aslında paylaşmak istediğim brecht şiiri bu değildi. uzun yıllar evvel muhafazakar bir sözlük kanalından ayrılmama sebep olan hitler hakkındaki şiirini arıyordum ama bulamadım. yazılarım arasında var ama gmail uzun uğraşlar sonunda bir kısmını arşivleyip saklayabildiğim yazı dosyamı açmak istediğimde kıllık yapıp outlook hesabı oluşturduğumda yazılarımı gösterebileceğini iddia ediyor. şiir yüzde doksan aklımda ama ben alıntı yaparken noktasına kadar dikkat eden hassas bir ruha sahibim. aşağı yukarı şöyle bir şeydi bulamadığıma göre;

öldüğüne sevinmeyin dostlarım
çünkü onu doğuran fahişe
yine kızıştı

faşizm herhangibiri değildir, komşunuz değildir, diğeri değildir ve insan var olduğu sürece az ya da çok var olacağını varsayacağımız lanet ideolijilerden sadece bir tanesidir. ve komşunuz faşist fikirlere sahip olabilir, biri ona inanabilir, diğerleri top yekun faşizme hizmet edebilir ve bu durumda kendinizi ikinci dünya savaşı sıralarında berlin'de yaşayan yahudi bir berber gibi hissedebilirsiniz. faşizm ancak ve ancak tüm insanlığın zihninde lanetlendiğinde ortadan kalkacaktır. tıpkı kölelik gibi. daha yakın zamana kadar varlığını sürdürüyordu şimdi kapitalizm onu ehlileştirdi ve farklı bir yöntemle kölelik düzenini meşru yollardan sürdürüyor. bin dokuz yüz altmışlarda otelin havuzuna sırf siyahi insanlar girdi diye asit döken bir otel müdürü vardı amerika birleşik aletlerinde, berlin'de hala ırkçılar var mesala. fahişe sürekli kızışıyor ve sürekli yeni nitelikler kazanıyor faşistler. en yaygın olanı kendine faşist dedirtmeden uygulanan faşizm. sıradan her insanda önüne gelen her yerde rastlayabilirsin. homofobi gibidir, kendiliğinden vardır ve toplum değer yargılarına göre onaylanmıştır. geçen hafta sevgililer gününü ihya ettik tüm dünyayla beraber. ben evli olduğum için sevgililer günü bana bir şey ifade etmiyor gibi bayat esprilerle olaya dalmayacağım. zaten evliliğim sallantıda, sadece idare ediyor iken farklı bir yaklaşımdan bakıyorum ben artık sevgililer gününe. anlatılan destansı hikaye ve kahramanlarına lafım yok. roma dönemi sevgilileri gizlice evlendiren hristiyan papaz romalı paganlarca idam edilir. ben sevişmek için devletten ya da dinden izin almam gerektiği fikrine de sıcak bakmıyorum öncelikle. çocuklar hariç tutulmak üzere, yetişkin her birey cinsel ya da değil her eyleminde sadece kendi vicdanına ya da iç sesine kulak verir. seçimi yanlış olsa da, ya da eyleminden pişman olsa da bu sadece kendi özgür iradesini ilgilendirir. sevgililer günü bir yandan güzel bir fikir, mevzuyu bir güne sınırlamak ya da her gün sevmeli gibi bir sığ yaklaşımım da yok. hadi lan oradan her gün seviyormuş, he canım biz de yedik. ben kendimi bile sevemiyorum her gün? fırsat işte, kullan, birlikte yemeğe çıkın, şarap için, sevişin. kimse diğer günlerde bunları yapmayın demiyor zaten. benim takıldığım husus kapitalizmin günü dönüştürmesi. karl marx "katı olan her şey buharlaşır!" der. kapitalizm bir ideolojidir sadece ve kabul gördüğü sürece varlığını sürdürecek, esneyecek, değişecek, gelişecek, yeni yol ve yöntemler öğrenecek, deneyecek ve bundan asla vazgeçmeyecek. ve bunu en büyük karşı görüşün sahibi, tanrısı, anti kapitalizimin her şeyi karl marx'tan öğrenecek. benim çingene dostlarımın en sevdiği günlerdendir sevgililer günü. normalde yaptıkları hasılatı ikiye üçe katlarlar o gün ama asıl ezilenler çiçek sektöründe çalışan emekçilerdir. tarlasında çalışanından tutun satış elemanına kadar patronu olmadıkları işin çalışanlarından bahsediyorum. çingeneler kendi işlerinin patronu olduklarından tuzları kuru ama çiçek sektörünün emekçileri bu günden nefret ediyor olmalı. aldıkları maaşta gram oynama olmazken normalde yaptıkları işin iki üç katı çalışıyorlar o gün. ve patron domuzunun cepleri dolarken onlar hala bir işleri olduğu için şükretmeli diğer yandan. bu düzen değişmeyecek biliyorum, yapabileceğimiz çok az şey var, çiçek alsan sisteme destek, almasan hiçbir tesiri yok, böyle devam edip gideceğiz mecburen. kölelik düzeni değişimi işte burada devreye giriyor. artık modern köleler olarak hayata devam ediyoruz. şimdi elde ettiğimiz kazanımların pek çoğu karl marx abimize borçlu olduğumuzu da ifade edilim. çalışma saatlerinin insani düzeylerde ayarlanmasından tutun çalışma koşullarının ve işçi haklarının hemen hemen tüm ülkelerde korunmasına kadar tüm evrensel kazanımlarda emeği var canı sağolacasanın. asgari ücretle çalışan muhafazakar bir zavallının, ki bu milyarlarca yıllık var oluş hikayesinin zaval köyü mensubu olur kendisi, sırf beyin kıvrımları yeterince evrimleşemediği için sabahtan akşama karl marx'a küfredebilir ancak evine götürebildiği o ekmeğin bir miktarını onun görüşleri sayesinde elde ettiğinin farkında olmasını da beklemiyoruz öte yandan biz reel hayatta. zaten türkiye matrix ve zion arasına sıkışmış bir durumda, matrix'e teslim olanlar sonuna kadar sistemi savunacaklar, zion'a sıkışmış olanlar sürekli mücadele edecekler ve bu devran böyle sürüp gidecek bir müddet daha. kurtuluş yok biliyorum, zion'da yaşadığını iddia edenler, çok da hür değiller farkındayım ama en azından vicdanımız hala var. et, kemik, salya, sümükten farkımız olmalı bir yerde. yaşadığımı kanıtlamam gerekiyor, ayaklarımın üstünde durduğumu, özgür düşenebildiğimi hissetmem gerekiyor, ota boka yaramayan, elle tutulur beş para etmeyen bir hayata mahkum olduğumun fakındayım ama dokunabildiğim birkaç şeye anlam katabileceğim yetisine sahip olduğumu bilmem gerekiyor.

huzurlarınızdan sahip oldukları muhafazakar ahlakın kendi hayatlarını cehenneme dönüştürürken, diğerlerini de topluca cehenneme gömecek fikirlerinin içine işeyerek ayrılıyorum, ayrı kalın, aşk hepimizi çarpacak eninde sonunda…

orjinal şiir;

"yenildi diye sevinmeyin ey insanlar.
çünkü dünya karşısına dikilip piçi durdurmuş olsa da,
onu doğuran fahişe yine kızıştı…"
tümünü göster