artık alıştığım ama hala hayatımda eksik bir şey olduğunu ve onu doldurmam gerektiğini bana hatırlatan hüzün aralıklarla üzerimde.belirli bir süre kayboluyor sonra tekrar ortaya çıkıyor. bir çember gibi, kendimi dışarı atamıyorum.bunun büyük ölçüde can sıkıntısından da olduğunu biliyorum.hayatım monoton sürüyor,ama bu hayattan değil benden kaynaklı.kendimdeki çokyönlülüğün farkındayım ve bu bana çok değerli tecrübeler yaşatabilir,ancak şu anda bunu yapacak imkanım yok,bu yüzden sabırlı olmalı,okumalı ve beklemeliyim.
hepimiz bir zamanlar özel olmak istedik, saygı görmek, takdir edilmek, sevilmek, 'aferin' denmek, hayatta bir ağırlığımızın olduğunu, biz olmazsak hayatta eksik bir taraf olacağını bilmek istedik. kısacası bütün bunları kendimizden nefret etmemek, kendimize değer vermek, 'iç'imizi sevmek için istedik. kim inkar edebilir istemediğini? ''ben asla özel olmak istemedim'' diyerek yine sıradanlıktan sinsice uzak durmaya çalışan şahıslar mı? bu insanlar o kadar bilmiyorlar ki kendilerini, ''ben sıradan bir insanım'' derken bile içten içe; ''ben sizlerden biri değilim'' demeye çalışıyorlar aslında. ama zavallı bir şekilde, bilmiyorlar. anlaşılacağı üzere bayanlar baylar istemediğini söyleyenlere(geçmişte en ufak bir zaman diliminde dahi istemediklerini söyleyenlere) inanmayı reddediyorum. hatırlamasakta daha bebekken bile öne çıkmaya çalışmadık mı? başka bebekler sevilince marifetlerimizi göstermedik mi? biraz daha büyüyüp bir çocuk olduğumuzda da bunu yaptık. çünkü çocukken bilinçsizce, büyüyünce bilinçli, dünyada bir hiç olduğumuzu kabul etmek istemedik, bunu nasıl kaldırabilirdik? üstelik öne çıkmanın, özel olmanın marifet kabul edildiği aptalca toplum zihninde nasıl olur da yönelmezdik? ister kabul edin ister etmeyin herkes ister. ama zamanla bu düşüncelerimiz değişebildi(bazılarımızın). özel olmanın bir hiç olduğunu gördük. elimizde hiçbir şey yoktu, gördük ki ''sıradışı'' olmak bize hiçbir şey katmamış onca sene. anladık ki sevilmek, sevmek, kendimize saygı göstermek özel olmakla alakasızdı. eğer kendimizsek-iyi kötü, eksik, noksan, her ne olursak olalım- kendimizi sevebileceğimizi, değerli görebileceğimizi anladık. dünyada kapladığımız yere gelince bir mercimek tanesinden farklı bir yer kaplamıyoruz. dünya asla bize bağlı olmadı. (dünya derken ülkeleri, şehirleri, teknolojiyi vb. şeyleri algılıyorsanız eğer, bütün bunlar insanlığın eseri, dünya ile bir ilgisi yok). dünya insan olmadan da vardı, çıplak ve tazeydi. onu bizler giydirdik. bu gayet güzel. bedeni unutup giysiye et kemik dersek yanılmış oluruz değil mi? dünyaya biçtiğimiz değer bundan farklı değildi ama, sadece giydirdiklerimizi saydık, bu yüzden dünya giysileri olmasa da varolur. yani biz olmasak...

sorunlarımız büyük, zaferlerimiz büyük, biz büyüğüz. küçük olmayı hazmedemeyen zavallılardan mıyız? yoksa zavallı olan onlar mı?hitler mi zavallı olan, yahudiler mi? siyahlar mı yoksa beyazlar mı? amerika mı yoksa afrika mı? tamina mı yoksa milan kundera mı? küçük olmak zorunuza mı gitti sizi özel olma özentisi yaratıklar? adam öldürerek , para basarak mı büyüdünüz? insan içinde büyür büyürse, kendi yansımasında büyür, büyümek için başka bir yansımaya, gölgeye ihtiyaç duymaz. büyük olan bunu anlamış olandır. ve ''özel'' diye bir kavramı kabul edecek olsaydım eğer -hani bir ihtimal- özel olanda onlar olurdu.

denecek ki, sen sütten çıkmış ak kaşık mısın tamina? kesinlikle değilim. bende özel olmayı istedim, takdir edilmeyi, ama küçüktüm, size saydığım hiçbir şeyi bilmiyordum. öyle görmüştüm herkesden. küçük bir çocuk için dışlanmak kötüdür. diğerlerine uymaya çalışırsınız. kendimi aklamak? hayır bu amaçlamadığım bir şey. sadece nedenleri, hepimizin başından geçen nedenleri açıklıyorum. hatta kendimi koca bir halt zannettim. sonra her şey değişti. gördüm ki sokakta gördüğüm ''ondan, bundan, şundan'' farklı olmam gerekmiyor. farklılık uğruna anlamını bile bilmediğim sözcükler kullanmam gerekmiyor, her dakika önemli şeyler düşünmem gerekmiyor (yeri geliyor, metrodaki beyaz çizgiyi niye sarıya boyadıklarını, beyaz çizginin asla silinmeyeceğini -çünkü beyaz mermer- ama sarının silineceğini ve ''sarı çizgiye basmayın'' uyarısının hiçbir anlam ifade etmeyeceği gibi ipe sapa gelmez şeyler düşünüyorum) kısacası aptalın teki olabilirim, kötü olabilirim, sıkıcı olabilirim ama olamayacağım tek bir şey var; o da başka biri.
kendime yazmayalı ne kadar zaman oldu diye düşünüyorum. derinlere inip yazmaktan korkuyorum. kendime yazınca dönmek istemediğim bir geçmişle karşılaşırsam diye korkuyorum. ama bir şeyler karalamak istiyorum.

buraya yazalı ne kadar oldu? bir ya da iki ay sanırım. biliyorum hep bir şeyler öğretmeye çalışıyor gibi yazdıklarım. sanki ben her şeyi biliyorumda öğretiyorum gibi. insanların, sizin hayatınıza yön vermeye çalışıyormuşum gibi gözüküyor, biliyorum.ama böyle bir amacım yok. benim bir şey bildiğim de yok. şimdiye kadar bildiklerim hep yanlış çıktı. ve doğrusunu öğrendiklerimin yanlış olmadığını nerden bilebilirim? ben kimseye bir şey öğretmeye çalışmıyorum. herkes bileceğini bilir.

belki soğuğum. ama hiçbir zaman samimi olamadımki ben. çocukluğumda hiç yakın arkadaşım olmadı. hiçbir zaman içten görmediler beni. ama ben gerçekten içten olabiliyorum.

yaladıkları yüze tükürebileceklerini biliyordum. ama hala sözler beni yaralıyor. yüzüme söylenenler doğru da olsa yanlışta olsa yaralıyor hala. yanlış olanlar ben öyle biri olmadığım için yaralıyor, doğru olanlarda bir anda önüme seriliverdiği için.

çok hatalar yaptım. ama herkes yaptı. bendeki kusuru gözüme sokanların hiç mi kusuru yok? çok mu masumlar? benim kimseyle derdim yok. olmadığı içinde herkesin çöpünü atabilecek bir delik bulduğu bir kuyu gibiyim.

bende herkesin olduğu kadar masumum..