günün demi. demlidir türkiye'de gündem. ve oturmak kolay değildir. oturması zor, kalkması kolaydır. çünkü binlerce insan kuyrukta beklemektedir oraya oturmak için. bir gün herkes on beş dakikalığına ünlü olacak. oldu, oluyor.

hüseyin üzmez tutuklanmış. mahkeme kararıyla sabit olan bir suçu yok. üstelik mağdurenin ifadelerinde "edep yerlerimi öptü" dendiğine göre, bizim 'zorla cinsel ilişkiye girmek' karşılığı olarak kullandığımız 'tecavüz' kelimesine yer yok. fakat vakit karşıtı tüm gazeteler ve gazete yazarları şimdiden üzmez'i tecavüzcü ilan etmiş durumda. ihtimal çok düşükse de, bu şahsın beraati akabinde 'tecavüzcü, sübyancı' damgası vuranlardan birinin bile çıkıp tükürdüğünü yalayacağını sanmıyorum. aynıyla vaki zaten. bugüne kadar böyle bir örneğe rastlamış değiliz. çamur atılır; izi kalmasa da akıllara kazınan çamurlu elbise görüntüsü kalır.

bir de tecavüz haberleri gırla gidiyor şu sıra. nasıl ki deprem zamanları deprem haberlerinin milyon türünün haber değeri taşıdığı düşünülerek sunulduysa, şimdi de sübyancılığın, ırza geçme haberlerinin olağandan daha fazla yer kapladığını görüyoruz üçüncü sayfalarımızdan bile taşarak. oysa ben seri cinayet haberleri okumak istiyorum. aptalca işlenen bir suçtansa zekice işlenen bir suç her zaman daha makbuldür.

adamın biri öz kızını mahzene kapatıp senelerce tecavüz etmiş ve ondan 7 çocuk sahibi olmuş. buraya kadar tamam. ama haberi verenlere göre, hüseyin üzmez'in yaptığını iddia ettikleri eylemle bu adamınki birbirinden çok farklı. hayır efendim! bence hiç farklı değil. 10 yaşındaki bir çocuğa (bakınız 'kız' demiyorum. o yaştaki birinden bahsederken, hele ki cinselliğin mevzuubahis olduğu bir durumda, 'kız' diye bahsedemezsiniz.) yeltenmenin türü olmaz, olmamalı. aynı neviden fakat farklı dereceden hayvanlıklar bunlar. nitelik farkı değil nicelik farkı mevcut. de facto ahlak kuralları bakımından, 'ensest' ne kadar ahlak dışı ise, 'sübyancılık' da o derece ahlak dışıdır. bir şeyin ahlakın biraz dışında olması düşünülemez. ya içindedir ya dışında. ortası vardır diyenler kaypaktır.

*** *** ***

1 mayıs'ta istanbul'un taksim sahnesinde 'bilmemkaçıncı meydan muharebesi'ni seyredeceğiz. binbir türlü sıkıntısını, kum torbası telakki ettiği -ve ve ve korumakla muvazzaf olduğu- vatandaşı üzerinde uyguladığı şiddet vasıtasıyla gidermeye çalışacak olan polislerimiz, emniyet müdürlüğü binalarının altındaki salonlarında antrenman yapıyor şu an. ya da hayır. aylardır zaten antrenman yaptılar. dev maçlardan önceki gün antrenman yapılmazmış; polisimiz için de bu kural geçerli.

vali güler yine yapacağını yaptı ve ağzımızı bırakıp uygunsuz uzuv ve organlarımızı kullanarak güldüğümüz bir beyanat silsilesinde bulundu: "taksim'de gösteri yapmak istanbul trafiğini felç eder"miş. şimdi, allah aşkına, okuma yazmayı yeni söken bir çocuğa (bu çocuğu da ne sömürdük yıllar yılı) söyleseniz güler buna. taksim'de gösteri yapılması yasak diye, çok mu rahat akacak trafik? her tarafı kapandı yine istanbul'un. şişli'den şişhane'ye, beşiktaş'tan eminönü'ye kadar her yer trafiğe kapalı olacak. şehir hatları vapurları çalışmadığı için herkes köprülere yüklenecek ve örneğin birinci köprü trafiği göztepe, ikinci köprü trafiği bostancı'ya kadar tıkanacak. bu mu sizin istanbul'u muhafaza etme anlayışınız?

ama vali bey zaten ikinci ve devamı cümlelerinde hemen can simidine sarılıyor: "yapılan istihbari çalışmalarda, 1 mayıs eylemlerinde provoaktif (radyoaktif gibi oldu bu) ve bölücü (yahu biz bölünmeye ne kadar teşneyiz arkadaş! bir kere bölününce bir daha hiç biraraya gelememekten korkuyoruz sanırım. pkk'nın kanlı eylemleriyle, öldürdüğü binlerce vatandaşın acı hatıraları yüzünden bölünmeyen koskoca vatan, üç beş kişinin attığı sloganla bölünebilir mi? varsın ne istiyorsa söylesin. illa senin istediğini söyleyecekse, buna çoğulculuk, demokrasi diyebilir misin? ama kimin umrundaki tüm bunlar. kanunun bile kabul ettiği tek tip vatandaş türü var zaten.) eylemlerde bulunulacağı bilgisine ulaşılmıştır. bu tür eylemlerin önüne geçmek için..." gerisi malum-u aliniz efendim.

bir de 'isimlendirme' çok büyük önem taşıyor aslında. valiliğin, emniyetin 1 mayıs'a yönelik tasarruflarını nasıl adlandırdığımız. dikkatle değil, gelişigüzel konuşurken ne diyoruz? "alınan önlemler neler acaba?" evet, birçoğumuz aynen böyle söylüyor. oysa "konulan yasaklar neler acaba?" demeliyiz. yasaklar kanımıza işleyip gayet sıradanmış gibi algılandığı için bize anormal gelmiyor bütün bu kepazeliğe 'alınan önlem' demek.

gündem karmakarışık. yarın iki tane duruşmam var, ben nasıl yetişeceğimin derdindeyim. biber gazı solumuş ve gözleri yaşarmış biçimde çıkmak istemiyorum hakim karşısına. polisten tokat yemek istemiyorum. taksim'de kaçışan emekçileri, hareket eden her şeye vurmak üzere programlanmış 'robocop'ları görmek istemiyorum. yöneticilerin ikiyüzlülüğü bırakmasını istiyor; anayasa'da yer alan 'toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı'nı, keyfi uygulamalarla sınırlandırmalarını, beni sinirlendirmelerini. istemiyorum...
tümünü göster