danıştay'ın eski başkanının görevi nihayet bulunca, 7 gün süren seçimler sonucunda başkanlık yarışı sonuçlandı. mahkemeye yapılan silahlı saldırı esnasında yaralanan 1. daire başkanı mustafa birden, danıştay başkanlığı'na seçildi. vatana millete hayırlı olsun.

adettendir, başkan olanlar vizyonlarını sergilemeseler de misyonlarını açıklama ihtiyacı duyarlar. filmimiz burada kopuyor. mustafa birden, hayli heyecanlı olduğu gözlemlendiği basın toplantısında şöyle girizgah eylemiş mükalemesine:

"ulu önder atatürk'ün ilke ve devrimleri yegane rehberimizdir.""

türkçe'ye çevirirsek: atatürk'ten başka ilah yoktur ve biz hakimler de atatürk'ün kulları ve elçisiyiz. amin. olmaz, "amin" derseniz laikliğe aykırı davranmış olursunuz (bir kere de yazıyı sulandırmayayım diyorum fakat olamayor).

yanlış okumadın sevgili okuyucu. dünyanın en aydın insanlarına yaraşan hakimlik mesleğine mensup bazıları, körü körüne 100 sene öncesinin ilke ve devrimlerine bağlılık andı içiyor kana kana. diyelim ki ben atatürk'ü eleştirdim, devrim ve ilkelerini yerden yere vurdum. ifade özgürlüğü var ya hani. bu adamın önüne çıksam (ah nasıl da hakaret ediyorum zat-ı alilerine), bana karşı objektif olabilir mi? hadi olmayacağı ortaya çıktı diyelim; tarafsız olamayacağını anladığında davadan el çeker mi? el cevap: hayır! milyon kere hayır, milyar kere hayır (bülend bakiler havası da katalım, eksik kalmasın).

akabinde gelen cümlenin alt metnini de müsaadenizle ifşa etmek istiyorum. cümle şu:
"milleti adına yargı yetkisini kullanan danıştay ve onun mensuplarını yücelten en büyük güç, yüce türk ulusunun sevgi ve güvenidir."

işte size, meydanlarda seçim çığırtkanlığı yaparcasına girişilmiş bir açıklama. yazık. ayıp. seçmenine hitap eder gibi konuşan sayın başkan, esasında "biz üç ana erk'ten biriyiz. yasama ve yürütme gücünü ne kadar halktan alıyorsa, biz de gücümüzü o kadar halktan alıyoruz". yanlış. hakimler halk oyu ile göreve getirilmezler. ve uygulamakla muvazzaf oldukları kanun hükümleri bizzat halk tarafından ihdas edilmiş değildir. öyleyse bu velvele neyin eseri? bu yanlışlıklar silsilesinin özü, kendini yalnız hissetmek olmasın sakın?

ama hakimler yalnız kalmaya alışık olmalı; bunu mesleğe adım atarken hepinize öğretmiyorlar mı? göreve geldiği yöre halkı ile fazla kaynaşmasın diye hakimlerin görev yerleri sıklıkla değişmiyor mu? kanuni bir yalnızlık mevzuu bahis yani.

gelin itiraf edelim (ertuğrul özkök'ü anmadan olmazdı doğrusu): hakimin tanrısı kanundur arkadaşlar. hakim kanunun kulu ve elçisidir. olmak durumundadır. ama öyledir, ama değildir; olmak durumundadır. kanunu koyan da yasama organı olan meclistir. danıştay'ın asli görevi, atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık yemini etmek değil, kurallar hiyerarşisinde kanundan daha aşağıda bulunan kuralların kanunlara uygunluğunu denetlemek ve idare tarafından yapılan işlemleri önüne getirildiğinde kanun çevresinde denetlemektedir.

hiçbir somut uzantısı kanunda yer almayan ilke ve devrimlere bağlılık yemini etmekle, kuvva-yı milliye derneği'nin kendi çapında bildiri veya sözleşme oluşturması ve üyelerinin bu sözleşme ve bildirilere sadakat yemini etmesi arasında zerre fark yoktur.

zaten bir hukukçu olarak ben bile güvenmiyorum hukukun üstün olduğuna. adliyeyi rüyasında -ki o da kabus olarak- gören vatandaş nasıl güvensin. şu rezil tabloya bak... utanıyorum sevgili okuyucu. ar damarı çatlamış olanların, yediği kaba işeyenlerin yerine. ben...
tümünü göster