"zamanımızın gerçek bireyleri, kitle kültürünün kof, şişkin kişilikleri değil, ele geçmemek ve ezilmemek için direnirken, acının ve alçalışın cehennemlerinden geçmiş fedailerdir."
horkheimer, akıl tutulması.

90larda büyümüş olan bizler yeni serpilip gelişen popüler kültüre karşı tuhaf hissiyatlar geliştirmiştik. o vakitlerin intelijansyasının özelliği buydu. o kadar ki bu iş kısa zamanda yağa düşmüş, biraz popüler olan her imge pıtırlı sivilceli yüzlerin gençliğince derhal eteklerinden tutulup aşağılara çekilir olmuştu. bir zaman bir arkadaş bu konuda zirvenin ne olduğunu kanıtlamak istercesine orhan pamuk hakkında atıp tutuyordu ki okuyup okumadığını sordum, okumamış, ama hülya avşar'ın "bayılarak okuduğu bir roman" sahibi ne olabilirdi ki. o yıllar hülya avşar, televizyonda yeni hayat'ı eline almış, mini eteğinin şimdi frikik denilen ve futbol federasyonunun değişen kurallarınca tek vuruş gerektiren -prekazi'yi unutturmak için tasarlanmış gavur oyunu- boşluğunu ve kendi boşluğunu hiç utanmadan sergileyerek övgüler yağdırıyordu. malum "akıllı ol"mak henüz tedavüle girmemişti. 90larda popüler olan her şey buharlaşıyordu, olabildiğince uzak şehirlerine ve adaların karanlıklarına bakmaya meyilliydik. tarkan üzerine yorum bile yapmaz, metallica'yı git gide beğenmemeye başlardık. new kids on the block ise konjonktürden bağımsız nefret objemizdir, onu karıştırmıyorum.

sonra bir grup akıl insanı türedi, bu popülerliğe karşı saldırganlık dürtüsünün popülerleşmesini fırsat bilerek tam ters tarafa yuvarlandılar. açıkçası bel altı vurdular. örgü görünümlü hırkaları, makas ve tarak girmemiş sakalları, sürekli küçük emrahla john wayne arasında gidip gelen bakışlarıyla çakma popülizm esnafına bir darbe vurmak adına bütün yazılı ve yazısız etik kararnamelerini ve moral değerleri boşa çıkardılar. popüler olması günahının üzerinden bir sünger çekip mesela tarkan'ı dinler oldular, mesela müslüm gürsesle teoman'ı yan yana getiren gizli mason cemiyetleri iştirak ettiler, mesela hülya avşar'ı güzel, michael jackson'ı yeniden ilah ilan ettiler. onlara göre popüler olandan çekinmemek gerekiyordu. gerekiyordu çünkü internetin her köşesi ve reklam alınabilir her frame değerlendirilmeliydi. gerekiyordu çünkü milliyetçilik de batının bağrından tüy yolma oyunları da herkese gerekliydi. gerekiyordu çünkü duvarlar yıkılmış, gorki park liste başı olmuştu -bu biliyorum kronolojik olarak da uyumsuz oldu da, solcu histerisi yaptım. popülerlik yeniden revaçtaydı.

