beklediklerini bilmeden beklettiklerim.

bundan bir hafta ve bir gün önce 'olmasaydıdaolurdugiller' in az bulunur bir örneği olan bendenizin dünyaya gelişinin yirmi ikinci yıldönümü şerefine toplanmaya niyetlenip toplanamadı birkaç güzel insan. çünkü

ben yoktum.

fakat abi nerden bilebilirdim ki biriniz sırf bu gün için tatilini planladığından erken sona erdirmiş, fukaralığına kurban olduğum ötekiniz evde ne var ne yok toplayıp benim için bir emek harikası vücuda getirmek uğraşına günlerini adamış ve daha diğerlerinizce nice özverilerde bulunulmuş? bilmezdim bu kadar sevildiğimi, hem alışık değilim böyle beklenmedik sahnelere, geldiğim gün aranıp: "akşam şurdayız gel!" denilmesine, " yok sevmiyorum ben orayı tenedos'a gidek." sözümün derhal kabul görmesine, skimsonik kaprislerimin sineye çekilmesine, ondan fazla insanın benim yüzümden mekanın alt katında donma tehlikesi geçirmesine, paketinde adıma akrostiş (oo akrostiş yapmışsınız, tabii yavru, bir dakika nasıl yaptınız olm ismimin ortasındaki kabak gibi yumuşak g'yi ne ettiniz dur bir daha bakayım, ya o kadar oldu işte, ben anlamam yumuşak g'nin başına belli belirsiz küçük 'a' koymuşsunuz bu akrostiş sayılmaz, ulan ismine sıçayım o kadar oluyor dedik ya!) yapılmış bir şiir yazılı menekşelerin kucağıma bırakılmasına, gülmeyi unutmak üzereyken böyle dostların oldukça gülmenin terklerinin kısa süreli olacağını idrak etmeye...

bilmezdiniz onca hırgürde tebessümler bütünlüğünü bozan dalıp gidişlerimin nedenini, alışık değildiniz böylesi şamata ayinleri esnasında içimdeki sıkıntının anlık dışa vurumlarında beni yakalamaya. ona ömür biçtiklerini bilmezdiniz, kalan yaşam süresini küstahça tayin eden doktora da benim, elimde götüne kadar dolu bir silah olsa en fazla üç bilemedin dört saniye ömür biçeceğimi bilmezdiniz. sormazdınız, minnetle susardım ben de.

bilmezdiniz sizi beklerken içimden geçenleri ve sokağa çıktığımızda yine içimden geçenleri, sonunun geldiğine inandığım hayatın şu döneminin kasvetinde yıldız tozu gibi ışıyan tek bir anın ne de güzel olduğunu duyumsadığımı, o an hepinize teker teker baktığımı, sigaranızın küllerini savuruşunuzu, sürüye sevimli bir oyunbozanlıkla ihanet edip ışık hızıyla karşıya geçişinizi, ciplerin üzerine yürüyüp 'yol ver!' diye bağırışınızı, güzel bakışlı çingeneler'in eline çiçekler tutuşturuşunuzu hiç unutmayacağımı, ihtiyacım olan her şeyi ihtiva eden o cömert anı kutsayan içimden geçenleri bilmezdiniz : gece, yüksel ve bizim çocuklar... şu vakit şu an daha ne isterim ki?

bilmezdiniz, bilmezsiniz ve belki bilseniz gülüp geçersiniz. bu insan denen yaratığa nasıl kızdığımı bilmezdiniz, bu yaratığın sizlere layıkıyla değer vermesi için illa içinizden birini kaybetme tehlikesiyle burun buruna gelmesi mi gerektiğini düşündüğümü, o anın aynı zamanda bir gün sizleri kaybetmek korkusunu da getirip içime saldığını bilmezdiniz.

anlar sizinle güzel, korku da getirse ve ali'nin dediği gibi korku ruhu da kemirse... sizsiz bir an düşünmek istemiyorum, onsuz bir an düşünmek istemediğim gibi; ama o anların gelişini beklemeye mahkum edildim, benim için kopkoyu bir hüzne tekabül eden, donuk bir doktorunsa akıl almaz bir kolaylıkla tükürüverdiği bir gıdım zaman boyunca.
tümünü göster