sabah kuş cıvıltılarıyla uyandım.

uykunun uyanıklığa devrolduğu o sıkıcı aralığa bir de yüzleşmem gereken gerçeğin çığlıkları doluşmuş. 'uyan ve bu koca günü bitir bakalım!' yoo, kuşların bana fısıldadıklarını kelimeler tarif edemez.

sokakta zamanını şaşırmış bir bahar günü yaşanıyor. öğleye doğru kuşlar yerini senfonik bir gürültüye bıraktı. sokağın sesleri yankılanıyor. insanlar kendi yarattıkları gürültüyle sarhoş oluyor. güneş hakimiyetini ilan etmiş. yalan söyleyemem, mevsim bahar. öğle vaktinin rengi sarıdır. sıcağın terlettiği bedenleri ürperten bir rüzgar esiyor.

acı çekmek için yanlış bir gün.

güneş sayesinde masmavi bir gök, yeşili tutmuş ağaçlar- çiçeğini bırakmamış ağaçlar, toprağın kıpırtısı, ılık rüzgar, mutluluk taşıyan sesler; kah çocuk bağrışmaları, kah kuş cıvıltıları...

şüphesiz bulutlu bir hava, alacakaranlık bir akşamüstü, boş sokaklar ve künt bir sessizlik daha uygun olurdu. bunların hepsinin başına 'hüzünlü' yü getirebilirim. ya hüzünlü kuş cıvıltılarıyla dolu bir ılık bahar sabahı? bizi kandırdılar. ya da gerçek bu: bu sabah acı çekmek için uygun değil. çünkü dekora uygun değilim. berrak bir akıntının içinde iki taş arasına sıkışmış, ama her an kopup gidiverecekmiş gibi duran kazulet bir dal parçası gibi. benzetme yapmaya da gerek yok aslında... kendimi artık tutamayıp ağladığımda güneşin aydınlattığı ve diğer gözlere seyirlik olan bir yüzü saklamaya çalışmakta bütün zorluk.

mutlu sesler korosu içimdeki korkunç şeyi bastıramadıkça durumum daha vahimleşiyor. sesler kovaladıkça yürüdüm. yürüyünce hafiflersin diye de kandırmışlar. sokakların bir yakınlığı yok sana. sadece sen onlara alışıksın. sana bir çıkış yolu sunacak değiller, bu tanıdık halleriyle bir oyalamaca da! zamanı adımlarla ölçmek ne kadar oyalayabilirse... akreple yelkovan yürüyor ve benim yürümem zamana etki etmiyor.

yolun sonu dört duvar. bir oda, acısını yeni yutmuş insan için çok küçüktür. fakat dünyanın daha büyük olduğu söylenemez. acımı halının üzerine usulca bırakıyorum. odadaki biri bana acıyor. haa, dostummuş! 'içeri al onu, ancak orada yokedebilirsin, yoksa burada semirip durur' diyor. bu gerçek çok zamansız oldu. acı çeken birinin kandırılmaya ihtiyacı vardır. kuş cıvıltılarının bir kabus fısıldadığı insan tedavi edilmesi gereken bir hastadır. bana henüz uydurmadığım masallar anlatmalıydı.

akşam olunca beni rahatsız eden güneş sarısı, hayat yankısı ve kuş cıvıltısından kurtuldum. yüzümü saklayacak birilerinin olmadığı bir pencere açıklığında karanlığa bakarak hafiflmeyi denedim. ılık bir esintinin insana ferahlık verdiğini söyleyenler de bizi kandırmışlar. hafiflemedim. dört duvar arası; 'bu da geçecek' diye yüksek sesle sayıkladım. ta ki gücüm tükensin.

gece; uyku arası kabus... seher vakti öten kuşlar sabahkilerden farklıdır. onlar ninnilerle uykuya teslim eder.

sonra sabah...

sabah kuş cıvıltılarıyla uyandım.
tümünü göster