anılar hayatımızın ayraçlarıdır.

bazen düşünürdüm neden hayatımızı bir kitap gibi yaşamaktan sıkıldığımızda, arasına bir ayraç koyup, kapağını kapatıp, bir kenara koyup, sonra tekrar canımız istediğinde kapağını açıp, kaldığımız yerden devam edemiyoruz diye.

mesela yaşadığımız ilişki boğmaya başladı. üzerinize yüklenen sorumluluklar omuzlarınızı düşürüyor, sabah yataktan kalkmak istemiyorsunuz. koyun bir ayraç çıkıp gidin o şehirden ve herkesten. kafanızı toplayınca özlediğinizi mi fark ettiniz. dönün geriye.

yaaaaaaa çok beklersin. ha ha ha! kolaydı öyle. sen çık git, ayraç uçsun, hayat kitabının arasından. kaldığın yeri bekle bulursun.

kaçtığın ama özlediğin için geri döndüğün sevdiğinin yerinde yeller esiyor. ne iş, ne ev, ne de okul bıraktığın yerde duruyor. çünkü hayat ayraç tutmuyor.

oysa hayat kitabının kapağını kapatmadan yaşamaya devam ettiğimizde geçmişte ayraç koyduğumuz yerleri çok net bulabiliyoruz. işte onlarda anılarımız oluyor. 30 yıl öncesinde okula başladığın ilk gün o kadar belirgin ki, hatta ayraç olarak kırmızı rengi seçmişsin. heyecan var o sayfada, korku, kuşku, endişe.

sonra karışık renkli bir ayraç çarpıyor gözüne. her renk mevcut bu ayraçta. merak edip açıyorsun, karşına ilk aşık olduğun an çıkıyor. ayracın taşıdığı her renk farklı bir duyguyu ifade ediyor. kalbin ve ruhun karmaşası ayracın renklerinde dans ediyor.

hiç anımsamak istemediğin, unutmak için çabaladığın o günün sayfasına*(*babanın ölmesi) koyu, boğucu, soğuk, siyah renkli bir ayraç koymuşsun. hatta, ayraç o kadar büyük ki kitabın sonraki sayfalarını okumanı engellemiş sanki.

...

hayatınızın sayfalarına koyduğunuz ayraçların yerleri değişse de kitabın kapağını kapatmak bizim elimizde değil ne yazık ki.
tümünü göster