sevgili phoebe;
sana sadece iyi zamanlarda yazacağıma dair bir söz verdiğimi hiç hatırlamıyorum, sen de hatırlamıyorsan gerçek değildir. gerçeğin ne olduğuna dair pontus pilatius'tan edindiğimiz şüpheyi bir yana bırakırsak phoebe, hiç de iyi değilim. halbuki günüm o kadar iyi geçmişken, fakat malum: aynam kırık!
sana söz vermediğim malum, neyin sözünü versem tutacak irademi de yanına emanet ediyorum, öksüz kalıyorum. ama işte böyle zamanlarda çok düşündüğüm bir şey var ya, anamın sözü, aslı pomak atasözü: "na reşatu prismiyale se darmon" yani elek kalbura gülermiş. senin hallerini sormam lazım, sen nasılsın? her zamanki gibi haşin ve kırılgan? belki biraz daha derli toplusundur, kime dert, iyi olmadığını biliyorum da ne kadar kötü olduğunu bana söyleyen çıkmıyor. üstelik hayat ne kadar neşeli ve hüzün 90larda unuttuğumuz bir heybe değil miydi.
sevgili phoebe;
mektuplaşmaların ilk zamanlarında bu kadar uzun aralar verilmesi pek de uygun bir şey değilmiş gibi geliyor. gerçi eskiden de yapardık bunları, ama o zamanlar posta idaresinin hatası olurdu, sıyırma olanağı hep vardı. şimdiyse ikimizin de modern zamanlara ait bahaneleri olmasının rahatlığına sığınıyoruz.sen eskiden beri "çok yoğundum" derdin bense "buralarda değildim". aslında alenen bir yolculuk da yapmadım, yani ne yakınına geldim ne de aramamaktan hükümlüyüm. zaten biliyorsun ankara'ya gelecek olsam seni kesin görmek isterdim. ve itiraf ediyorum senden daha fazla görmek istediğim bir kız var orada.
birkaç hafta önce aniden aklıma takılan bir şey oldu; okul falan iyi güzel, sonra, sonrası askerlik tamam, tamamı tüm bunların ardından? belki seninle konuşuyor olmamızın da etkisiyle ankara'ya geri dönmeye karar verdim. iki yıl ve bir zaman sonrasında orada olacağım. yani şimdilik düşüncem bu, ama daha öncesinde bir seçenek olarak avrupaya yerleşebilirim. tabiii bu da imkan meselesi. lakin biliyorsun benim neye karar verdiğimden daha önemli şeyler var, zaten ne zaman bir şeye karar versem bir yerde bir tesisat patlar, bir şehir su altında kalır ve bandırma dolaylarında birkaç gül ölüsü.
haydi sonra devam edeyim.
sana sadece iyi zamanlarda yazacağıma dair bir söz verdiğimi hiç hatırlamıyorum, sen de hatırlamıyorsan gerçek değildir. gerçeğin ne olduğuna dair pontus pilatius'tan edindiğimiz şüpheyi bir yana bırakırsak phoebe, hiç de iyi değilim. halbuki günüm o kadar iyi geçmişken, fakat malum: aynam kırık!
sana söz vermediğim malum, neyin sözünü versem tutacak irademi de yanına emanet ediyorum, öksüz kalıyorum. ama işte böyle zamanlarda çok düşündüğüm bir şey var ya, anamın sözü, aslı pomak atasözü: "na reşatu prismiyale se darmon" yani elek kalbura gülermiş. senin hallerini sormam lazım, sen nasılsın? her zamanki gibi haşin ve kırılgan? belki biraz daha derli toplusundur, kime dert, iyi olmadığını biliyorum da ne kadar kötü olduğunu bana söyleyen çıkmıyor. üstelik hayat ne kadar neşeli ve hüzün 90larda unuttuğumuz bir heybe değil miydi.
sevgili phoebe;
mektuplaşmaların ilk zamanlarında bu kadar uzun aralar verilmesi pek de uygun bir şey değilmiş gibi geliyor. gerçi eskiden de yapardık bunları, ama o zamanlar posta idaresinin hatası olurdu, sıyırma olanağı hep vardı. şimdiyse ikimizin de modern zamanlara ait bahaneleri olmasının rahatlığına sığınıyoruz.sen eskiden beri "çok yoğundum" derdin bense "buralarda değildim". aslında alenen bir yolculuk da yapmadım, yani ne yakınına geldim ne de aramamaktan hükümlüyüm. zaten biliyorsun ankara'ya gelecek olsam seni kesin görmek isterdim. ve itiraf ediyorum senden daha fazla görmek istediğim bir kız var orada.
birkaç hafta önce aniden aklıma takılan bir şey oldu; okul falan iyi güzel, sonra, sonrası askerlik tamam, tamamı tüm bunların ardından? belki seninle konuşuyor olmamızın da etkisiyle ankara'ya geri dönmeye karar verdim. iki yıl ve bir zaman sonrasında orada olacağım. yani şimdilik düşüncem bu, ama daha öncesinde bir seçenek olarak avrupaya yerleşebilirim. tabiii bu da imkan meselesi. lakin biliyorsun benim neye karar verdiğimden daha önemli şeyler var, zaten ne zaman bir şeye karar versem bir yerde bir tesisat patlar, bir şehir su altında kalır ve bandırma dolaylarında birkaç gül ölüsü.
haydi sonra devam edeyim.