8

her şey geçer toz ve kül kalır geriye. kan, ter ve gözyaşı ile doğup, sabırla günübirlik yaşamak mecburiyetindeyiz. arada kalmışlık, aidiyetsizlik, biat ile itaat köprüsünde kılıçtan keskin, kıldan ince zorlu viraj ve varoşta var olmanın kaçınılmaz can sıkıntısı. kimse bize dikensiz çay bahçesi vaat etmemişti doğarken, beklentilerimiz yanılgıdan ibaretti, artık talep de etmiyoruz, ilişilmesin yeterli. hayatlarımızla destanlar yazmayacağız ve tarihin süprüntü sayfalarında dahi anılmayacak adımız. süslü kelimelerimiz ve küçücük dünyalarımız var ve onu idame ettirmenin telaşındayız ez cümle. öğretilerden ve kurtarıcılardan yorulduk, bundan sonra kendi dünyamızın soytarısı olarak devam etmek istiyoruz, din ve ahlak bilgisi dersinden zayıf not alıyoruz, beden eğitimi halı saha futbol maçlarından ibaret, fizik, kimya zaten ölü doğmuş yabancılık, matematik kahvehanede çay parası hesabı ve edebiyat ağdalı geçmiş zaman ülkesi. ortalamanın altında, yeraltının izlerini sürüyoruz şimdi ve bıraktık ipin ucunu. karşımda rakıdan medet uman adam ve ben, yarın hiçbir şeyin değişmeyeceğini bile bile bir gece de olsa rahat uyumak için dionysos'un evine sığındık ve bulabildiğimiz tek yasal intihar türüyle kendimizi öldürüyoruz ufak ufak. onu bile başaracağımız şüpheli. "ölmeyi dahi beceremedim" diyen cebinde bir zamanların gazinocular kralı fahrettin aslan ile çekilmiş fotoğrafıyla gezen mirasyedi şahap abiyi gel de anma. üç taş ocağı ile iki yüz kamyonluk bir servet yedi yılda nasıl sıfırlanır onun hikayesini dinlemiştim bir akşam. kumarlı ve alkollü bir gecenin sonunda bir kutu ilacı midesine boca edip ardından uykuya dalan ve ertesi sabah hiçbir şey olmamış gibi keskin bir baş ağrısıyla kalkan şimdilerde babadan kalan evde ikamet edip sağda solda ıvır zıvır işlerle uğraşan bir geçmiş zaman gezgini. hayat fahrettin aslan ile çektirdiği fotoğrafta dondurulmuş onun için ve şimdilerde bir zamanlar kumar masalarında avuç avuç saçtığı paranın bir dirhemine bile muhtaç. kimilerinin hikayeleri görkemli ve ibretlik ama ben henüz ders alanını da görmedim. dostoyevskiâ’nin karakterleri ne kadar kederli ve kırılgansa bir yüz yıl aradan sonra o kadar iddiasız ve yorgunuz gerçek hayatta. terkip mevcut ancak toplumun mayasını karacak yapıştırıcıdan yoksunuz biz. asgari müştereklerimiz yok, askeriyemiz var. yasama, yürütme, yargı tek başına ülke yönetmeye yetmiyor. daha laiklik kavramı üzerine dahi anlaşamadık. sadece o mu? türk ve müslümanım ancak bu çok net ifadeler bile karmakarışık ve izah gerektiren vasıflar. beyazdan siyaha uzun ince bir yol var önümüzde ve gerçeğin rengi sadece gri, gide'nin dediği gibi. kapitalizm bu ülkeye yaramadı, sosyalizm din hakkında ki fikirleri nedeniyle zaten sabıkalıydı, geriye elimizde bir şey kalmadı. bireysel yırtınıp, kitlesel şikayet ediyoruz ve bu sistemden en fazla bankalar nemalanıyor. bakkal çakkal, işsiz güçsüz hepimizin cebinde kredi kartları. geleceğimizi satarak günü kurtarma telaşındayız, nereye kadar? balıkçı rüstem amca durup durup dellenir, "yalan oldu hayatımız" diye bağlar lafın sonunu. alev alatlı ablamızın "-mış gibi yaparak yaşamak" dediği şey de bu olmalı. küçük hayatların büyük hayalleri ve ondan daha büyük hayal kırıklarıyla dolu sırtımızda ki heybe. allahtan islam dini öteki dünyayı mümkün kılar, teselliyi ve ikramiyeyi diğer tarafa bırakır. yoksa pimi çekilmeye hazır el bombaları gibi salınacaktı sokaklarda milyonlarca insan. yasama ana muhalefet partisi ve onun şövalye başkanı sayesinde köşeye sıkışmış, bana uygun yasları masaya sürme niyeti yok, yürütme askeriyeden e-muhtıra yemek korkusuyla kendini yürütemiyor ki halkı yönetsin, yargı kendi içindeki aksaklıklar bir yana laiklik hakkında basın açıklaması ve yürütmeye giydirme derdinde. sürerim sürerim getmez gadana, fransız kurşunu da geçmez adama! elbette karamsarım, ilk gençlik çağlarında edindiğim her erdemin, yer aldığım mekan içerisinde kişiler tarafından ayak altında sürünmesi beni başka türlü nasıl yapabilirdi ki? yarın aylık altı yüz türk lirası karşılığında ruhumu satıp kapitalizmin şahikası borsada çalışmaya başlayacağım ve bakışları para ve onların göstergeleri rakamlarla bulanıklaşmış insanların hizmetine koşulacağım. bunu kendi rızamla, ailem ve geri kalan tüm çevremi memnun etmek adına ve borçlanmadan yaşama bahtına erişmek için gerçekleştireceğim. ve her gece yatmadan önce yaradanıma şükredeceğim bir kez daha. gerçek kanatlandırır derler, beni süründürüyor. aslı bu tarz fikirlerim yüzünden beni terk ederken haklıydı birazda. aşk karın doyursaydı eğer karun kadar zengin olurduk ancak meselenin diğer boyutu da şuydu ve kendisi bunu hiçbir zaman kabullenemedi. ben her seferinde gerekirse taş taşıyıp ekmek paramızı kazanacağımın garantisini verirken asıl niyetinin pasta yemek olduğunu ifade edebilirdi. sorun diyalog esnasında mantıklı gerekçeler sunup ardından onları geçersiz kılacak argümanların peşinde koşmasıydı. benim tüm bunları anlamam ve kalemin burçlarına düşünce bayrakları dikerken keskin kısımlarını törpülemem gerekiyordu ancak doğrucu davut ile sahici ibrahim el ele tutuşmuşlar yağmur, çiçek, börtü böcek arasında kırlara açılmışlardı o zamanlar. aradan geçen bunca yıl sonra olabilecek en hayırlı eylemin birbirimizden uzaklaşmak olduğunu görmüyor değilim. sadece tarz yanlış seçilmişti ve olabilecek en kötü zamanlamayla kendini ifade etmişti. uzaktan uzağa kıçı kırık bir mektup ve muhatabına cevap verme şansı tanımayan bir yöntem. uzay mekiği inşa etmiyoruz, masum olmadığımın farkındayım henüz. bizimki geçmiş zaman kipine gereksiz ayrıntılar düşmekten ibaret.

salih artık daha iyi ve uykuya emanet etti kendi. yarın hepimiz için zorlu bir gün olacak, özellikle seher için!
tümünü göster