bugüne kadar, akp'nin sözde açılımı üzerine tartıştık bu başlık altında. gelin, isterseniz şimdi de kendi açılım süreçlerimizin yol haritalarını dökelim ortaya:

zorba*(*inadım inat ulan, ''z'' demeyeceğim sana), ''ya kürtler bağımsızlığını kazanır, ya da tc yeryüzündeki son kürt genini de yok edene kadar bu savaş sürer'' demşti. ben, biraz farklı düşünüyorum ondan. elbette ki, yer yüzündeki her halk gibi kürt halkının da kendi kaderini tayin hakkı olduğuna inanıyorum. ama, bu hakkın sadece bağımsızlık yönünde kullanılmak zorunda olmadığını da biliyorum. ve, ukkth'yi referanduma indirgemenin şekilcilik olacağını düşünüyorum. yani, eğer kürt önderliği birlikte yaşamı seçerse, ve önderlik kitleselliğini kaybetmezse, kürt halkının kaderini tayin hakkını birlikte yaşamdan yana kullanmış olacağını iddia ediyorum.

lenin, evliliğe benzetmişti aynı devletin sınırları içinde yaşayan iki halkın birlikteliğini. ve, ayrılma hakkını da birlikte yaşayan çiftlerin boşanması ile özdeş görmüştü. boşanma hakkını savunmanın evli bütün çiftleri boşanmaya teşvik etmek anlamına gelmediğini de vurgulamıştı. eğer evlilik metaforunu baz alırsak, türk tarafı da hiç umudum olmamasına rağmen gerçek bir açılım yaparsa!:bu açılım sözünden de hiç hazzetmiyorum. ama moda oldu, kullanalım bari:!, bu evliliğin hala kurtarılabileceğine inanıyorum.

bu durumda sorun, kürtleri birlikte yaşamaya ikna etme sorunudur; pkk'yı tasfiye edip dtp'yi yıldırma sorunu değil.

sözü uzatmayalım, işte benim açılım sürecim ve yol haritam:

1) devlet, kürt halkını sistematik bir şekilde asimile etmeye çalıştığını kabul edecek. özür dileyecek.

(yukarıda sözünü ettiğim özür dilenmediği sürece, hiçbir açılımın başarılı olma şansı yoktur. eğer birisi size haksız yere tokat attıysa, ve haksız olduğunu kabul etmeyi reddediyorsa, sizinle barışma talebine ''siktir'' ile karşılık verirsiniz değil mi?)

2) kürtçe üzerindeki tüm sınırlamalar kaldırılacak. ana dilde eğitimden devlet dairelerinde kürtçe konuşulmasına kadar, kürtçe'nin türkçe ile eşitliği tanınacak.

(biz nasıl yunanistandaki, bulgaristandaki, doğu türkistandaki ırkdaşlarımızın ana dilde eğitim haklarına hassasiyet gösteriyorsak, aynı hassasiyeti kürtler ve kürtçe için de göstermeliyiz. üstelik, çok dillilikten korkmamıza da gerek yok. yukarıdaki maddenin kabulü durumunda biz, ne ilk çok dilli toplum oluruz, ne de birlik beraberliğimiz sarsılır. zaten daha ne kadar bölünebiliriz ki?)

3) anayasadaki bütün milliyetçi ifadeler kaldırılacak. ya da anayasada kürt halkından da bahsedilecek.

(bu sorun, kürtler bir devlet sahibi olmadıkça çözülmeyecek. bu durumda, ya kürtler yeni bir devlet kuracak, ya da elimizdeki devleti kürtlerle bölüşeceğiz. yasaları ile eğitim sistemi baştan ayağa türk şovenizmi kokan bir devleti kürtlerin kendi devletleri olarak görmeleri pek mümkün olmadığı için de, anayasayı ve eğitim sistemini şovenist zehirden temizlemeliyiz)

4) pkk'ya silah bırakması karşılığında af ilan edilecek; duruma göre, legal siyaset yolu açılacak.

(taraflar birbirlerini hapse atarak barış yapmaz. üstüne üstlük, pkk barışı kabul etti ise eğer, zaten hala pkk militanlarını hapse atmaya devam etmenin de bir mantığı yoktur.)

ben, yukarıdaki maddelerin kabulü halinde kürtlerin kaderlerini tayin haklarını birlikte yaşamdan yana kullanacaklarını düşünmekteyim. ha, akp'nin sözde açılımı bile bu kadar olay yaratmışken, yukarıdaki maddeleri dile getirme cesaretine sahip babayiğit bir burjuva politikacısı var mıdır emin değilim. türk kamuoyu ne tepki verir sorusunu ise gereksiz buluyorum. çünkü türk kamuoyu, eğer şovenizmden/çatışmadan ekmek yiyenler tarafından kışkırtılmazsa, kürt kardeşleri ile barış içinde eşit şartlarda yaşamayı seve seve kabul edecektir diye düşünüyorum.

