başçavuş ve ben.

barfiks direklerine yaslanmış, ki başçavuş başka bir şey yapmam gerektiğini söylüyor o direklerle, allahın belası mevziimi izliyorum işte. masum bir kutu gibi duruyor orada. iki yüz metre ilerimde. çok ülke gezmiş bir pasaport gibi, çok havaalanı görmüş bir bavul gibi, damga ve imzalar içinde, masum bir kutu gibi duruyor orada. oysa ben onun içini biliyorum. üstüste yüklenmiş taşların düzgün yüzeylerinde neler yazdığını, dar pencerelerinden içeri dolan geniş manzaraları, bir delikten sızan ışığın büyüyüp de neleri aydınlattığını biliyorum. keçeli kalemleri, sürtünen tükenmezleri, tebeşirleri; atarları, şafakları, geçerleri; kral ve piç devreleri, izmirlileri, aksaraylıları, adana değil kozanlıları, urfalı olmayan sivereklileri; havancılar, kantinciler, biksicileri; mehtaplar, karanlıklar, doğan güneşleri; tek haneli, çift haneli, üç hanelileri; ne kola ne fanta, atarsa yedi günleri; bir zalimi sevdim, sen güzelimleri; değmezmişsinleri, bütün o kahpeleri batıda paran kadar, doğuda mermin kadar yaşarsınları; rüzgardan yırtılmış kum torbalarını, nın üstüne geçirilmiş kum torbalarını, nın üstüne geçirilmiş üstüne geçirilmiş 1-3 leri, 5-7 leri 0-2 leri, vatan için gittim senin için döneceğim altı saat sabitleri, ve izmaritleri allahım, ezilmiş, tıkılmış, fırlatılmış, yüzlerce, binlerce, uçsuz bucaksız, izmaritleri; herkesi kanser, beni dünyanın en mutlu askeri yapan o bin yüz kırk saati; sarı tepeleri, kırmızı bulutları, döneceğim deyip de giden sinekleri, görüp de kaç kez tam dolduruşa geçtiğimi; ve baktım inceliyor, ve baktım bende para yok, kusmaya hazır silahı yere bırakıp, kopmasını beklemeden, incelek kadar taşaksız ne varsa, bir kağıda jilet yazıp, hepsiyle birlikte, eldivenimin başparmağını da kestiğimi; biliyorum kestiğimi, kusan silahı yere bıraktığımı, kara cüppemi yakıp ısındığımı, bütün fotoğrafları silip, tek bir tane receple çektirdiğimi, yaralı köpek rocky için bir kemik çalıp, o müzik dinlerken benim kemirdiğimi bir gün kar yağdırıp bir gün erittiğimi, güneşin bana söz, rüzgarınsa poz verdiğini, benimle konuşmayan dünyanın, yüzünü görebilmek için, arama kalın duvarlar koymam gerektiğini... işte orada duruyor kalın duvarlarıyla, masum bir kutu gibi. sanki, o kadar kalın bir şey masum olabilirmiş gibi.

önce çavuş yapıp ayırdılar, şimdi de karakol kapanıyor. dükkan mı lan bu nasıl kapanır demeyin, tuttuğum dal kuruyor işte. bu fırça niye burada diye kızıyor başçavuş. doğru söylüyor adam, kimden izin almış. bu fırçanın bir yeri yok mu? daha pratik oluyormuş, fark etmez. fırça tam oturuyormuş buraya, karı mısın lan sen dekorasyon yapma! dünya tersine dönsün, bu karakol denize dökülsün, ama fırça yerinde dursun çavuş. bence allahına kadar haklı. çavuşla diyoloğa girmeyin diyor. ne söylüyorsa yapın. bu allahsız çavuş otuz yıldır diyoloğa giriyor vardığı yer belli. adamı çavuş yaptık, kendi kendisine nöbet yazarken yakalıyoruz size bir işi yapıp yapamayacağınızı sorarken falan. adamı mevziiden aldık, sudan çıkmış balığa döndü. hiçbir şey öğretememişiz demek ki, hiçbir fikri yok askerlik hakkında belli. kuralı biliyorsun çavuş, ne bir gün eksik ne bir gün fazla. yüz altmış gün sonra sikimizde olmazsın. ömür boyu seni koruyamayız.

biliyorum komutanım. dışarıda da kimse sikine takmıyor birşeyi. sadece kendi sikiyle ilgileniyor herkes. herkesin çok büyük bir siki ve sikinden de büyük dertleri var. öyle ki dünya kocaman sikli ve altın kalpli insanlardan geçilmiyor. hepsi çok derinler, ve ben anlayamıyorum hiçbirini ve allahım benim sikim bana yetiyor sadece. o yüzden mecburi izin için gidip, fırça yerinde mi diye döneceğim komutanım. o zaman da karakol yerinde olmayacak.

drama yapma lan diyor başçavuş. babanın karakolu mu? kapanırsa kapansın. bak poşet bir asker vardı burada, istanbullu, terhis olunca işe geri dönmemiş, kırmış bütün kredi kartlarını, bir bisiklete binmiş ve yola çıkmış, para almamış yanına, ikram ve günlük işlerle bal gibi geçinip gitmiş. özgürüm, hayatı anladım zincirlerimden kurtuldum falan diyor. o yalanmış bu yalanmış. nereden mi biliyorum bunu. fırça istediği yerde dursun diyor ama bu yaz gazeteye çıktı, ayşe arman'a röportaj vermiş. gerçek bu olay. sence asıl bu işte bir saçmalık yok mu. bırak diyorum yani bu tripleri. allahın belası mevziiymiş. sen bela görmemişsin çocuk. sen lanet görmemişsin. bir kurt cobain şarkısı falan değil hayat, o mızıldak kendini vurdu diye bir bok bilmiş olmuyor. kaç kişiye ateş etmiş ki kendini vuruyor. mevzii falan hikaye. önce asker olacaksın asker. taşakların olacak önce. gerçek taşakların. silahın olacak önce. gerçek silah. o mevzii de yaptığın gibi. önce ruhunu vuracaksın. baktın olmuyor, sonra kendini. ben olmayanı görmedim şahsen. anlaşıldı mı asker !!

emredersiniz komutanım. hiç bu kadar güzel emretmemiştiniz.
tümünü göster