7

gönülçelen söz verdi, bana bugün ‘korkunç azabı' misafir edecek. kendileri rio karnavalını, şehrin hã¢kim tepesindeki büyük haçın sol kanadında oturmuş bacak bacak üstüne atarak keyifle seyretmiş ve bir zaman gezgini olduğundan onun için hiç sorun değilmiş hemencecik yanımıza gelivermek. her zaman her yerde olabilen dostumuzun değişik adları var farklı toplumlarda ama ben ona lucifer demeyi uygun gördüm. hollywood onu değişik biçimlerde betimlemiş, genellikle koç boynuzlu, çatal dilli, kırmızı gözlü çirkin ucubeler, bazen de siyahı simsiyah beyazı bembeyaz donuk bakışlarıyla yakışıklı ve soğuk erkek tipinde. benim de oradaki salakların benzeri bir tür hata yaşamamı istemediğinden görüntüsünü gizleyecekmiş ve siyah bir perdenin arkasından konuşacakmış benimle. korkunç azabın bu gönüllü neferi, insanı kendine düşman edinmekle kaderini belirlemiş öyle der din kitapları. ateşten yapıldığını iddia ederek çamurdan yapılana boyun eğmemekte direnmesi ve kibriyle yaratıcının emrine resmen başkaldırması onun en büyük ve esaslı eylemi. ve o günden bugüne devam eder homo sapiens üzerinde rahman ile şeytanın mücadelesi.

o insanlığın düşmanı, o dante'nin cehenneminin en alt basamağının kurgusuz, sorgusuz, tartışma kabul etmez kurbanı ve insana şahdamarından daha yakın olan rahmet'in karşısına çıkma bahtsızlığını tadan ve insan denen satranç tahtasında yenilgiye mahkã»m olmuş, siyaha oynayan ilk ve tek yaratık. yaratıcı yaratığına icazet vermiştir o halde. ve hüküm verilmiştir artık; "sen her türlü yol ve yöntemle insanoğlunu benim yolumdan ayartmaya çalış öyleyse kibirli yaratık, bu yolda sana hizmet edecek uşaklarınla elinden geleni ardına koyma, ateşten yaratıldığın gerekçesiyle çamurdan yarattığıma, karşı konulamaz, tartışılamaz, üzerinde fikir bile yürütülemez kesin ve mutlak emrime rağmen biat etmemen ve kendini bu denli yüceltmen seni olabilecek en kötü cezaya götürse bile bu hemen olmayacak ve vakit kendini tamamlayana kadar senin ve senin yolunda gidenlerin akıbeti, rahmetimin ışığıyla ilerleyenlerden ayrı kalacak. o çamurdan yaratılan bedeni ve kendimden verdiğim nurlu ruhuyla karmaşanın izdüşümü olan insandır ve varlıklarına binaen, yaradılışları icabı hür iradeleriyle seçimlerini yapacaklardır bu yolda. mutlu olan odur ki nuru çamura rehber olsun ve üstün gelsin diğerine. lanet onadır ki aksi ile meşgul olsun. bu hüküm, büyük vakte kadar varlığını koruyacaktır ve tarafımdan mutlak kılınmıştır, allah-u ekber!"

anlatıyor anlatıyor. elbette ki moda mod değil, ben bile ancak yakalayabildiğim kadarıyla aktarabiliyorum. sınırlı sorumlu yapı kooperatiflerine üye olmayı beceri zanneden sınırlı sorumlu beyin özürlüsü kardeşlerim bu mevzuda her şeyi düşünebilir ama sen ayrık otu olmalısın hep, en azından sen bilmelisin ki bu bir deli oğlanın, kaynağı aynı delilik kıvamındaki düşlerinden ibaret, ara sıra akıllı laflar etse de o bu minval üzerindedir. ki gerisi ihmal edilmeli, aşağılanmalı ve küçümsenmelidir. ve sana lucifer'den aktarabileceğim bir sır; "hayat küçümseyebilmektir!"

inatçılığın ve kibrin efendisi daha o zaman sonunu biliyordu ve yürüdü kaderinin üzerine üzerine. cennetten kovulmasının müsebbibi (dönem ödevi; bu kelimenin manasını öğren ve dedelerinin kullandığı türkçe' ye sahip çık bundan böyle) insana ve onun soyuna ezelden ebede düşman kesildi.