yalnız işin şekli de değişmeye başlamıştı, artık burnundan kıl aldırmaz entelektüel tipi, artık her boka anlayıp anlamadan espri yapmalar, "money talks" demeler ve bunlardan biri ya da hepbiri oluverip üstüne bunlara dair ironik yaklaşım sergilemeler de popüler olmuştu. bir önceki kuşağın dil bilen, ilim irfan ve dahi kültür görmüş elit anadolu lisesi öğrencisi artık marks'ın yahudisi gibi herkes oluvermiş, her yere yayılmıştı. hepsi ayrıcalıklı, hepsi yurtdışı seyahatli ve stajlı, her biri bir kültürün aktivisti tonla erkek veya kadının kendi ayrıcalıklarından feyz alan ve müthiş zekalarını sergileyecekleri, afedersiniz kafayı boka gömecekleri platformlar çok acil ihtiyaçtı. dolmuşa atlasa soluğu taksim'de alıverebilecek müthiş insan, harika çocuk ford ka modelimizin zinde yorumlarıyla taçlandıracağı ve aydınlatacağı, gelip geçerken de bir boku beğenmeyen biz kaybetmişleri/kaybedilmişleri popülerlik karşıtı vandallar sayacağı bir ortam o vakit doğuverdi. sözlükçülük bir meslekten çok bir kuşak fenomeni halini alıverdi. artık popüler olana temkinli yaklaşana atılan taş, "er kişi", "yazarcan", "bülent ersoy", "cinselliğimizin mahrem olmayan boyunduruğunu dümdüz salıverilmesi" hepsi bir çuvalda bir doğrultuda akmayı bildi. tabii asıl nemalananlar 70lerin solcu tiplemesinin daşaklarını burup elektrik veren yılmaz erdoğanlar, eğitimsiz ve görgüsüzlüğü yücelten ivedikler, yeni çağın falliğini kozalak efendinin bacakları arasında arayan çağçağlar, durduk yere anamıza söven başbakanlar velhasıl kelam bilcümle popülerlik dostu yeni popüler krallar, bütün bir postyapısalcılar oldu. be gerizekalı beğenmediğim şeyle ilgili beni entel hastalığıyla itham ediyorsun da o beğenmediğim senin de taptığın şeyin gişesini biliyor musun -tutamadım kendimi afedersiniz.

daha beteri var, anketlerde çıktı, üniversite öğrencilerinin yüzde doksanı cinlere inanıyormuş, laf etsem kıracak kafamı, pusuda. bir kere bu popülerlik dostu bilikişiliğin herhangi bir tezi bulunmuyor, onun tek yöntemi reduktio ad absurdum, tutarsızlığa indirgeme, aklı fikri benim savunduğum şeyi hangi salakça önyargılarla ele aldığımda, ne tip kuyruk acım olduğunda. sendikadan bahsediyorum, bana vibratör fabrikasındaki işçilerden tutup örnek veriyor, kahkaha atıyor. faşizm diyorum, muro taklidi yapıyor. ve sonunda popüler olan, kolay tüketilen, temelsiz her şey referans oluveriyor.

ben 90lardan kalıyorum, tercihim bu yönde. üç günlük fani ömrümde güç manyaklığının akladığı popülerlik etrafında niye sinek olayım. tarkan dinlememeyi eksiklik saymıyorum, o zweig okumadığı için ezilmiyorsa, ben tarkan üzerine verdiği ayarı hiç umursamıyorum. popüler olan her şeye temkinli yaklaşıyorum, aniden yükselen liberalizme, orhan pamuk nefretine, dizi çılgınlıklarına, işsizlik demogojilerine, hatta ab karşıtlığına (solcuyum ulen ne alakası var)... temkini elden bırakmıyorum, onların binlerce sözüne karşılık, benim sözüm kim takarsa artık. laneth'te yazıyorum, ayşe arman'ın seksapalini umursamıyor, ihlsözlük kurcalayıp gülmüyor, hadise'ye laf etmiyorum. geriye kalan tüm dünyayı değiştirme gücüm olsaydı, bunu yapmazdım, ama güçsüzlüğümün farkında, lanethliliğimin tam bilincindeyim.

sadece kendimle ilgili uzak çok uzak ufuklara bakıp, küçük çok küçük taşlar atıyorum bey ve hanım efendilere. bakınız sırf eski kafalı solculuğumdan marks'ın bir sözü ile bitirmek istiyorum:

"ve iyilik sonunda baskın gelince, seçkin, gerçi ahmaklığını değil, ahmaklığının bilincini yitirir"
tümünü göster