hepimiz bir zamanlar özel olmak istedik, saygı görmek, takdir edilmek, sevilmek, 'aferin' denmek, hayatta bir ağırlığımızın olduğunu, biz olmazsak hayatta eksik bir taraf olacağını bilmek istedik. kısacası bütün bunları kendimizden nefret etmemek, kendimize değer vermek, 'iç'imizi sevmek için istedik. kim inkar edebilir istemediğini? ''ben asla özel olmak istemedim'' diyerek yine sıradanlıktan sinsice uzak durmaya çalışan şahıslar mı? bu insanlar o kadar bilmiyorlar ki kendilerini, ''ben sıradan bir insanım'' derken bile içten içe; ''ben sizlerden biri değilim'' demeye çalışıyorlar aslında. ama zavallı bir şekilde, bilmiyorlar. anlaşılacağı üzere bayanlar baylar istemediğini söyleyenlere(geçmişte en ufak bir zaman diliminde dahi istemediklerini söyleyenlere) inanmayı reddediyorum. hatırlamasakta daha bebekken bile öne çıkmaya çalışmadık mı? başka bebekler sevilince marifetlerimizi göstermedik mi? biraz daha büyüyüp bir çocuk olduğumuzda da bunu yaptık. çünkü çocukken bilinçsizce, büyüyünce bilinçli, dünyada bir hiç olduğumuzu kabul etmek istemedik, bunu nasıl kaldırabilirdik? üstelik öne çıkmanın, özel olmanın marifet kabul edildiği aptalca toplum zihninde nasıl olur da yönelmezdik? ister kabul edin ister etmeyin herkes ister. ama zamanla bu düşüncelerimiz değişebildi(bazılarımızın). özel olmanın bir hiç olduğunu gördük. elimizde hiçbir şey yoktu, gördük ki ''sıradışı'' olmak bize hiçbir şey katmamış onca sene. anladık ki sevilmek, sevmek, kendimize saygı göstermek özel olmakla alakasızdı. eğer kendimizsek-iyi kötü, eksik, noksan, her ne olursak olalım- kendimizi sevebileceğimizi, değerli görebileceğimizi anladık. dünyada kapladığımız yere gelince bir mercimek tanesinden farklı bir yer kaplamıyoruz. dünya asla bize bağlı olmadı. (dünya derken ülkeleri, şehirleri, teknolojiyi vb. şeyleri algılıyorsanız eğer, bütün bunlar insanlığın eseri, dünya ile bir ilgisi yok). dünya insan olmadan da vardı, çıplak ve tazeydi. onu bizler giydirdik. bu gayet güzel. bedeni unutup giysiye et kemik dersek yanılmış oluruz değil mi? dünyaya biçtiğimiz değer bundan farklı değildi ama, sadece giydirdiklerimizi saydık, bu yüzden dünya giysileri olmasa da varolur. yani biz olmasak...

sorunlarımız büyük, zaferlerimiz büyük, biz büyüğüz. küçük olmayı hazmedemeyen zavallılardan mıyız? yoksa zavallı olan onlar mı?hitler mi zavallı olan, yahudiler mi? siyahlar mı yoksa beyazlar mı? amerika mı yoksa afrika mı? tamina mı yoksa milan kundera mı? küçük olmak zorunuza mı gitti sizi özel olma özentisi yaratıklar? adam öldürerek , para basarak mı büyüdünüz? insan içinde büyür büyürse, kendi yansımasında büyür, büyümek için başka bir yansımaya, gölgeye ihtiyaç duymaz. büyük olan bunu anlamış olandır. ve ''özel'' diye bir kavramı kabul edecek olsaydım eğer -hani bir ihtimal- özel olanda onlar olurdu.

denecek ki, sen sütten çıkmış ak kaşık mısın tamina? kesinlikle değilim. bende özel olmayı istedim, takdir edilmeyi, ama küçüktüm, size saydığım hiçbir şeyi bilmiyordum. öyle görmüştüm herkesden. küçük bir çocuk için dışlanmak kötüdür. diğerlerine uymaya çalışırsınız. kendimi aklamak? hayır bu amaçlamadığım bir şey. sadece nedenleri, hepimizin başından geçen nedenleri açıklıyorum. hatta kendimi koca bir halt zannettim. sonra her şey değişti. gördüm ki sokakta gördüğüm ''ondan, bundan, şundan'' farklı olmam gerekmiyor. farklılık uğruna anlamını bile bilmediğim sözcükler kullanmam gerekmiyor, her dakika önemli şeyler düşünmem gerekmiyor (yeri geliyor, metrodaki beyaz çizgiyi niye sarıya boyadıklarını, beyaz çizginin asla silinmeyeceğini -çünkü beyaz mermer- ama sarının silineceğini ve ''sarı çizgiye basmayın'' uyarısının hiçbir anlam ifade etmeyeceği gibi ipe sapa gelmez şeyler düşünüyorum) kısacası aptalın teki olabilirim, kötü olabilirim, sıkıcı olabilirim ama olamayacağım tek bir şey var; o da başka biri.
tümünü göster