geçen süre boyunca bazı sorular geldi, haliyle yanıtlamak isterim. ayrıca denizin yalaması konusunda pek hınzırca espriler yollayan okuruma ben de sevgilerimi iletiyorum, elbette bu soruyu yüce yargıya çıkaracağım.
bir okurum güncel bir olaydan yola çıkarak soruyor:
"galatya'da tarihi mekanlarda konser yapılabilir mi, yapılırsa bu konserlerde çay mı içilir şarap mı çaykovski ayakta mı dinlenir, yoksa misal yayılma pozisyonu caiz midir? galatyalı aydın ve tosunlar bu konulara nasıl eğilirler, eğilmek demişken yayılma caiz olsa bile domalma caiz midir, çaykovski de bize bozulur mu?"
sorucu arkadaşın bir parça kafasının karışık ve canının sıkkın olduğunu düşündüm hemen -ben zaten her şeyi hemen, anında düşünüveririm. benzer bir soru daha olduğu için onu da ekleyip ikisini birlikte yanıtlayayım.
"sayın hocam z;
galatyalılar'ın tarihlerine ve kültürlerine nasıl sahip çıktıklarını görüyoruz, zaten tarihine sahip çıkmayan uluslar solucan olmaya mahkumdurlar. hocam, bakın bizim burada 7 ceddimizin 7 bin cariye ile 7 gün ve gecelerce ne işler gördükleri saraylarda yapılanlara. hocam yakışık oluyor mu hiç, bir de barbar diyorlar bize, biz şimdi bunu galatya'da yapsak halk kahramanı oluruz değil mi hocam, oluruz yani. ondan sonra, hocam, bir de geçen hafta çok iyi bir noktaya değindiğiniz hocam, dediğiniz gibi 'kurdun adı bortsençine, yurdun adı galatya' gözlerimiz yaşardı hocam okurken, sizin gibi milletine bağlı araştırmacılara hasretiz hocam. ellerinizden öpreiz hocam" bu soru telefonla geldi. okurların telefon numarama nasıl ulaştıklarını devletin çok derin katlarındaki kayınçoma sordum, öğrendim, ister istemez milletime biraz daha bağlandım.
şimdi, galatyalılar tabii konser seven insanlardır, galatyalılar müziği çok severler. ve dahası özel bir türe saplanıp kalmaz, dünyanın her yerinden çok çeşitli müzikleri toplayıp dinlerler. çaykovski de dinlediklerini düşünüyorum, bununla beraber galatya tarihinde kaydedilmiş bir çaykovski konseri yok. çaykovski'nin bir dönem galatya turnesine çıkmayı planladığı ama ereğli belediye başkanına verdiği söz yüzünden bu planın iptal olduğu söylentisini duymuştum. dolayısıyla galatyalılar'ın çaykovski konseri olsa nasıl davranacaklarını bilemiyorum, fakat mercan dede bir konser vermiş, müziği o kadar sevmelerine ve oldukça güçlü bir müzik kültürüne sahip olmalarına rağmen galatyalılar bile durumu anlayamamıştır. konserde bir kısım galatyalı, anlamak için gözlerini ve kulaklarını dikip sahneye bakar ve hiç hareket etmezlerken, bir kısmı "adam ta buralara gelmiş ayıp olacak boş boş bakarsak" diyerek pogo da içlerinde olmak üzere çeşitli dansları icra etmişlerdir. yani özetle galatya'da konserlerin nasıl dinlenileceğine dair bir protokol bulunmamaktadır. şarap konusunu daha önce açıklamıştım galatya'da şarap değil ve diğer alkollü içecekler üretilmez, pek ilgi de uyandırmadıkları için satışları da yok gibidir. galatyalılar hukirasn tüketmeyi severler. demek ki bir konserde şarap içildiği pek görülmüş değildir, yine de bunu engelleyen bir yasa ya da toplumsal bağlaşma olduğunu zannetmiyorum. galatya'da aydın diye bir kategori yoktur, galatyalılar herkes aydınlanırsa aydına gerek kalmaz derler ve buna uygun bir eğitim sistemi ile toplumsal yapı oluştururlar. mesala galatya'daki çok ender yasaklardan biri okullarda ezberlemek ve öğretmeni taklit etmektir. tosunlar için de aynı şey geçerli galatyalılar herkes kendisnin tosunu olursa bunu yazan'ın zahmete girmeyeceğini savlarlar ve imrenilesi nezaket ve saygıları ile bunu yazan'ı zahmete sokmamak için kendi kendilerinin tosun'u olurlar.

