelere dalmış mutfaktaki bu iki insanın ark etmedikleri bir şey vardı: gökhan aslında uyumuyordu. bardak bahsinden sonra koridorun dibindeki odaya yönelmiş, fakat arda'nın sandığı gibi uyumamıştı. çoğu zaman insanlara komik görünen uzun bacaklarını oturduğu sandalyenin karşısındaki masaya uzatmış, bir insanın fiziksel görüntüsüne yansıyabilecek bütün sabah mahmurluğunu, akşamdan kalmalığı yüzünde toplamış şekilde duvara bakıyordu. mutfaktakiler onun görüntüsünü biliyor olsalar büyük ihtimalle önemli şeyler düşündüğünü zannederlerdi, hatta onu o şekilde izleyen bir insanın başka şekilde düşünebilmesi de pek olanaklı değildi. fakat görüntü bir kere daha aldatıcı çıkmıştı, gökhan, sadece zühre'nin neden içeri gelmediğini, odaya gelip kendisini görmekten daha önemli neyle uğraşabileceğini düşünüyordu sadece. ve biraz kızgınlık, terkedilmişlik ve sonra umursamazlık: inkar, isyan, depresyon, pazarlık ve kabullenme. böylece ayaklarını masadan kaldırdı ve kendini yatağa attı, kimsenin engelleyemeyeceği bir uykuya.
tümünü göster