sensiz saadet neymiş hiç tadmadım ki'den, bensiz saadet neymiş hiç tadmadın ki'ye salıncaklanıp durmaktır.

bir pencere önü çiçeği olmaktır. kitap gibi konuşmak ama içeriği yenilgiden gayrı birşey olmamasıdır.

kızılderilinin satsuma mandalinanın vatanında bir deniz kenarında tavşana niyet çektirmesine şasırmamaktır.

mağazalardaki dede efendi, kan kalesi, ağır mevlevi eserlerin arasında shakira kasetine gevrek gevrek gülememektir.

anlamaktır ki sebzeler için fazla ince düşündüğünü.

omuz silkmektir buna ve birçok şeye.

uçağa takım elbiseyle binip sıkmaya geçmiş çamaşır makinası sesi çıkartan uçağın kalkıştaki ivmesini ve bulutları pas geçip kabız bir gazetenin kabız sayfalarına gömülmektir.

yaşlanmak çok basit bir iştir.

ama mühim olan her daim genç kalabilmek ve onurlu bir şekilde yenilgiyi taşıyabilmektir.

eninde sonun da herkes bir gün yaşlanacaktır.

fakat saba makamlı udlu namelerle bugünün saraylısında da -dizi versiyonunda- ana fikir olan;

''eskiden mahallemizde bir çeşme vardı. herkes suyunu o çeşmeden doldururdu. hiç durmadan akar dururdu. akması hiç durmazdı. kaynaktan gelirdi çünkü.

ben nedense o akan suya acırdım. ziyan zebil oluyor diye üzülürdüm. çocukluk işte, çocukluk...

oysa çeşme akmazsa kurur, kaynağı dağılır gider.

akan çeşme berekettir.

sevmedin mi kurursun.

yaşamadın mı kurursun.

toprak gübre olursa mahsul verir.

yağmur yağarsa bereket olur.

güneş açarsa kuşlar öter.

bebek meme emerse büyür.

demir işlenirse makina olur.

insan da severse diri kalır.

sevginin yaşı da başı da yoktur.

sevmedinmi kurursun.

sonrada başlarsın içmeye, sonuna kadar içmeye.''

vel hasıl-ı kelam; ateşçi aman yollara dikkat, elindeki kömürleri idareli at.
tümünü göster