kullanım sınırları akılcı değil de duygusal tepkilerle çizildiği sürece korkunç genişliklere varabilen, hem başarana hem de muhatabına büyük zararlar verebilen bir şeydir affedebilme yeteneği. aman da erdemdir, büyüklüktür, bilmem nedir de nedir... bütün bu yapılagelmiş tanım zırvaları, insanlar birbirlerini becermeye devam edebilsinler diye var, herkesin bir diğerine karşı yalnızca bir yamuk hakkı olsaydı evrende işler nasıl da sarpasarardı düşünün.

şekil itibariyle incelemek lazım önce, nedir ki affetmek sahi? birini, yaptığı bir yanlıştan ötürü cezalandırma hakkından vazgeçmek demektir aşağı yukarı. ortada somut bir ceza imkanı varsa bunu anlayabilirim, peki ya istemeden verilen cezalar? tamamen tepkisiz bırakabiliyor muyuz yapılan bir yanlışı, her yönüyle? peki ya karşımızdakine düşen payı azaltmak adına kendimize de kestiğimiz cezalar? unutulmayan şeye affedilmiştir denilebilir mi? bir şeyin "affedilmiş" olması için tam anlamıyla nasıl bir durumun oluşması gerekir?

sığ ama kolay anlaşılır bir örnekle; sevgiliniz tarafından aldatıldınız. size aşık olduğunu iddia eden o gerizekalı çok ağladı zırladı ve sizi de zaten onsuzluk ilk aşamada zorlayacağından, yani biraz da işinize geldiğinden, affedeceksiniz diyelim. olabilir. affetmek paylaştığınız şeylere aynen devam etmek gibi bir şey mi? ilişkiyi sürdürmek mi oluyor yani bu örnekte? anlamaya çalışıyorum...

gerekçeniz her ne olursa olsun (verdiğiniz emeklere yazık olmasındır mesela, kaç yıldır berabersinizdir de kanına girmişsinizdir birbirinizin, bravo, bitmesin, sizde de biraz kabahat vardır canım zaten ilgisiz bıraktınız çocuğu, hem sadece tek gecelik bişeymiş, aşık olmadıktan sonra ne olur yani, nereye gitse sizin değil mi o, ruhu size ait olduğuna göre bedenini ödünç almış biri altı üstü, tekrar yapmayacağına dair de yeminler ediyor, çok pişman, bu kadar basit mi canım bunca şeyi silip atmak? ya çekeceğiniz acılar, onsuzluk fikrinden daha mı kötü bunları hiç yaşanmamış saymak?) kendinizden gizli ya da bilinçli, farketmez, işte bütün o kolaycı bahanelere yenildiğiniz anda, karşınızdaki salağa dahi bir miktarı düşen haksızlığın, dik alasını kendinize karşı itinayla uygulamış bulunuyorsunuz demektir. sizi temin eder ve üzerine her türlü bahsi oynarım ki o boynuzla yaşamayı öğrenmeniz yakındır. o salağın yokluğunun acısından kaçmak için yitmesini görmezden geldiğiniz o saygı, size yol, su, kablosuz internet, daha çok sayıda ve daha janjanlı ihanet olarak geri dönecektir.

aynı duyguları tekrar aynı yoğunlukta yaşayabiliyor, olanları düşündüğünüzde duygusal olarak hiçbir sızı duymuyor iseniz, işte o durumda kelimenin tam anlamıyla "affetmişsiniz" demektir, ki sizi tebrik ederim. ancak şu çeyrek yüzyılı aşan ömrüm boyunca hayattan bir şey öğrenmişsem o da şudur ki; sizin gibiler hayatta en kolay ve bu yüzden en çok becerilen kesimi oluşturuyorlar. gerçekten üzüldüm sizin adınıza...

