yapacak o kadar çok şey var ki, derdim çoktur hangisine yanayım türküsünü söyleye söyleye her birine yetişmeye çalışıyorsun önce. olmuyor tabi ki, elektrik faturası var ödemem gereken, çocukların ihtiyaçları, evin eksiği gediği, patates bitmiş mesala, kipa'da 5.95 etiketle satıyorlar, altı lira olmadığı için şükrederek alman geriyor, almıyorum ancak. çarşamba pazarı beklemem gerek, saatler de kış saatine göre ayarlanmadı, ben eve döndüğümde hava kararıyor ve pazarcılar kaçıyorlar akşam eve döndüğümde. öptüğümün damadının hediyesi o bir saat yüzünden alamadığım o üç kilo patates patates var ya, her biri sana hediyem olsun. münasip bir şekilde karına kızarttır,afiyetle yiyin ve ben aradaki farkı cebimden ödeyeyim lafı mı olur? bir çözüm bulmak gerek mesala. hegel'in felsefesinde marx'ı endişelendiren tutarsızlıkları öğrenmem ve üzerine düşünmem gerekirken öptüğümün damadı konu mankeni olmuş beynimin çukuruna, oh ne güzel istanbul. zaten sevdiğimin memleketi uzun ve uzantıları sayesinde gömülmüşken siyaset çukuruna, barbaros şansal'ın bedduası bir bayrak gibi asılmışken memleket semalarına, büyük oğlanı ben gelmeden evvel pazara gidip alış veriş yapmam için ikna etmem gerekiyor. bir de pazar adabını öğretmem gerekiyor, sağolası benim gençliğime benziyor, domates, kalitesi, rengi, fiyatı önemli değildir onun için. biber mi alınacak ilk gördüğün yerden al ve mümkün olabilecek en kısa sürede pazardan kaç taktiğinin müdavimi. ulan kıpraşımlı yüzüklerin efendisi damat yatacak yerin yok iki dünyada, ne maskaralıklarla meşgul ediyorsun zihnimi? neyse haftayı kazasız belasız atlatabildik şükür. patates hariç eksik yok gibi, elektrik faturası bir hafta daha bekleyebilir nasılsa ve bu hafta da zamlarla bükülen belimizin gelecek güzel yarınlar dolayısıyla şükredilecek ve ne kadar güzel yönetildiğimizi öğrendik boyalı basınımızdan. yuval noah harari ise homo deus'da hümanizm eleştirileriyle insan denilen yaratığın yokla yaratık değil, oluşumun ne kadar ileri gidebileceğini irdeliyor. dur söylemesem çatlarım şimdi, evimin etrafı üç beş camii ile çevrili ve bunlar günün beş vakti beynimizi ütülüyorlar ve perşembe günü gecesi ekstradan bir seans düzenleyip cumayı haber eden sela mıdır her ne ise onu okuyorlar. cuma da okuyorlar da ben bu taraflarda olmadığım için iş yerinde maruz kalıyorum o seansa. neyse abicim o selayı bize en yakın camii den okuyan bir şerefsiz var. torpilli bir yerlerden ve mütemadiyen okuyor her perşembe. lan benim sesimden bile iğrenç bunun sesi. israrla okuyor ancak, uzata uzata, içine ede ede, içimizden geçene kadar okuyor da okuyor. en son dedim sırf bunun hatırına tekrar müslüman olayım, sonra allah'ım sen tebliğini bu denyolarla yaymak için mi yarattın bu kavanoz dipli dünyayı deyip tekrar dinden çıkayım, vebali de bu hırta kalsın. sonra kıyamadım hırtapoza, bırak la dedim taşları yerinden oynatma, adam o çirkin sesini yaya yaya gitsin cennetine. düşünsene bu mutlu mesut ölmüş gitmiş, tıkamışlar pamuğu, tam cennete girecek sırada bekliyor, hop hemşerim diyor zebaniler, önce hesap vermen gerekiyor. ne oldu ki? diye afallıyor bu önce. senin perşembe selan yüzünden kafir olanlar varmış, onun üzerine hesaba çekileceksin diyorlar. aklına gelip diyemez ki, rabbim bana zeki müren gırtlağı vermediyse benim suçum nedir? senin suçun olmayan sesinle bu işe cüret etmenden ibaret diye cevabını alır ancak. çünkü din cevaplar silsilesidir. aslı astarı olması gerekmez, her şeye cevabı vardır. mesela ibrahim niye oğlunu kurban ediyor aloo diyemezsin, hadi o bağışlandı çocuk kurtuldu, la niye hayvan kesiyor onun yerine de diyemezsin. zeytin dalı uzatsaydı incileri mi dökülür dü? diye de soramazsın. yani sorarsın da cevapları hazırdır ve kendileri bile inanmaz o cevaplara. düşünsene hem saçma gelir, hem inancın gereği doğru olmak zorunda. vay arkadaş benim hiç değilse uzun, damat gibi somut baş belalarım var, bunların derdi başından aşkın valla. hiç uğraşmayayım en iyisi. çatıdaki çatlaklar yeniden toplanacaklar bu akşam. anlaşma sağlanmış, senetlere imza etmek gerekiyormuş aşamasına gelmişiz şimdilerde. yine gitmeyim ben en iyisi, o senet nasıl olsa imzalanacak, bir ara kapıma getirirler imzalarım anasını satayım. yaşasın kötülük. güzel bir grup buldum, yüzde doksan çingeneler. opa tsupa. bu dünyanın en güzel ırkı ve sanırım bir seçme seçeneğim olsaydı ırkımın çingene olmasını arzulardım. ben böyle değildim canlarım, sonradan oldum...
tümünü göster