yalnızlık, bir barda unutulan sigara paketi gibidir. fark edildiği yerde sahiplenilir..
ve hiçbir yalnızlık unutulduğu yerde bulunamaz.
moliere'in oyunundan nasiplenmiş barmenin marifeti vodkayla unutuverdim masanın üzerinde. tesadüfe sen buldun, kutusu siyah diye tuttun bana getirdin. fısıldadın kulağıma, dikkatli ol, saklan, pandora'nın haberi yok.
evet kaybetmek daha güçtü bulamamaktan. ve bu kaybettiğin parayı bulmak için, yürüdüğün yolları geri giderken, bir lira yerine iki lira bulmaktı. o da benim gibi geri gelir deyip almaya kıyamamaktı. aç dedin, hadi aç.!
peki dedim gidiyorum. bekle beni. ve sakla benden kalanları, biraz daha eksiltirlerse beni, döner alırım kendimi.
kenar köşe bir barın oktarin rengi koltuğunda, bir boy aynasının karşısında. reklamlarla bölünmüş intihar sahneleri kadar bile heyecanlı değildi beklemek. sabre(t)diyordum. parmaklarımda bir titreşim, karakutudan morg alfabesi.. o aynayı bir aşsan diyordu, duvarı hissetmeyeceksin inan bana. ve mavi gözlerini deniz sandığın kızın kucağında bitecek başını koyacağın çimler. ama beni dedim, güneşin en kırmızı battığı kıyıya, yağmurun beklenmeden yağdığı arnavut kaldırımı sokaklara götürsün sevgilim. sanki cin çıkacak bir lambaymış gibi, yarısına kadar tıkırtı dolu bir kutuya.. (b)ekledim kendi kendime, fazla poe okumaktan oluyordu tüm bunlar ve barmenin omzuna tünemiş bir kuzgun görecektim belki birazdan..
geç dedi. aynayı geç..
ey, iki adımlık yerküre dedim, başımı öne eğip. tamam dedi, tamam biliyoruz işte.. bütün arka bahçelerini gördün. bana mı anlatıyorsun tüm bunları, sen ne biliyorsan ben oyum, sen neysen ben onu biliyorum.
ama içinden geçilmez ki dedim. aynalar...
bakmasınlar yüzüne dik dik dedi, hatta yakalandın, kelepçelendin. içinden bunlar geçiyor, bir kutuyu bunlara değer bulup da söylemeyeceksin ama ben zaten biliyorum...
ışık. ayna.. adım... sessizlik..!
yanıldın bak dedim, yerdeki djarum paketine. geçemedim işte, kırıldı. bu kırıklarla yaralarımın kabuklarını kaldırabilirim ancak. barmenin omzu da boş.. eğildim, aldım, açtım. bir yarısı dolu, diğer yarısı... bardak gibi klişe!
dipten hız alamayıp da (n)acizane çabalarla dooğru su yüzüne, nefes gibi taze, sesin.. kadife sesin, kadife oktarin koltuk.
-iyi misin?
~ben neysem o biliyor. iyi biliyor. iyiyim.
-anlamadım?!
~hiç..!
-o ne elinde sımsıkı tuttuğun?
(aralanıyor parmaklarım)
~hiç, sigara (!)
-çok içiyorsun bebeğim, paketi daha gelirken aldık, yarılamışsın..
~öyle ya, çok içiyorum...
ve hiçbir yalnızlık unutulduğu yerde bulunamaz.
moliere'in oyunundan nasiplenmiş barmenin marifeti vodkayla unutuverdim masanın üzerinde. tesadüfe sen buldun, kutusu siyah diye tuttun bana getirdin. fısıldadın kulağıma, dikkatli ol, saklan, pandora'nın haberi yok.
evet kaybetmek daha güçtü bulamamaktan. ve bu kaybettiğin parayı bulmak için, yürüdüğün yolları geri giderken, bir lira yerine iki lira bulmaktı. o da benim gibi geri gelir deyip almaya kıyamamaktı. aç dedin, hadi aç.!
peki dedim gidiyorum. bekle beni. ve sakla benden kalanları, biraz daha eksiltirlerse beni, döner alırım kendimi.
kenar köşe bir barın oktarin rengi koltuğunda, bir boy aynasının karşısında. reklamlarla bölünmüş intihar sahneleri kadar bile heyecanlı değildi beklemek. sabre(t)diyordum. parmaklarımda bir titreşim, karakutudan morg alfabesi.. o aynayı bir aşsan diyordu, duvarı hissetmeyeceksin inan bana. ve mavi gözlerini deniz sandığın kızın kucağında bitecek başını koyacağın çimler. ama beni dedim, güneşin en kırmızı battığı kıyıya, yağmurun beklenmeden yağdığı arnavut kaldırımı sokaklara götürsün sevgilim. sanki cin çıkacak bir lambaymış gibi, yarısına kadar tıkırtı dolu bir kutuya.. (b)ekledim kendi kendime, fazla poe okumaktan oluyordu tüm bunlar ve barmenin omzuna tünemiş bir kuzgun görecektim belki birazdan..
geç dedi. aynayı geç..
ey, iki adımlık yerküre dedim, başımı öne eğip. tamam dedi, tamam biliyoruz işte.. bütün arka bahçelerini gördün. bana mı anlatıyorsun tüm bunları, sen ne biliyorsan ben oyum, sen neysen ben onu biliyorum.
ama içinden geçilmez ki dedim. aynalar...
bakmasınlar yüzüne dik dik dedi, hatta yakalandın, kelepçelendin. içinden bunlar geçiyor, bir kutuyu bunlara değer bulup da söylemeyeceksin ama ben zaten biliyorum...
ışık. ayna.. adım... sessizlik..!
yanıldın bak dedim, yerdeki djarum paketine. geçemedim işte, kırıldı. bu kırıklarla yaralarımın kabuklarını kaldırabilirim ancak. barmenin omzu da boş.. eğildim, aldım, açtım. bir yarısı dolu, diğer yarısı... bardak gibi klişe!
dipten hız alamayıp da (n)acizane çabalarla dooğru su yüzüne, nefes gibi taze, sesin.. kadife sesin, kadife oktarin koltuk.
-iyi misin?
~ben neysem o biliyor. iyi biliyor. iyiyim.
-anlamadım?!
~hiç..!
-o ne elinde sımsıkı tuttuğun?
(aralanıyor parmaklarım)
~hiç, sigara (!)
-çok içiyorsun bebeğim, paketi daha gelirken aldık, yarılamışsın..
~öyle ya, çok içiyorum...