***
beceriksiz bir tahtakurdu günün birinde içi müzik aletleriyle dolu bir atölyeye düşmüş. keman, piyano, viyola hatta ud ve bağlama...meşe ağacı, ödağacı, dut, ardıç, kestane... bizimkine hepsi tahta, terane. atölyenin sahibi varsın boğuşsun tellerle notalarla. o sesler cehennem azmanının deli çığlıkları. bizimki usulca tıngırdatır. bir de ukaladır, kendi çıkardığı sesten gayrisini beğenmez.

***
sandık, ne zaman hayrını göreceğim ben senin? önce vefalı ve dürüst ol diyorsun... peki, vefayı hangi zaman birimi ölçüyor? sana günlük değil sandık deyişim boşuna mı? -dürüst- olmaya çalışıyorum. yüzde doksan nem oranında kuru kalmaya çalışıyorum. var olan ikinci benle yaşamak çok zor zira. ara ara ortadan kayboluyor. hırsızlık yapıyor, ırza geçiyor, beddua alıyor. bulunamıyor. cezaları ben ödüyorum. tam gitti yok artık diyorum. son imajıyla yeniden karşıma çıkıyor. şizofreni hakkında olmadık laflar etmişler. onu ve beni aynı kefede tartmışlar. ben sadece yazıyorum. bu bile beynimi çatlatıyor. bir de özneleri ve nesneleri mi arayayım!

bir şey anlamadın. yine zırvalıyorum. peki, eğleneceğin bir hikaye anlatacağım. bir hafta sonra yüzünü ekşiterek yalan mı gerçek mi diye sormayacaksın. ya da sor cevap belli: ne kadar yalan olabilirse...

''otobüs surların kenarında ağır ağır ilerliyor. her zamanki gibi kapasitesinin üzerinde dolu. sıcak. ben yine gittiğim yöne ters oturmuşum. karşımda 'o' var. 'o' hikayenin öznesi.

arkadan boş bir otobüs geliyor. citaro, bebeğim niye iki dakika geç kalmadın? citaronun numarasını görmeye çalışıyorum. omzunu az çeksen kardeş? (bu omuz o'nun.) ben numarayı kadraja yerleştirmeye çalışırken, eleman omzunun tozunu süpürüyor. hoppala! merhaba ben omuz fetişisti. manyak mısın o? yok bir şey omzunda. ama artık omzuna bakıyorum haliyle. sonra da bir insanın en bakılası yeri olan gözlerine... o da o sıralar aynı şeyi yapıyor. işte tanıştık. omuzsüpürene kanım kaynıyor bir anda. kalın camlı gözlükleri yüzünden oldukça küçük görünen çekik gözleri var. bir de kalın çerçevelerin ara ara gizleyebildiği gözaltı morlukları. yorgun ve uykusuz. paçavraya dönmüş çantasından yıpranmış sayfaları olan bir kitap burnunu çıkarmış. acaba hangi kitap? allahım! yine merak bastırdı. 'm' harfi görünüyor. melekler ve şeytanlar? bunu öğrensen mutlu mu olacaksın? 3 saniye. onu tanımlayacak 3 cümlem var. sıra sende dostum. bakış serbest. yanımda oturan amca da maçı seyrediyor. ona da ara pas yapıyoruz. 'bilmiyorum çocuklar 'diyor: 'aynı yolun yolcusu musunuz?'

sıra sorularda: 'niye uykusuzsun?' diye soruyor bana. 'yastığım alçaktı.' diyorum. 'peki sen?' 'yastığı alçalttım.' diyor. haklısın dostum. uykuyu yastıktan almıyoruz. niye alçak yastıklarımız? başımız çok ağırlaşmış olmasın? evet galiba sebep bu. hangi düşünceler eziyor seni? eziyor deme. düşünmek yorar belki ama ezmez. esas düşünmemek kötüdür. yorulmamış, sağır ve kör olursun. gündüz başım ağrıyor benim. merak etme çözünce geçer. doğru söylüyorsun da yenisini bulurum. ne halimiz varsa görelim o halde! olur görelim.

amca diyor ki, 'gerçek yorgunluğu tatmadınız çocuklar. biriken pişmanlıklar insanı yorar. bir de eskisinden yavaş yürüyor olmak.' hayır amca, diyor o. anlamıyorsun bizi! herhangi bir bilgi bu halin çözümü olamaz. yıllar sana bilgi vermişse de bu hali yaşamadan bilemezsin. onu onaylarcasına bakıyorum amcaya. peki çocuklar diyor, yaşayın ve ne haliniz varsa görün.

başımı öne eğiyorum. biz çokbilmişler miyiz yoksa? hayır, diyor. amcaya bakma sen. on yaş genç gösteriyordur kesin. çok düşünen emin olamaz ki çok bilmiş olsun. iyi de senin her şeye cevabın var. senin de hep 'ama'ların var. sorguluyorum da o yüzden.

saatlerimize bakıyoruz. sonra da dışarı. ineceğim ben dostum. seni tanıdığıma sevindim. yalnız olmadığımı biliyordum da bu yalnızlığı paylaşmamıştın uzun zamandır. omzun temiz diyorum usulca yanından geçerken. dostça gülümsüyoruz birbirimize. o da kitabın adını gösteriyor hemencecik. melekler ve şeytanlar? ohh, değilmiş.
hoşça kal dostum.''

hoşça kal sandık. sen bunların havasını al ve yer aç. en kısa zamanda geri döneceğim.
tümünü göster