ve kapanacak perde.

hiç bir şey eskisi gibi olmayacak! kapısını aralayıp girdiğimde düşlerinize, uyandığınıza lanet ederek başladığınız o günden sonra eskisi gibi olmayacak hiçbir şey.

vazgeçtiğim her şey yeni bir vazgeçiş olarak dökülüyorken üzerime, bardaktan boşanırcasına hem de. sesleniyorum uzaklardan hem hepinize hem hiç kimseye, belki de sadece kendime. olmayacak diyorum olmayacak!!! hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.

herkes bir telaş içinde sorgulayacak olup biteni hatta yanındakileri! sevdiğim adam/kadın bu mu diye? ve ben yine sesleniyor olacağım uzaklardan hem hepinize hem hiç kimseye, belki de sadece, sana. olmayacak!

kokusuyla başımı döndüren o kadın aynı kadın olmayacak o günden sonra.bakışlarından kaçtığım, saklanmak için köşe bucak bir yerler aradığım kadında kaybedecek büyüsünü. bakamayacak bir daha hiç kimseye "kork benden" dercesine.ve bir daha asla aldatmayacak o kadında kocasını, kocası onu hiç sevmiyor olsa ve bunu iliklerine kadar hissediyor olsa bile. ve dokunuşlarımla kutsallaştırdığım hiç bir şey hatta ve hatta hiç bir ten o kadar özel hissetmeyecek kendini o günden sonra. dedim ya olmayacak!!!

aynı korkulu gözlerle bakacaksınız, soğuk suyun iyi geleceğini sanarak durduğunuz o aynanın karşısında. farkına varamayacaksınız aldığınız nefesi nasıl bu kadar çabuk verebildiğinizin. bu duygu bir yerlerden tanıdık gelse bile umursamayacaksınız. çünkü bambaşka bir gecenin sabahına uyandığınızı ve bu gecenin o geceye hiç benzemediğini en azından o gece ki kadar mutlu olmadığınızı bileceksiniz.

hala çıktığım hiç bir yolun sonunu göremeden bitiriyorsam tüm yolculuklarımı. giderken gördüğüm yüzlerin yanından geçiyorsam eğer yabancılaşmış bakışlarla, her yolculukta bırakıyorsam bir parçamı, ve anladıysam sonunda hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağını, az kalmış demektir.

son tirad cümleleri dökülürken ağzımdan sessizce oturmuş izliyor olacaksınız beni o görkemli sahnede. ve anlamaya çalışacaksınız kime seslendiğimi.

"...hem hepinize hem hiç kimseye, belki de sadece, sana. "

olmayacak!!!
maksuda tiz-i reftar olmaya ne de aheste varmak kalmıştır. ortada ol yok yumurta yoktur.

ne nefret edilecek ne de öyle aman aman meraklanılacak ne de etkilemek binbir takla atılacak kimse yoktur. zahmet edilip de beyni ortaya dökmektense beyin içten patlamalarla tarumar olmaya bırakalır.

bezginlikten bıkkınlıktan sanki ölene kadar yaşamak zor iş mealinde adım adım dünya adımlanılır, adımlar pat pat kudretli değil sürüklene sürüklene atılır.

yazı veyhaut adı herneyse çevredeki dünyadan memnun değilirse sığınılacak bir indir. arzu eden onu kral ludwig gibi peri masalına dönüştürür arzu eden ise onu sarayburnu kanalizyonuna dönüştürür, o kişinin bileceği bir
iştir.

ama seslenecek kimse yoksa yahut çoktan atlarına binip gittiyse önce herşey eskisiymiş gibi davranılır - bu inkardır- ama hiçbir şeyin eskisi olmadığı gibi anlaşıldığında kuşatma yarmaya çalışan bir ordu misali hücum edilir. ama nafile. sonra tevekkül başlar arada sırada bir kaç hamle edilse de etrafta doktor bu ne bakışlı aromayla karışık umarsamazlık bakışları püskürtülür. gerçi arada sırada bu bakışları görmemek için gözlükler çıkartılır yahut geçiçi görmemezlik yakıtı olan içkiye başvurur ama nafiledir.

gerçeklerden kaçan bir toplumun antidepresan denilen bir verip on alan on yoksa donuna kadar alan sihirine teslim olunmaz, olunamaz. çünkü kişi herşeyden önce kendine dürüst olmalıdır ve anti deprasanlar bunu katiyetle sağlayamaz.

oysa kişiyi haybeye mücrim hissetiren iç huzurlarını bulamış bulanları ise huzurunu bozmaya gayret edenler o kadar çoktur ki. bunların birisi ikisiyle başedilebilir ama tümen tümen geliyorlarsa hele ki meslek sahibi olmaktansa ben sucuyum bucuyumculukla yetinen lafa laf koymaktan başka birşey bilmeyen gürültülerini söyle alıversen sadrazam meseli gibi yok olacaklar her yeri istila etmişlerse ne yapılabilir?

belki de tek hakikat hayatta şudur;

yoksa nameni taktir edecek bir guş,
ısrar-ı nefes eyleme tedbir-i mekan et.

bu işin belkisi melkisi kalmadı, hayattaki kesin hakikat bu, ama nereye gidilebilir ki?

nereye?