şüphe yok ki affetmek en fena intikam çeşitlerinden biridir. diyelim ki bir insan zatınızın zemzem kuyularına işedi. bu bir hatadır dersiniz ve gerekli cezayı vererek yahut hoş görüyü göstererek bir daha yapmaması hususunda diş gösteririsiniz.
kişi eğer akıl sahibi bir kişiyse ve size karşı saygısı varsa bir daha o hatayı tekerür etmekten kaçınacaktır.
fakat bir çok zaman kişi yahut kişiler o sikletteki hatayı tekrardan tekerür edeceklerdir. ya cezayı siz kesersiniz yahut affederek ve kırmızı kartı göstererek tribünlere gönderirsiniz ve onu affedersiniz.
gün gelir ki kişi yapmış olduğu hatadan dolayı kendi kendini yargılamaya başlar. bu yargılama en halis muhlis engizisyon mahmekemesinden daha beterdir. hiç bir beraat karar çıkmaz kişinin kendisinin sanık, yargıç, cellat, savcı, mahkeme salonu vesaire olduğu mahkemede. cezalar öldürmez süründürür. yudum yudum ölümü karşılarlar ve can çekişirler. bu can çekişme fizikman değildir. ruhani bir can çekişmedir.
sanki kaynar kazana konulmuş patates gibi kişi kaynar kaynar ta ki yok oluncaya kadar. ama yok olmak o kadar uzun sürer ki.
tanrının eline canlı canlı düşmekten daha fenadır bu pozisyon. en fazla sizin verdiğiniz yargıyla 10 gün hapis cezası yiyecek olan birey kendine en hazin cezayı reva görür.
insanın kendi mahkemesi ve kendini yargılaması kadar kötü birşey yoktur. negatif subjektivizm ile birey darma duman olur.
peki diyeceksiniz ki bu ne zaman olur? suçlunun kendine caze vermesi için ne kadar zaman gerekir?
işte ben bunu size diyemem fakat bunun olduğunu senelerdir görüyorum. cenazelere gidiyorum en ummadığım kişiler merhumların arkasından allak bullak olmuş suratlarla mücrimleştiklerini görüyorum. son pişmanlıklarının beyhude olduğu halde çarmıhlarını sırtlarında taşıdıklarını görüyorum.
vel hasıl-ı kelam affetmek silahını pek kullanmaya bakın, karşınızdaki kişi size yanlış yaptıysa bokunu çıkarmadan ufakta olsa ceza makbuzu kesip yallahlayın. makbuzu öder yahut ödemez onun bileceği iştir. ama cezanın faizlerini katmerli katmerli öpe öpe ödeyeceği aşikardır.
kişi eğer akıl sahibi bir kişiyse ve size karşı saygısı varsa bir daha o hatayı tekerür etmekten kaçınacaktır.
fakat bir çok zaman kişi yahut kişiler o sikletteki hatayı tekrardan tekerür edeceklerdir. ya cezayı siz kesersiniz yahut affederek ve kırmızı kartı göstererek tribünlere gönderirsiniz ve onu affedersiniz.
gün gelir ki kişi yapmış olduğu hatadan dolayı kendi kendini yargılamaya başlar. bu yargılama en halis muhlis engizisyon mahmekemesinden daha beterdir. hiç bir beraat karar çıkmaz kişinin kendisinin sanık, yargıç, cellat, savcı, mahkeme salonu vesaire olduğu mahkemede. cezalar öldürmez süründürür. yudum yudum ölümü karşılarlar ve can çekişirler. bu can çekişme fizikman değildir. ruhani bir can çekişmedir.
sanki kaynar kazana konulmuş patates gibi kişi kaynar kaynar ta ki yok oluncaya kadar. ama yok olmak o kadar uzun sürer ki.
tanrının eline canlı canlı düşmekten daha fenadır bu pozisyon. en fazla sizin verdiğiniz yargıyla 10 gün hapis cezası yiyecek olan birey kendine en hazin cezayı reva görür.
insanın kendi mahkemesi ve kendini yargılaması kadar kötü birşey yoktur. negatif subjektivizm ile birey darma duman olur.
peki diyeceksiniz ki bu ne zaman olur? suçlunun kendine caze vermesi için ne kadar zaman gerekir?
işte ben bunu size diyemem fakat bunun olduğunu senelerdir görüyorum. cenazelere gidiyorum en ummadığım kişiler merhumların arkasından allak bullak olmuş suratlarla mücrimleştiklerini görüyorum. son pişmanlıklarının beyhude olduğu halde çarmıhlarını sırtlarında taşıdıklarını görüyorum.
vel hasıl-ı kelam affetmek silahını pek kullanmaya bakın, karşınızdaki kişi size yanlış yaptıysa bokunu çıkarmadan ufakta olsa ceza makbuzu kesip yallahlayın. makbuzu öder yahut ödemez onun bileceği iştir. ama cezanın faizlerini katmerli katmerli öpe öpe ödeyeceği aşikardır.