kutu son:

gene 'devrim niteliğinde' diyorlar, herkes arkasını kollasın!

yasa gündeme gelir de tartışması çıkmaz mı, hak-iş için çıkmaz mesela. onlar doğrudan beğenmişler, onaylamışlar, sağolsunlar, bir ara bir görüşelim kendileriyle. bunun haricinde her iki taraftan da tartışanlar var meseleyi, temel memleket gündemleri nedense hep başka olduğundan medyaya az yansıyor ama tartışanlar var.
bu işin 'devrim niteliğinde' olduğunu söyleyenler var, öyle bir niteliktir ki bu, ben zaten tamlamayı duyar duymaz, mabadımı sağlama almaya çalışıyorum.

"cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir"

işin bu kısmında yer alanlar mevcut durumdaki sorunları dile getiriyorlar. mesela ekşisözlüğün, son zamanlarda kullanıcı bilgilerini savcılığa verip sonra da her koyunun kendi bacağından asılacağını söyleyerek çok tartışılan avukatı kanzuk beyefendi, liberalliğin göbeğindeymiş, biz de öylece anladık koyunların bacaklarıyla olan ilgisini. şöyle diyor:

"ödeme garantisi şu an yok, işveren iyi niyetli olsa dahi işletmesinde kıdem tazminatı için fon ayırmadığı müddetçe kıdem ödemeleri ciddi sorun olmakta, ya pazarlıkla miktar düşürülmekte işçi aleyhine, ya takside bağlanmakta, ya da ikisi birden olmakta. bazen hiç ödeme yapılmamakta, davalar 2-3 sene sürebilmekte ve her durumda tahsil garantisi de bulunmamakta.
halihazırda istifa halinde ödeme yapılmıyor, işçilerin daha iyi şartlardaki bir işe sırf bu yüzden geçmediği olabiliyor. bu da işçi lehine değişiyor.
süper.
bu hususu neden seçim kampanyasında kullanmadılar, onu anlayamadım, neredeyse devlet kaynağı dahi kullanılmadan işçilere yeni bir güvence ve garanti gelir olacak."

daha iyi niyetlisinden bir efendi de şunları söylüyor:
"eğer işverenin fon bedellerini ödememesinden işçi sorumlu değilse (yani fon paylarını tahsil devletin derdi ise, işveren ödemese bile fondan karşılayacaksa), istifa halinde dahi işçiye ödenecekse ve mevcut uygulamadaki kıdem tazminatı oranları öngörülecekse (yani her 1 yıllık kıdem için 1 aylık brüt maaş) işçi lehine zarardan çok faydası olacak uygulama.

devletin düşünceliliği ile ilgili iyi niyetleri de kabul ederek bakalım meseleye. eğer liberalseniz ya da mühendis kafasıyla toplumu analiz edip yorumlamaya/biçimlendirmeye çalışıyorsanız, herkesin kazanacağını umduğunuz formülleri üretmekte zorlanmazsınız. o formüllerinizin neden geçersiz olduğunu anlatmak için yukarıda epey bir dil döktük. ama bizim kendi tutumumuzun haklılığını işçilere anlatmak için daha epey bir dil dökmemiz lazım. çünkü bu yukarıdaki düşünme şekli bütün toplumu ele geçirmiş durumda.

aslına bakılırsa zaman zaman kolayından sosyalistlerin bile buna aldandığı oluyor, bu durumda işçilerin aldanmaması mümkün mü?
mesela y..... fabrikasında tanıdığım 7-8 yıllık bir formen var, 900 tl maaş alıyor. inanılmaz bir iş yükü var, üstüne çalışma ortamı ve koşulları oldukça kötü, üstüne ciddi bir sorumluluk taşıyor. bu arkadaş, bir süredir her görüştüğümüzde içerideki parası yanmasa hemen ayrılacağını söylüyor. dolayısıyla bu tür bir yasa onun için oldukça iyi gibi görünüyor.