sembolik bir çıkarsamayla insanoğlu şeytana uydum ne der ya, eğer yeterince alık değil veya kandırılmamışlardansa bu kendi suçunu bir diğerine atfetmekle o suçtan azat olabilme uğraşının zavallı bir göstergesi olabilir ancak. şeytan vardır ve senle uğraşacaktır yaratılışı gereği ama sen ona izin verdiğin sürece ve senin belirlediğin sınırlar dã¢hilinde. neye düşkünsen dünyaya ait, asıl şeytanın o olacaktır ve kendine ait çizgilerle nasıl biliyorsan yaratıcını, o'nu senden uzaklaştırmak için her yolu deneyecektir şeytanın. demiyor mu bilgeler sana yüzyıllar boyu "kendini bil!" diye, boşa değil…

bilmek yetmez, gereğini yerine getirmelisin ayrıca.

"hayat tarafını belirlemektir öte yandan." bu da benden!

aklıma ne geldi bak? bir gün internet kafeye gittim, öyle boş boş dolanırken milyarlarca sitenin arasında nerden estiyse artık arama motoruna "şeytan" yazıp enter'a dokundum. inanamazsın! o kadar çok site var ki, dersin adamlar yememiş içmemiş şeytana siteler kurmuşlar, hatta yetinmemişler birbirlerine eklemişler koca bir ağ oluşturup onun öğretilerini yayıyorlar, içlerinde "şeytanın kilisesi" adlı resmi bir site bile var, o her şeyin aşırısının hayat bulduğu sam amca'nın ülkesinden hizmet eden. neyse bizim türk sitelerinden birine girdim, site açıldı ve sürpriz; "şeytana hizmet eden bu site allah (c.c.)'ın izniyle hack edilmiştir" yazılmış kocaman beyaz bir yazıyla ve altına da "altın nesil hacker grubu" diye imza atılmış. acayip hoşuma gitti, hala ara sıra aklıma geldikçe gülüyorum, dışardan bakanlarda "neye gülüyor ulan bu, sıyırdı yine" diyorlar bir yandan beni gördüklerinde. lucifer'e de anlattım ben bunu, çok güldü o da.

