sevgileri yarınlara bıraktık. vermeye az bulduk yahut vakit olmadı. şimdi isteğince saklan dumanlı perdeler ardına. bulurum.
şimdi herkes ellerini yüzüne kapar, o zaman herkes birbirine benzer. onlar benim kim olduğumu ne bilirler. körler çarşısında ayna satarım, ona dokunarak kendilerini görürler.

boş bir yatakta gözlerin kapalı bulurum seni. merhaba demeden gelmişimdir. bir bardak su vardır elimde. saçlarını ıslatırım. susayınca sana bakarım. sol tarafına, kalbine yakın yatarım. uyuyakalırım belki, belki de ağlarım. ki ağlamam muhtemeldir; rã»yana yağmur yağdırırım. tenin ıslak uyanırsın, ellerin ıslak.. seni sabah rã»zgarında kurutabilirim.

boş bir odada bulurum seni suskun. hoşçakal demeden gidecek gibi gelmişimdir. avuçlarımdan su içmeye çağırırım, dudaklarını ıslatırım. sarhoş olmak için sana bakarım. sağ tarafına yatarım -bunu adalet sayıyorum-. saçlarımdan yastık yapar seni yatırırım. ben yorgun, sen güzelsindir gece boyu. bundan ki uyumam muhtemeldir. dışarıda yağmur yağar, camlar üşür. biz camdan düşlere dalarız. soğuktur gece, üşümüş uyanırsın. ellerini ellerimde ısıtabilirim.

tüller ardından bir günbatımı izleyebiliriz, dali'nin erittiği saatleri dondurup. geleceği müjdelenmiş bir aşkla bir çift göze rota çizebilir ve bu konuda saatlerce susabiliriz.
bütün kentler birbirine benzer böyle gecelerde, hepsi sular altındadır. tütün kaplı duvarlarda gerçek sönmüştür. sonra saçlarından tutup güneşi getirirler. sanki her eve bir güneş getirirler. bizdekiyle ısınırız. 'ben'le 'sen'i bir potada eritir, kahvaltıyı 'biz' hazırlarız. öğlen olur, saçlarında menekşeler açar, renkleri öğrenirim. akşama dilinde şiirler biter, okumayı sökerim.
bir organ nakli gibi beklerim günbatımını, aldığın kalbi yerine koymanı beklerim. güneşi uyutup gelirim sonra, kilitler kapılara yakışmaz. fonda acem aşeyran -müziksiz edemem bilirsin- iki kadeh şarap doldurdum mu uçurumun ötesinde havalanır kelimeler ağaçlardan, gelir penceremize konar. mum isiyle sesli harfler kazınır duvarlara. mavi ışıklar vurur. naftalin kokulu şiirler yazılır kan ter içinde, eskimesinler diye. kumsalda yürümek gerekir, bazı anlar bazı şeyler nasıl yapılmalıysa öyle..

bir siyah zeytinin ekmeğe katık olması gibidir karanlık içimizde. ve bir siyahüzümün kendini soyması gibi. dokunduğunu o an değil de. araya hava girip araya su girip artık dokunmuyor olduğunda farkedince tekrar elini uzatmak gibi. geri sayımı başlamış zamanlarda, bedeli ödenmiş mekanlarda. ömür bir ruha fazlayken artık ama bedene yetmezken, iki ruhun gece nöbeti gibi.

-bedenlerini soyunmuş iki ruh, ateşe dokunup ne zaman üşür, söyle!
~tek bir gece vardır insanın hayatında, ömür boyu sürer nöbeti, bu da öyleydi...
tümünü göster