***
son paragrafın son cümlesini biraz açalım isterseniz. türk kamuoyu, bu sorunda genetik bir tavra sahip değil. daha çok medyanın gazı ile hareket ediyor. son süreçte bile, mhp ve chp'nin kışkırtmaları olmasa soğuk kanlılığını koruyabilirdi. eğer adam gibi bir iktidar partisi, bu sorunda adam gibi bir tepki koyabilirse şovenist kanada karşı, türk kamuoyunun küçümsenemeyecek bir kısmı barıştan yana tavır koyar.

***
hadi itiraf edeyim, en azından önümüzdeki yirmi yıl içinde yukarıdaki yazdıklarımın gerçekleşme ihtimaline ben de inanmıyorum. ama açılım olacaksa da böyle olmalıdır. üç beş ağlak konuşma yapmakla olmuyor bu işler.
bu başlığın altına daha önce yazdığım yazılar üzerine şöyle bir düşündüm de, köprünün altından ne sular akmış demekten kendimi alamadım.

o dönemde kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını kayıtsız şartsız savunuyordum. ayrılmaya da, birleşmeye de kürtler karar vermeli diyordum. hala öyle düşünüyorum. f-16'ların gölgesinde kurulacak bir birlikteliktense, ayrılığın tercihe şayan olacağına inanıyorum.. gönüllülüğe dayanmayan birlikteliklerin ne gibi sonuçlar doğuracağını yugoslavya örneğinde gördüm. ayrılma hakkını içermeyen bir birliktelikte de gönüllülükten bahsedilemeyeceğini biliyorum.

o dönemde kürtlerin ayrılma hakkını savunmakla birlikte, türkiye'deki ulusal sorunun ayrılmayı gerektirmeden çözülebileceğine de inanıyordum. ulusların gönüllü birlikteliğini savunuyor, "gönüllü birlikteliğin açık propagandası yapılmalı" diyordum. bu konuda da bazı ayrıntıları saymazsak düşüncelerim temelde aynı kaldı. türkiye'deki ulusal sorun ayrılmaya gerek kalmadan çözülebilir. kürt burjuvazisinin çıkarları alt-emperyalist türkiye pazarı ile birleşmekten yana; kürt halkı birlik fikrine sıcak bakıyor, yeryüzünde çok uluslu bir dolu devlet var, tüm bu şartlar altında neden iki halkın birlikteliğine dayalı bir çözüm üretilemesin ki. kürt halkı birliktelikten yana tavır koymuşken ısrarla ve inatla "ayrılıp kendi ulus devletinizi kurun" demenin mantığı ne? (yarın kürt halkı ve onun meşru temsilcileri "biz ayrılmak istiyoruz" der, benim birlik çağrımı çekici bulmaz, o zaman başım gözüm üstüne.)

o dönemde çözüm için bir fırsat doğduğuna inanıyordum. hatırlayalım o dönemi:
türkiye burjuvazisi sıçramalı bir gelişim göstermiş, bölgesel bir güç olmuştu o dönemde. kendi coğrafyasında batıdan bağımsız politikalar izlemeye başlamıştı. benim çok sevdiğim tabirle "alt emperyalist" bir güç halie gelmişti. o süreçte kürt sorunu türkiye burjuvazinin yumuşak karnı, kanayan yarasıydı. bölgede türkiye burjuvazisinin kuyruğuna bastığı kim varsa, gelip türkiye burjuvazisinin yumuşak karnını, kanayan yarasını kaşıyordu. kürt sorunu, tc'nin bölgede üstlendiği yeni rolü etkin bir şekilde üstlenebilmesi için muhakkak çözülmeliydi. kürt hareketinin kitlesel niteliği, üstelik 25 yılı aşkın süre tsk karşısında ayakta kalabilmiş olması o dönem için askeri seçeneği gerçekçi kılmıyordu. akp, kürt hareketini silah bırakmaya razı edebilmek için bir dizi adım atmaya karar verdi.

bu noktada bir parantez açmak lazım: akp'yi kürt sorununda reform yapmaya iten hiçbir zaman onların demokrasiyi içselleştirmiş olmaları olmadı. akp, tamamen türkiye burjuvazisinin geldiği aşamanın onu kürt sorununu çözmeye zorlaması yüzünden bu yola girdi. eğer, kürt hareketinin tarihinde 25 yıllık bir mücadele geçmişi olmasaydı, doğrudan söyleyecek olursak, eğer akp kürt hareketini silah kullanarak tasfiye edebileceğine inansaydı, muhtemelen açılımla falan hiç uğraşmazdı.