işte asıl sorun tam burada! tek tek işçilerin çıkarına gibi görünen şeyler, işçi sınıfının çıkarına olmak zorunda değildir. ve tek tek işçilerin, tek gerçek çıkarı işçi sınıfının parçası olarak düşünmeleridir. yoksa bugün kazanmış gibi göründüğü şeyin yararını da göremez. daha basit anlatayım, ailenizin tamamını zor duruma düşüreceğini bile bile bencillik edip küçük bir rüşveti kabul eder miydiniz? tam olarak bu!
bugün sorunla ilgili propaganda çalışmalarının ilk açmazı da tam burası. meseleyi sürekli bireysel kazanım ve kayıplardan hesaplamaya çalışmak. buradan hareketle işçileri harekete geçirmek mümkün olmadığı gibi, bu mantığa hizmet edecek bir propaganda ürettiğinizde akp'nin %50 oy almasının da asıl nedeni oluyorsunuz. hiç kimse tuhaf yerlerde aramasın akp'nin başarısını, yaptıkları tam olarak budur. sınıfa saldırı olan şeyi, tek tek işçilerin yararına gibi göstermeleridir. hepimizi soymalarını, yol, köprü, kalkınma diye anlatmaları ya da diyelim kürtler'e yönelik artan baskı politikalarını kürt açılımı olarak tanıtmaları gibi. ve sorunun çözümü de işçiler başta olmak üzere, tüm ezilenlerin bireysel düşünmeyi bir yana bırakıp kendi kümelerinin bir parçası haline gelmeleridir. o aile meselenin anlamını kavrayabilecek kadar.

sendikalizm mi sınıf tutumu mu?

aynı şekilde, solda ve sendikalar cephesinde görünen bir başka tutum sorunu daha var. meseleyi tek başına ekonomik bir temelde ele almak, diğer yönleri gözden kaçırmak. bu kafayla da diyelim 20 yıla 20 ay olarak kalırsa oran, yeni yasada pek de sorun yok demektir. hatta diyelim bütün sınıf mücadelesi bu temelde yürürse ve 20 yıla 30 ay oranı kazanılırsa bayram edilebilir demektir. fakat işlerin nasıl yürüdüğü, mesela esnek çalışmaya yol açıldığı ya da uluslararası sermayeye peşkeş çekilecek fonlar oluşturulduğu gerçeği önem taşımaz bu bakışa göre.
üstelik bunların, daha yağız görünen sosyalistlere de sürekli öğütleri olur. mesela bir sendikaya girin, kıdem tazminatı saldırısına nasıl bakılması gerektiğini anlatmaya çalışın, kalkar "biz işçinin cebine giren paraya bakarız kardeşim" derler. böyle söylenince onlar sizden daha işçi dostu olurlar sanki. halbuki ne gerçekler öyledir, ne de o yolla bir yere gidilir. ve daha beteri onlarla çok eleştirdikleri hak-iş arasında çoktan gönül bağları pekiştirilmiş demektir.

bu bakış tarzını dönüp dolaşıp tekrar edenler bir kere daha yanlış tarafa düşmüşlerdir. zira bu bakış tarzı sayesinde akp gibi biraz daha hallice propaganda yapmayı becerenler, saldırılarını 'devrim' gibi gösterebilirler. çünkü bu bakış açısıyla, bütün bir kapitalizm sorununu, daha yüksek ücret, daha iyi koşullar derecesine indirilmesinin bedelini bugün ödüyor avrupa işçi sınıfı. dün kazandıklarının belki sadece yarısını koruyabilmek için çarpışıyor emekçiler şimdi avrupa'da. peki eğer düşünme tarzları sendikalizmi gene aşmazsa, bugün kazandıklarının yarısını korumak için kaç yıl sonra çarpışacaklar?

tek tek işçilerin çıkarı denilen şey, gene o manchesterlı patronlardan falan çıkmıştır, liberalizmin doğduğu yer de orasıdır sahi. ama daha biraz bizim yana doğru gelirken çıkarının nerede olduğunu bilen işçiler de cevap vermişlerdir:
anamız amele sınıfıdır
yurdumuz bütün cihandır bizim (avusturya işçi marşı)

konuyla ilgili çok isterim bir tartışan çıksın, açalım, açıklanalım, biraz daha biz olalım.
tümünü göster