bir diğer okurum, daha önce bu sayfalarda yazılmış bir yazının kendisine ve kendisi gibilere alenen hakaret içerdiğini, hukuki işleme başlamadan önce bana da danışmak istediğini belirtiyor. epey dertli ve uzun yazdığı için tamamını aktarmayacağım sadece soru cümlesi olan kısmı almak istiyorum:
"hocam derdimi bir tek sizin anlayacağınızı düşünüyorum. yeri gelince türbanı savunan bir yazar var ki bizim insani değerlerimizi vurgulamak için giydiğimiz 'yazın askılı dar bir atlet, kışın boynunda üç kez dolanmış fular, erkeğin her daim mesaj içerikli t-shirtü, bir yerlerden muhakkak fırlayan che figürü, kıyafetindeki kasveti bastırmaya çalışan kızın üzerinde renk renk ve bol bol takı, ki her takısının taşının ve kancasının bir anlamı vardır, totemler fışkırır ordan burdan; saçlar genelde bonus, kız-erkek gözlerine bakış derinleştirme amaçlı siyah kalem çekerler; yazın sadalet, kışın yırtık spor aykkabı, bağcığı bağlanmamış bot'ları zan altında bırakacak şeyler söyleyip duruyor. ve üstelik hayvan sevgisinden yoksun bu zat, kittyleri tekmeleye tekmeleye... hocam ben buna sormak isterim onun petine yapılsa hoşuna gider miymiş ha hoşuna gider miymiş. hocam insanlık bu mu hocam, galatyalı insan yapar mı mesela bunu?"
okuruma yer yer hak vermekle birlikte her saygın tarihçi gibi ben de siyasetle temas etmekten pek hoşlanmam. iktidar ve geniş kitleleri etki altına alabilecek, kitap satışlarıma ve başbakanlık ile genelkurmay arşivlerinden yararlanma hakkıma tesir edebilecek iki ucu soru işaretli değneklere ilişmiyorum. fakat söz konusu yazarın, siyah kaleme, yırtık ayakkabılara gösterdiği tepkiyi ben de aşırı buldum, yalnız okurum müsterih olsun bunlar münferit davranışlardır ve sadece yazanı bağlar. bir yazarın söyledikleri ile bütün bir laneth kurumunu zan altında bırakmak doğru bir davranış değildir.
galatyalılar, her türlü giyime ve takı taklavat salavat mücevherata saygılıdırlar, böyle işlere kat i surette karışmazlar. hayvanlar konusunda ise galatyalılar'ın bir parça tuhaf olduklarını teslim etmeliyim. örneğin galatyalılar evlerinde evcil hayvan beslemezler, hayvanların beslenecek şeyler olmadıklarını düşünürler. bu sebeple galatya sokaklarında bolca sokak hayvanı yaşar, üstelik bunların sıkıldıklarında gidip yemek yiyebilecekleri, uyuyabilecekleri noktalar da bulunur. daha garibi galatya gibi yüksek medeniyet sahibi bir ülkede -hem de hayvanlar için bizdeki diyanet işlerine yetecek kadar bütçe ayrılırken- hiç belediye itlaf ekibi yoktur. sokakta samur, kunduz, hay bin kunduz gibi hayvanları bile görebilirsiniz. buna rağmen sokak hayvanlarına yemek verilmesine, yahut dokunulmasına pek iyi gözle bakılmaz galatya'da. hayvanların rahat bırakılması tercih edilir, tabii güç koşullarda kalmış bir hayvan gördüklerinde galatyalılar vazife başında olmayı da iyi bilirler. galatya'da hayvanlar özgür oldukları için ve muhtaç sayılmayacak kadar rahata erdiklerinden ve biraz da mağruriyetlerinden kendileri tekmeletmezler. dolayısıyla galatya mahkemelerinde görülmüş "kitty tekmelemek" gibi bir dava bulunmamaktadır.

bugünlük bu kadarıyla yetinmek gerekiyor, bize ayrılan sürenin sonuna geldik. bu arada bir duyurum daha olacak, galatya'da ilk kitabım basıldı ve raflarda yerini aldı. "tursinso: komo lin pariante" ismiyle e-bay'dan da sipariş verebilirsiniz. türkçe ismi "türkiye: bir bıyık cenneti" olabilir, ama sanıyorum türkçe çevirisi bir süre bekleyecek. galatya'da düzenlenecek ilk imza günüme bütün okurlarımı ve galatya dostlarını davet ederek bugünü noktalıyorum.
tümünü göster