o dönemde iyimser olmak için pek çok sebep vardı. kürt hareketi silahlı mücadeleyle yok edilemeyeceğini göstermişti. kürt halkı da uyanan ulusal özlemlerinin geriye itilemeyeceğini tutturduğu çizgiyle kanıtlamıştı. bu şartlar altında burjuvazi, demokrat olduğu için değil, eli mecbur olduğu için reform yapmak zorunda kalacaktı. bugünden geriye bakınca akp'nin kürt sorununu çözme isteğini abarttığımı görüyorum. akp'nin önünde onlar için çok daha acil sorunlar, çok daha sert mücadeleler vardı. (ergenekon operasyonuydu, anayasa değişikliğiydi, askeri bürokrasi ile mücadeleydi vb.) kürt sorununda atmayı vaadettiği en ufak adım bile statükocu cenahın yelkenine milliyetçilik rüzgarı olarak doluyordu. akp; kendisini bekleyen, kendisi için çok daha önemli olan mücadeleler öncesinde böyle hassas bir konuya girmekten vazgeçti. kürt sorununun çözümün kendisi için çözümsüzlükten daha pahalıya malolacağını gördü ve çözüm için mücadele etmekten vazgeçti.

dediğim gibi, geriye bakınca akp'nin kürt sorununu çözme isteğini abarttığımı kabul ediyorum. o dönem için gereksiz bir iyimserliğe kapılmışım. fakat hala o dönemde alınabilecek en doğru tavırın kürt açılımına eleştirel destek vermek olduğunu düşünüyorum. akp'nin böyle bir işe girmesinin sebeplerini kitlelere net bir şekilde anlattıktan sonra, akp'nin bu konuda atacağı olumlu adımları destekleyeceğimizi ilan etmenin hiçbir sakıncası yoktu. eğer akp çözüm yolunda gerçekten ciddi adımlar atsaydı atılan her adım kürt hareketi adına kazanım olurdu. üstelik böylece akp'nin başarının nimetlerini tek başına yemesinin önüne geçilmiş olurdu. yok, bu konuda iki reformsu yapıp çark etseydi (ki öyle yaptı) bu durumda akp'nin iki yüzlülüğünü daha kolay teşhir eder, kaldığımız yerden mücadeleye devam ederdik.

son birkaç yılda akp kürt sorununda iyice sağa kaydı. bunda kendisi için asıl tehlike olarak chp'yi değil mhp'yi görüyor olmasının da etkisi var muhakkak. chp, klasik kemalist söylemini sol esintilerle süslese bile alabileceği maksimum oy oranının yüzde yirmi beşi geçemeyeceğini son seçimde gösterdi. akp için asıl tehlike chp'nin oylarını arttırması değil, sağ bir partinin akp tabanını bölmesi. son seçimde hükümetin tüm stratejisini mhp'yi meclis dışına itmek üzerine kurması, erdoğan'ın "eğer üç parti mecliste grup kurarsa anayasayı tek başımıza değiştirecek güce ulaşırız" demesi vb. hep bunun kanıtı. hükümet bir yandan mhp ile uğraşıp diğer yandan ulusal sorun konusunda radikal adımlar atamazdı. tabi, akp'nin kürt sorununda faşizan bir çizgiye çekilmesinin sadece açıklaması olabilir söz konusu durum, mazereti değil.

bu süreçte kürt hareketi de yerinde saymadı. gittikçe kitleselleşerek ve sahip olduğu kitle desteğini etkin bir şekilde kullanarak kürt ulusal hareketinin ulaştığı düzeyin geri dönüş noktasını çoktan aştığını dosta düşmana gösterdi. yerel seçimlerde alınan başarılar, referandumda boykot taktiğinin kürt illerinde başarıyla uygulanması, ysk kararlarına karşı düzenlenen kitlesel eylemler ve ysk'ya geri adım attırılması, son genel seçimlerde elde edilen başarı kürt hareketinin hanesine yazdırdığı zaferler oldu. gelinen noktada devletin kürt hareketini silahla çözemeyeceğini burjuva ideologları bile itiraf etmek zorunda kaldılar.

aslına bakarsanız, durum temelde üç yıl öncekiyle aynı. ortada askeri bir tıkanıklık var ve iki taraf da birbirlerini askeri arenada ezemeyeceklerini kabul etmiş durumdalar. örneğin pkk, bağımsızlık için değil akp'yi tekrar reform çizgisine çekebilmek için eylem yapıyor. ateşkes sona ermeden önce defalarca hükümeti uyarması, "reformlar başlamazsa vuracağım" demesi, adeta reform sürecinin tekrar başlaması için yalvarması ve ancak bu konuda tüm umutlar tükendikten sonra eyleme geçmesi düşüncemi doğruluyor. öyle ya, karşı tarafı yok etmek için savaşan adam reformla falan uğraşmaz, vurabiliyorsa gelir vurur.