insanlara çok kolay değer verebilen biri değilim, çok fazla değer verdiğim insan sayısı da iki elimin parmak sayısını bulmaz, yani biri tarafından kolayca incitilebilecek biri değilim, bana yapılan şerefsizlikler genelde koymaz, koymayacağı da çok iyi bilindiğinden, girişimde bulunan insanlar kırk yılda bir görülüyor, yani çok sayıda bıçak yok sırtımda, ama olanlar çok iddialı ve bütün o iddialı bıçakların her birini bu affedebilme yeteneğinin sınırsızlığı yüzünden almış biri olarak size, her satırını sıkıntıyla yazdığım bu konudan bir an önce uzaklaşmak için özetle söyleyeyim; öfke, kızgınlık, kırgınlık gibi şeyler çok çabuk geçiştirilebildiğinden, insanlar bu tür durumlarla baş etmeyi sayenizde çok kolay öğreniyorlar! kafanızı kırıp kenara çekildikten sonra ağrınızın geçmesini bekliyor, yeterince iyi hissettiğinize emin oldukları anda da karşınıza dikilip ya ne olur affet bilmem ne oldu o sırada, sarhoştum, dalgındım, dikkatsizdim, dim dim bi ton bahane üretiyorlar affederken kullanabilin diye. sadece onlar olsa iyi, "ama o seni çok seviyor bunu biliyorsun", "bana mükemmel bir baba göstersene", "ama siz adeta birbiriniz için yaratılmışsınız, çok acı çekiyor ve çok pişman o da" gibi bi ton zırvalık sayıp döken üçüncü kişiler de cabası. skiim topunu. dostunuz olsalar böyle ibnelikler yapmazlar, bütün kalbimle söylüyorum! zaten sevdiği için acı çeken yanınıza ihtiyacı olanı veriyor, işin kolayına kaçmada sizi destekliyorlar. aynı darbeleri tekrar aldığınızda yanınızda olacaklar mı çok merak ediyorum, hala görüşüyor olacak mısınız acaba.

ben aynı insana gösterilen hoşgörü sayısı konusunda dünya rekoru kırmaya aday olabileceklerden biriydim. bununla baş etmek o kadar güçtü ki, hem hiçbir şeyi unutamayan, hem de asla kin tutamayan biri olarak yaşamak... her seferinde bir daha düşmemeye yeminler edip aldığı darbeyle yıkıldığı yerden ayağa kalkar kalkmaz, yine elinde kalanları tekmeyi indirene uzatan bi gerizekalı olarak yaşadım upuzun yıllar boyunca. neler denemedim ki, memento'daki gibi notlar alınmış, "falanı unutma!", "bak falan filan oldu!" gibi şeyler yazılı küçük kağıtlar kaç zaman asılı durdu etrafımdaki duvarlarda, onların her biri kaç gün boyunca bir şey ifade edebildiler en fazla, bilmek ister miydiniz? hayır, çünkü böyle delice şeylere gerek olmaksızın, zaten aklınıza/kalbinize kazınmış şeylerin dahi ne denli kolayca affedilebildiğini siz de benim kadar iyi biliyorsunuz. tanrı hepimizi bağışlasın ahah.

insanların ne gibi şeylerden sonra dahi "beni affet" deme cüretine sahip olabildikleri hakkında çok fazla şey bilmeyenler, yatıp kalkıp kindarlıklarına şükretsinler.

misal ben terkedilen yere kaç kez geri dönülür, aynı umuda kaç kere yenilinir, ve her defasında ders almış göründüğü için yeniden şans verilen bir insan, nasıl bir ucubeye dönüşür, hepsini çok iyi biliyorum. ve diyorum ki, daha ilkinden vazgeçin bundan. o yol çok uzun ve çok zavallı çünkü. olan yalnızca size oluyor ve kaybettiğiniz her şey için hakikaten de yazıktır. bütün o geri dönüp sarılmalar olmasa alacağınız yol ne olurdu, hesaplayacak olursanız daha şimdiden acırsınız kaybettiğiniz her şeye. affediciliğinizin sınırları akılcı olsun, duygucu değil! unutmayın o kesiğin ne kadar can yaktığını, çünkü çok çabuk kapanacak. ve aynı yerden kesildikçe her seferinde daha çok acıtacak.

ayağınıza basanı, randevunuza gecikeni, doğum gününüzü unutanı, ne bileyim böyle şeyleri affedin. bunun gibi şeylerin "affedilirliği gerçek" bir sürü sebebi olabilir çünkü. ama şerefsizliğin büyük-küçük hiçbir türünü affetmeyin, bunun bahanesi olmaz. şerefsiz, yaşadığı her yeni günde eskisinden daha da şerefsizdir. orospu değil ki hamama götürüp kırk tas su dökesin.

içim bunaldığı için kesiyorum;

bir insan bir şeyi yapmışsa, tekrarlayacak olma olasılığı %99'dur.
ikinciyi yapanın üçüncüyü yapma olasılığı ise, hadi bilin kaç.
unutmayın, affetmeyin.
affedilmemesi gereken şeyler yapmayın, yapmışsanız da af dilenmeyin. kendini bağışlama densizliğini göstermeyen suçluya bi saygımız kalıyor hiç değilse.

ha bir de bilimsel olmayan bir gerçek; bir gerizekalıyı ne kadar çok sevmişseniz, o kadar düşük bir ihtimalle affedebilirsiniz. bu yazının yazılmasına sebep olan delal dink'in "sonsuz hoşgörü"süne saygılarımı sunarak.
tümünü göster