çıkalım içerilerden, orası bitmez de biraz daha bizden olan hep 2. yeni. ismin kendisi bile bir tuhaf imgelem, biraz da diyalektik değil mi? hem yeni, hem ikinci, ilkinin varlığını inkar edemeyecek kadar naif, toplanıp isim koyamayacak kadar aşık ve sarhoştular herhalde. oysa diyelim fecr-i aticiler, ateşli konuşmaların yapıldığı toplantılardan çıkarmışlardır o adı. hatta dadaistlerin isim koyma toplantıları meşhurdur. fakat bu güzellikte insanlar -şairler üstelik- buna kıyamazlar.

ben hep en çok onları sevdim. hangisini daha çok, buna bir türlü karar veremedim. süreya abi iyidir, erotik ve romantik, uyar hoca çok güçlüdür: ikisinden birine meyil edeceğim zamanlarda hep başıma bir işler geldi. anlatayım, lisenin sonları aşıktım, c. süreya'nın toplu şiirleri yni basılmıştı yky'den, hemen aldım. evvelinde politik olmayan şiire alışık olmadığımızdan sarsıldım da. "beni öp sonra doğur beni" diyordu ya yalan değil son hatırladığım ağlamamdan bir önceki o vakitti. sonra bunu bir kıza söyledim, yalanı sevmem, sonra sevgili olduk, sonra tertip işte 5 yıl şafak say. sonra aynı evde kalıyorduk, iyiydik, sonra onun da benim de sevgililerimiz vardı (biliyorum anlaşılır bir şey değil de detay istemeyin, mevzu şiir sadece) sonra. sonra bir sabah evden çıkarken anahtar arıyordu, çantasından bir kağıt düştü, acelesi vardı, gitti. açtım tabii ki neyi gizleyebilirdik ki zaten. bir mektup, sevgilisine yazmış, onu bırakmaya meyleden sevgilisine, benim de arkadaşım; sonunda bu şiir, her kelimesi ziyan, her kelimesi acılı ezme içimde:
beni
öp
sonra
doğur
beni.
biliyorsunuz, annem ben çok küçükken öldü.

sonra? bok var işte bir sürü hikaye. gerçi ben de hafif bir adamım, hala itiraf edemesem de en çok süreya abiyi seviyorum. bir çayırlıkta oturmuş da mangal yaparken içiyormuşuz gibi. gene de ben pek hakkani bir adamım, maaş günleri meyhaneye giderim, bahşiş de bıraktığım için biraz daha ağır ve çatık kaşlı oturur, dirseklerimi masa üstüne dizerim. uyar hoca gelir o zaman masaya, selamdan öte bir şey söylemez, edip abinin rakısı gelir, önüne konur. uyar hoca, bir sigara yakar, yasak diyeni dumana boğar. o söyler. ben ne vakit meyhaneye gitsem süreya'yı aldatırım, ben ne vakit bir kız sevsem yere düşen kağıt sesini hatırlarım, uyar der ki:

göğe bakma durağı

ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım

falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım

senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım

aferin be tanrıya, bana da ama -hala kız sevbildiğim için.
tümünü göster