akp için de çok şeyin değiştiğini sanmıyorum. kürt hareketinin kitleselliği ve radikalliği böylesine ortadayken askeri ve polisiye yöntemlerle sonuç alınabileceğini düşünmek akp kurmayları için bile hayalperestlik olur. akp, kürt hareketinin silahlı kanadını gerileterek kürt hareketinin elindeki en büyük kozu( pkk'nin silahını) yok etmeye çalışıyor. böylece masaya çok daha güçlü oturabilecek. bu strateji akp için yeni değil. akp iktidarı ilk kez sınır ötesi operasyon düzenlemiyor. son sekiz yıldır hükümetin bir elinde hep havuç vardı, öbür elindeki sopa da hep hazırda bekliyordu. bu sefer özgün olan hedef tahtasında sivil siyasetçilerin de olması. erdoğan'ın onuncu yıl konuşmasını hatırlayalım; pkk'den çok bdp'yi uyarıyordu erdoğan. kck davasının bdp önderliğini de içine alacak şekilde genişletilmesi ihtimali küçümsenmemeli. yasal kürt hareketinin örgütlü gücü ve kürt şehirlerindeki militan kitle hareketi son dönemde hükümetin başını gerillaların mücadelesinden daha fazla ağrıttı ne de olsa. tek başına pkk'yi geriletmek kürt hareketine hükümetin istediği oranda darbe vurmaz.

geleceğin ne getireceğini dağdaki gerillanın saldırıları ne kadar hasarla atlatacağı gösterecek. eğer tüm o cafcaflı sözlere, iddialı açıklamalara, tüm koparılan gürültüye rağmen pkk seneye de çatışmaları bu seneki düzeye çekerse devlet kürt hareketini bırak yok etmeyi geriletmeyi bile beceremediğini dosta düşmene ilan etmiş olacak. bu durumda yeni bir reform süreci bekleyebiliriz. bu ikinci süreç muhtemelen birincisinden çok farklı olacak, devlet bu sefer aptal bir tv kanalı açmaktan çok aha ileri gitmek zorunda kalacaktır. yok, eğer kürt hareketi 99 tarzı bir darbe alırsa da bu sefer hükümet göstermelik bir iki adım atıp kürt sorununu hasıraltı edecektir. kürt sorunu iki binlerin başındaki gibi bir süre unutulacaktır. ardından 2005-2006 yıllarındaki gibi çatışmalar yeniden başlar, ve biz de aynı kısır döngüyü tekrar yaşarız.

son olarak devletin düzenlediği operasyonun haklı olduğunu, deyim yerindeyse "pkk'nin kaşındığını" söyleyenlere birkaç kelime ile cevap verip yazıyı bitireyim. türkiye cumhuriyeti devleti kürt halkını yok sayıyor. mevcut kanun ve yasalara göre kürt halkı diye bir halk yok. üstelik, kürt halkının dilinin eğitim sürecinde ve kamusal alanda konuşulmasını yasaklayarak kürtçeyi unutturmaya, kürt halkını asimile etmeye çalışıyor. erdoğan ne kadar asimilasyon sona erdi dese de mevcut statükonun devam etmesi bir tek sonuç doğurur: kürt halkının asimilasyonu. selahattin demirtaş kemalistlerin kürt politikası ile akp'nin kürt politikası arasındaki farkı şöyle açıklamıştı: "eskiden de kafamıza vuruyorlardı, şimdi de kafamıza vuruyorlar. tek fark, şimdi geride iz kalmasın diye eldiven takıyorlar."

kürt hareketi kafayı silahla bozmuş bir avuç vandal değil. bu adamlar mecliste senin yanı başındaydı, randevu vermeye bile tenezzül etmedin. dikkat çekmek için bir dizi demokratik eylem düzenlediler, dalga geçtin. sen açılım yapacağım dediğinde "her türlü desteği vermeye hazırız, yeter ki dağ fare doğurmasın" dediler, dağ fare doğurdu. senden bir şey istemiyoruz artık biz kendi göbeğimizi keseriz deyip dtk'yı topladılar, "çay içip dağılıyorlar" diye dalga geçmenin üzerinden daha bir hafta geçmedi. pkk "reform süreci devam ettiği sürece saldırmayacağım" diyerek eylemsiz kaldığı dönemde bile sınır ötesine operasyon üzerine operasyon düzenledin. hala "kürtler yanlış yaptılar, demokrasi mücadelesi silahla verilmez" demek iki yüzlülük değil mi? bu cümleyi kurmadan önce "devlet kürtlere başka yol bırakmış mıydı" diye sormak gerekmez mi?
/
tümünü göster