o nasıl bir cümle olmuş lan sondaki?

valla niyetim güzeldi başlangıçta. ne olur sanki, bir bira, bir bardak şarap çakarım gitmeden önce, biraz geç katılırım, siz ne derseniz o olsun derim, imzayı basar çıkarım bir yarım saat içinde dedim içimden. bira ve şarap işini bir güzel tamamladım elbette, benim içmek için her türlü sebep bulma özelliğim dillere destandır eskiden beri. kayın peder de bir ev sahibi olarak ta çatalca'dan büyük çekmece'ye gelmiş bu akşam. hafta sonları torununu almaya gelmiyor ama, sen getir diyor bana. gaz yakıyor lan bu araba, emekli olan sensin, benim belim bükülüyor borç yükü altında diyemiyorum tabi, götürmüyorum oluyor bitiyor. dedi geçen hafta yeterli sayı on biri tamamlayamadık, bu akşam gel. he, he dedim, şaraplı maraplı. evet, geçen hafta yeterli sayısı tutturamamak suçundan sabıkalı "çatıda çatlak var" toplantısına katılmayan o en az on hıyardan biri de benim. bu sefer de katılmıyorum anasını satayım. ancak bu toplantıyı che dostumun ölüm yıl dönümüne getirmeyeceklerdi onlar da. costa gavras abimizin "sıkı yönetim" filminin o muhteşem susturulamayan comandante şarkısına denk geldim önce. koşuşturan salak asker ve polislerin tüm çabalarına rağmen şarkıyı sonuna kadar dinledik, ama salaklar çoklardı ve inatçı. her şeyi öldürebilirler, tüm anfileri kırabilirler ancak otuz dokuz yaşına bir destan sığdırmış bir devrimciyi zihnimizden silemezler. neyse canımın içi ardından la casa de papel dizisinden bella ciao çalmaz mı? hadi git de çatının nasıl yapılacağının, ne kadara yapılacağının, her daireye ne kadar fatura edileceğinin, işin kime verileceğinin, yöneticinin bu tip işlerden ne kadar anladığının hesabını tut arkadaş. biz doğal kaybedenleriz ciğerim. yarınını kendim adına düşünüyorsam eşekler kovalasın soyumu sopumu. elimde iki tane cevo var, onların geleceğini kurgulamaktan başka da derdim yok. ertesi günü ölmüşüm kalmışım, üzerimde bir çatı varmış, sigara kutumun dibi örümcek ağı kaplanmış umurumda bile değil. her şeyden vaz geçtim, tek şarkıya tüm dünyayı ateşe verecek kıvamdayım. geri kalan her şey geri kalan herbirinin olabilir. parmağımı kıpırdatırsam şu sandalyeden kalkmak nasip olmasın. yaşadıklarımın hesabını gördüm, sevdim, sevildim, gördüm, anladım, bıraktım. iki bin on dokuz da yayınlanacak game of thrones dizisinin son sezonunu izlemeden geberirsem gözlerim açık gider o ayrı. çünkü dombilinin zahmet edip kitabın sonunu getireceği yok bu gidişle. yazarlar ünlü olmamalı yaşarken, yoksa yazamıyorlar. dombili paranın anasını ağlattı; dizi, senaryo, kitap satış, got promosyonları ne derken artık, paraya para demiyor. eskiden de demezdi ya puşt, orası ayrı. neyse benim youtube otomatik çalma listesi arabeske bağladı iyiden iyiye. en son portakal çiçeği dinliyorduk, tupac müslüm fantazilerine sardırdı iyicene. o bu değilde eleni vitali ablamıza o şarkıyı söyleten o yontulmamış kütük var bir yerlerde, onu bir elime geçirsem, kıtlama şeker keseriyle yontup yontup afrodit heykeline çevirmezsem bana da bir daha tian demesinler...
tümünü göster