öncelikli not: aşağıda okuyacağınız hikaye tarafımdan çok eskiden yazılmış olup, gerizekalıca ve malcadır. okumadan önce bu bilince sahip olmanız oldukça önemlidir.

(ilk bölümü kafamda bir hikaye olmadan yazdığımdan bir bütünlüğü yok. ancak 2. ve özellikle 3. bölümlerde olaylar bağlanıyor)

ocak ayı

felaketin başlamasının ilk günü;

o sabah diğerlerinden çok daha mutlu bir şekilde uyandım. içimde garip, daha önce hiç hissetmediğim bir duyguyu yoğun bir biçimde hissediyordum. sanki hayatta olmamın farklı bir amacı vardı ve ben bu amacı gerçekleştirmek için bu yataktan kalkıyordum. evet saçma bir düşünce belki ama içimde bir yanım buna inanıyordu işte. bir de sanki içimde farklı bir enerji vardı, açıklayamıyordum tam olarak. sonunda hiçbir şey olmayacak olsa bile bu enerjiden mümkün olduğu kadar faydalanmayı düşünerek, aldığım duşun ardından sokağa fırladım. gökyüzünde kışın ortasında pek görülemeyecek türden pırıl pırıl bir güneş vardı. işime doğru yürümeye başladım, yürürken bir yandanda otobüs duraklarında öpüşen çiftleri görüyor, içimden her zamanki gibi onlara lanet ediyordum. tanrım, ne olurdu arada biri "birader canın çekmiştir, buyur sende bir öpücük al" deseydi. ben eski sevgilim hala yeniyken böyle mi davranıyordum? kim bilir kaç kişiyle onu bir kez bile lafını etmeden paylaşmıştım, niye kıymet bilmiyordu bu insanlar? sinirlenmiştim yine, karmaşık duygular ve düşünceler eşliğinde yoluma devam ettim. işte tam bu sırada birdenbire etrafa bir karanlık çöktü. ancak doğruyu söylemek gerekirse bu ilk başta pek de dikkatimi çekmemişti. muhtemelen bir bulut güneşi kapatmıştır diye düşünüyordum herhalde bilinç altımda, zaten bilinç üstüm böyle basit mevzuları hesap edemeyecek kadar doluydu. ancak uzun süre havanın aydınlanmaması ve etrafımdan belli belirsiz çığlıklar yükselmeye başlaması beynimdeki düşüncelerin uzaklaşmasına neden oldu.

kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım.
ve onu gördüm.
gökyüzünde kocaman bir göt vardı.

evet, kocaman bir göt. tanrım, eski sevgiliminkinden bile korkunçtu. adeta tüm gökyüzünü kaplıyor, gölgesinin karanlığında beni ve tüm insanlığı boğuyordu. kulağa garip geldiğini ve bir çoğunuzun buna inanmayacağını biliyorum dostlarım, ama bilin ki gerçek bu. insanlığın yeni dönemi tam olarak böyle başladı işte, devasa bir götün gölgesinde. felaket kapımıza kadar gelmişti ve biz o kadar uydu sistemlerimize ve teknolojik ıvır-zıvırlarımıza rağmen bu tehlikeyi farkedememiştik. korkuyordum ve bu konuda yalnız olmadığımı hissediyordum. çevremdeki çığlık seslerinin arttığını, bunlara öğürme seslerininde karışmaya başladığını hayal meyal farkettim. ve tam o anda gerçeği anladım.

artık olan olmuştu ve belkide yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu.
gerisingeri koşarak kendimi evime kapattım.

---------------------------------------------------------

uyanmamla yaşadıklarımın sıradan bir kabus değil, gerçekler olduğunu anlamam arasında geçen kısa zaman hayatımdaki en mutlu zamanlarımdan biriydi. evet götün gökyüzünde belirmesinin ikinci gününe uyanmıştım, kıyametin ikinci gününe. ilk günün geri kalanını nasıl geçirdiğimi, evime nasıl döndüğümü hatırlamıyordum zaten. beynim bir şekilde bastırmıştı bu anıları, sanki hiç yaşanmamışlar gibi. geriye sadece karmaşık sesler, görüntüler, uğultular kalmıştı. tanrım, gerçek korkuyu hissetmek için daha çok gençtim, ancak ne yaparsınız yaşam insanlara seçme şansı vermiyordu işte.
bildiğim tek bir şey vardı; hayatta kalmak zorundaydım.
tahmin edilebileceği gibi elektrikler ve telefon hatları kesikti. evde kalmanın bir mezara uzanarak ölümü beklemekten pek farkı yoktu. cesaretimi toplayıp dışarı çıkmak zorundaydım, aslında dışarıda neler olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. belki göt gitmiş ya da ordu nükleer füzelerini devreye sokmuş olabilirdi. işin aslı bilinçaltımda bunların kesinlikle olmadığını biliyordum, çünkü içimdeki o tarifi olanaksız enerji hala duruyordu ve bu götün hala orada olduğunun bir işaretiydi. ama o sıralarda bilinç üstüm bunu bastırmış yalancı bir cesarete kapılmıştı. belkide böylesi iyi bazen insanlar için; boş umutlara kapılmak da gerekiyor. en azından cesaretimizi toplamamızı ve yapılması gerekeni yapmamızı sağlıyor. benim içinde aynen öyle oldu o gün, dolabı açarak giyinmeye başladım. tam o sırada gözüm, çekmecemde duran, dikkatlice sarıp sarmalanmış pakede ilişti. içinde ne olduğunu çok iyi biliyordum, hayatım boyunca onu kullanmaktan kaçınmıştım. hatta pek çok kez onu niye aldığımı ve niye hala orada durmasına izin verdiğimi soruyordum kendime. ama artık anlamıştım, belkide onu kullanmanın vakti nihayet gelmişti. küçük bir çıkın hazırladım ve en altına onu yerleştirdim, gerekli olmadığı sürece onu orada bırakacağıma dair kendi kendime söz vererek. elektrikleri ve telefonu son bir kez daha denedim ve artık gitme vaktinin geldiğine karar verdim.
***
"off nihayet, serkan seni gördüğüme hiç bu kadar sevinmemiştim!"
30 dakkadır yürüyordum ıssız sokaklarda. nereye gittiğimi bilmiyordum aslında; gittiğim yere birşeyler çekiyordu beni. olanları anlayamıyordum, tek bildiğim çok korktuğumdu. tanrım, bütün insanlar neredeydi? artık çıldırma noktasına gelmiştim ki kader karşıma onu çıkarmıştı işte. bu bomboş sokakta, koca götün lanetli gölgesinde neden tek başına dikildiğini anlamamıştım gerçi ama ağzımdan çıkan şükran kelimelerinin önüne geçememiştim o anda. hala orada duruyor, gözlerini kısmış birşey söylemeden bana bakmaya devam ediyordu.

içimdeki şükran duygusu yerini yavaşça korkuya bıraktı...
tümünü göster