evet, meydan muharebesi ile benzerliği yalnızca seste değil; içerik olarak da benziyor. tsk, kriz dönemlerinde hızla eriyen türk lirası gibi halk nezdindeki kredisini tüketirken, taraf'a çattıkça aslında zımparaya sürtündüğünün farkında mı bilemiyorum. gelinen noktada askeriyenin halini içler acısı buluyorum.

güvenlik kuvvetlerini yalnızca görev aldıkları bölge ve görevin içeriği bakımından ayrıma tabi tutabiliriz. yoksa, iç güvenliği sağlayan birimle dış güvenliği sağlayan arasında, ortaya koyduğu 'can'ı veya yitmesine sebep olduğu 'can'lar söz konusu olduğunda hesap verme gerekliliği bakımından değil.

oysa tsk'nın fildişi kulelerde ikamet eden komuta üyeleri, ordu ne yaparsa yapsın mubah görülecekmiş gibi bir havadalar. ordu-millet deyimini yanlış anlamış olmalılar. ordu-millet, gerektiğinde yani iş başa düştüğünde silah altına alınmaya değil, silah altına girmeye amade millet demek bence. yoksa, ordu hangi haltı yerse yesin helal-i hoş edecek bönlerden oluşan bir yığın değil. evet, senelerce bu görünümde bir yığın olabilir ama bu ayrı konu, ordu-millet payesinin içeriği ayrı bir konudur zannımca.

tsk, sıktığı kurşunlarla ülke geleceğini teminat altına almaya çalıştığı iddiasında olabilir. evet evet: çeyrek asırdır bitirmek üzere peşinden koştuğu bir terör örgütünün kesildikçe büyüyen bir çıban olduğunu anlamamakta direten; bu çıbanı bıçakla değil merhemle iyi etme uğraşını aklının ucundan geçirmemiş; çünkü varlığını kan'a, ölmeye ve öldürmeye, kısacası 'savaşma'ya dayalı bir mesleği icra ederek sürdüren militaristler bile, 'bu vatan' uğruna didindiklerini iddia edebilirler. herkesin düşünüş şekli kendine. ama öte yandan taraf gazetesi de, hangi kurum-kuruluş ya da kişiyle ilgili olursa olsun her gerçeğin açığa çıkarılması; değerlendirilmesi veya tartışılmasının çoğulculuğun ve katılımcılığın ve doğrudan doğruya gelişimin inkar edilemez bir unsuru olduğunu savunmakta, militaristlerden kat be kat haklı olsa gerek. hep, kansız çözümü yeğ tutmaz mıyız?

polisler, bir vatandaşı işkence ile ölüme sevk etmekle suçlanabiliyorsa bu ülkede; askerler de ihmalleri oranında, üçer kurşun atarak sınırdaki karakolda basılmayı beklettikleri ve ölüme sürükledikleri yavrucakların hesabını vermelidir. bütün işaret parmakları kendisine yönelmiş biri, belge veya başka kanıtlarla aksini ispatlamak şöyle dursun "ben yapmadım" bile diyemiyor, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir pişkinlik ve bayağılıkla tehditler savuruyorsa durup düşünmek gerekir. insanın kendisine saygısı olmayabilir; fakat her ne kadar zedelenmiş olsa da türkiye cumhuriyeti'nin silahlı kuvvetlerinin itibarını gölgelemesi yüksek olasılık olan bu tür eylemlere girişmemelidir.

ama kime, neyi anlatıyorsun? anlamayana davul zurna az, derler ya. durum aynen bu şu anda. deniyor ki, taraf gazetesinin sunduğu belgelerin gerçek olduğu ne malum? böyle vahim iddialar gerçek olduğu halde böyle absurd bir çıkış yapan bir genelkurmay başkanı, bu iddialar asılsız olmuş olsa, dünyayı başlarına yıkar, alkım kitabevi'ni tanklarla ezer geçerdi herhalde. şüpheniz mi kaldı yoksa? onu da ezer geçer. aslanım ilkel başbuğ, yer bitirir hepimizi. yürü be!