uzun süredir çpk yoğun bir çalışma içinde olduğumdan yazılarıma ara verdim. bilinen tabirle yıllık iznimin bir bölümünü kullnıyordum. elbette yıllık iznimi bile sadece çalışmalarımı daha verimli hale getirmekiçin kullanan biriyim, yoksa yıllık izninde geleneksel türk misafirperverliğini hiçe sayarak ve kongre turizmimimizi baltalama hevesiyle insanların kafasına ayakkabı fırlatan fırlamalardan değilim. tabii iznimin bittiği gün çok acayip bir manzara ile karşılaştım, ülke almış başını gitmiş nerelere nerelere hem de. aslında çok da şaşırmadım türkiye çok hareketli bir ülke ve güncel olayların ciddi bir bölümünün gözümüzde özel bir değeri yok. özellikle bir kısım medya yazarının sanki ilk defa yaşanıyormuş ya da kaza değilmiş gibi çocuk ölümleriyle gün geçirmesi bana sadece esef veriyor. oysa bu değerli vakitlerini akademik araştırmalar üzerine harcasalar ortaya çıkabilecek değerlerin insanlık için yararı büyük olurdu. heyhat keyfiyet işte.

türkiye gündemi dediğim gibi çalkantılı fakat, beni asıl şaşırtan galatya gündeminin de son derece yoğun bir dönemden geçmiş olması. üstelik gündeme bomba gibi düşen hadiseler çerçevesinde galatyalı yetkililer bana defalarca çağrı atmış, acil ulaşma isteğinde bulunmuşlar. elbette galatyalı yetkililerin benim bilgi birikimimime ve akademik hassasiyetlerime güven duymaları doğal bir durum. ancak galatya'da nasıl bir sorun yaşanmış olmalı ki bana ulaşmak için bu kadar telaşa girsinler diye merak etmeden duramıyor insan. dolayısıyla ayağımın tozuyla galatya'da aldım soluğu. meğer türkçe tercüme de dahil olmak üzere çok ciddi bir danışmanlık hizmeti vermem gerekiyormuş.

olaylar şu şekilde cereyan etmiş, ülkemiz kamuoyunda author nam adıyla ünlenen ve ülkenin önemli kanaat önderlerinden olduğu sanılan araştırmacı-geliştirmeci yazar, galatya'ya iltica başvurusunda bulunmuş, yetkililer de durumu aydınlatmam için beni aramaktalarmış. author sabık bir düşünce özgürlüğü savunucusu olduğu için yurdundan kovulduğunu açıklamış yetkililere, düşüncelerini savunabileceği bir vatan aradığını, gerekli ilgi vealaka ile karşılandığı takdirde galatya'yı vatan, galatyalıları yatan kabul etmeye karar verdiğini belirtmiş. yetkililercümledeki yatan'ı tam anlamayıp tercüme isteğinde bulunmuşlar, fakat tercüman sıradaki cümleler içinde geçen ve türkçe bilse bile sıradan bir galatyalı'nın anlayamayacağı sözcükleri duyup kıpkırmızı olarak odayı terk etmiş. duruma anlam veremeyen galatyalılar author'a tam olarak ne kastettiğini sormuşlar, herşeyin annesiile ilgili olduğunu söyleyince hem yurdundan kovulmuş hem de öksüz kalmöış bu zat karşısında yelkenleri suya indirmişler, şefkatli kollarını açmışlar.

hiç değilse ben galatya'ya varmadan önceki haftanın durumu buydu. fakatgelişmeler öyle göstermiştir ki galatyalılar'ın düşünce özgürlüğünden anlşadıkları şeyin sınırları varmış. yetkililerle acil bir görüşme yaptık, haliyle kendisini yakından tanımadığımı, ancak ülkemizde düşünce özgürlüğü kisvesi altında ne tür şımarıklıklar yapıldığını, ülkenin ve insanların dünyadaki adını kirletmek için ciddi bir bölümü dış mihraklı olan türlü alçakça girişimler olduğundan bahsettim yetkililere. author nam kişinin bu tür bir insan olup olmadığı konusunda bir fikrim olmadığını ancak galatya kanunlarına saygılı davrandığı sürece sorun çıkmayacağını söyledim.

fakat ilk haftadan 17 kez bütün galatya'yı topyekun, 27.391 kez muhtelif galatyalılar'ı (önemli birbölümü ters ilişki sayılacak şekilde) ve sayısız kere kendi anası bacısını muzır hadiselere davet ettiği için galatyalılar'ın sinirlerini bozen bu kişi, ayrıca düşünce özgürlüğünün sembolü olarak kendi tenasül uzvunun -çok afedersiniz- birebir kopyası olacak şekilde özgürlük meydanına dev bir heykel yapılmasını talep ederek galatya'yı alt üst etmiş durumda. son olarak yetkililer galatya yasalarında bulunmayan sınırdışı etme sürecini hukuki hale getirmeye çalışıyorlarmış. e kendisine ben de kefil olmayınca haz etmediler demek ki.

tabii bu uzun ayrılığım sırasında çok sayıda soru da gelmiş. onları kısmetse başka bir zaman yanıtlayacağım.
tümünü göster