8

çok dağıldım farkındayım, çok karıştım işlerinize, çok hayali, çok savurgan. tutarsız olduğumu anlamalısın ve beklenmedik çıkışlara hazırlıklı. şimdi sıkı bir metal müziğinin gürültülü soğuğuna dönme vakti. aslıma dönmeliyim kardeşim, her şey aslına dönmez mi hem, lanetimi geri istiyorum ve sigara yanıklarımı, şiddetimi istiyorum, meleklerimi, perimi, küçük çingene eteğimi, boks eldivenlerimi, kış gidiyor sivas'tan artık. çıplak dağlar karla örtülü hala, soğuk ki ne soğuk, düşman sanki mübarek, ölü balıkgözü keskinliğinde ayaz, buz tutan sakallar, üşüyen burunlar hapishanesi, karda yüründüm, ayaklarım sürüklendi mezarlığa gittim, ölüler soğukta unutulurlar kaçınılmaz bu, yaşayanlar rahatına düşkündür hep bilirsin daha, mezarlıkta ölüler, onların başucuna iliştirilmiş akasya ağaçları, nefesin sigara dumanı gibi çıktığı tuhaf zamanlar. burası yukarı tekke, memleketimin ölülerinin sığınağı. bir gece, gece dediysem daha saatler yirmi üçü bile göstermiyorken gelmişim ben buraya yıllar önce, etraf öyle sessiz ve huzurlu, caminin avlusunda musalla taşının dibine tünemişim ki ne düşündüğümü ne sen sor ne ben söyleyeyim, it duruşu bakıyorum şehre işte, derken eski model bir chevrolet gelmez mi, gelir gelmesine de içinden bir kadın inmez mi, e elbette iner de, o kadın omuzlarını açıkta bırakan ve sivas'ta pek çok gürültüye sebep olacak göğüs aralıklarını açığa vuran dekolte sahne elbisesi giyiniyorsa o tuhaf işte. bir tane de bıyıklı, siyah takım elbiseli, mafyavari bir adam var yanında. ökçesi yüksek, arkasına basılan çarşamba ayakkabısı giyen erkekler sınıfından, kadın kesin şantöz ya da dansözdür bir yerlerde, adamda askıntısı. ne işiniz var ulan buralarda gecenin bir vakti, gidin evinizde paşa paşa sevişin diyorum içimden ama ne sesimi çıkartıyorum ne de kımıldanıyorum. kadın üşüyor biraz, bizim azman onu kollarıyla sarıp caminin basamaklarına yöneltiyor, ışıklar var caminin avlusunda, cami deyip geçmeyeceksin. sivas'ı andın mı her camisi ayrı bir tarih parçasıdır dur orada. neyse bunlar caminin arkasına doğru yürüyorlar, manzara güzel, şehrin tüm ışıklarını olmasa da baya bir kısmını görebilme imkã¢nın var hani. birde burası eskiden intihar edenlerin eylemlerini gerçekleştirdikleri bir yer, yüksek öyle. bizim boğaz köprümüz bile diyebilirim, o yüzden sevgili refah partili belediyemiz manzarayı insan boyunda tel örgülerle çevrelemiş. salakça tabi, dikenli tel çeksen ne yazar, en çok iki dakikamı alır, kazağım yırtılır, üç beş yerim çizilir ve ölmeye kararlıysam eğer hepsi birden bana vız gelir. neyse eleştirmeyeyim insani bir acziyetle bir şeyler yapmış olup ferah hissetmek halinden ibaret olay. bu arada çifte kumrular tavaf ettikten sonra camiyi sarmaş dolaş tekrar caminin önüne geldiler, adam marlboro sigarası içiyor olmalı, muhtemelen dükkã¢nın (amcalar öyle derler ya işletmelerine) sahibinin oğludur, daha iyisi bizzat kendi işletiyordur, derken beni gördüler, önce sigara ateşimi tabi ve beklenen en son hızla arabalarına binip uzaklaştılar, lavuğu görmeliydin yangından mal kaçırır gibi sürükledi kadını. çok hoşuma gitti doğal olarak. korkulan adam, güldüm içimden sonra, beni bir çocuk bile öldürebilir kolaylıkla. hele senin gibi orospularla düşüp kalkmaya alışkın biri kahvaltıda yumurta niyetine yer beni a canım benim. ama mekã¢n benim mekã¢nım olunca deplasmandasın değil mi? sonraki yıllarda ünlü bir iş adamının cinayetiyle mezarlıklarda iş tutan bazı aşağılık insan artıklarının var olduğunu öğrendi türkiye ama ben hep ikirciklendim acaba beni görmeselerdi ne yapacaklardı acaba diye. orijinal bir fikir olduğu kesin ancak mide bulandıran bir tarzı var. her ne yapıyorsan yap ama diğerlerine saygıyı elden bırakma, edepli ol.

nerden geldim ben buraya ya hu? tamam, ne yapıyorum ben karda kışta bu mezarlıkta, annemin mezarını arıyorum öncelikle, siz hiç annenizin mezarını karın altında nasıl olduğunu merak etmediniz mi? cevap hayırsa boşuna yaşıyorsunuz şu hafife alınası dünyada. çok özeldi benim annem ya, size de öyle gelmiyor mu anneniz? cevap hayırsa siz yaşamaya değmiyorsunuz ve onu hak etmiyorsunuz. sizin kıstaslarınız her şey olabilir umurumda bile değil. beş para etmezsiniz o halde. aman aman bir güzelleşmiş mezarlık, ara güler olsa da resmini çekse, sonra insanlar tatillerde akdeniz'e gitmekten vazgeçip annelerinin mezarlığına gitseler, inanıyorum hayat daha güzel olacak o zaman. peygamberin mezarını da görmek isterdim ben. toprak ana ona nasıl davranıyor acaba? hepimiz gibi olmadığı kesinde bir tutam da ben alsam yüzüme gözüme sürsem onu, dayanamayıp öpsem ne güzel olurdu. annem üzgün değil artık, en çok bir iki dua, biraz ilgi, bir selam onu dünyalar kadar mutlu etmeye yetti de arttı bile. nereden mi biliyorum? bazen deli olduğuma çok seviniyorum, bazı cevaplarla birlikte doğuyoruz biz.

üşüyorum kapama gözlerini, düşerim kapama gözlerini, biterim kapama gözlerini. sen var olmalısın, sen çaba harcamalısın, umut sende, yarın sende, sen kurtaracaksın geleceği, sen tutacaksın elinden düşkün hayatların. güç sensin, sevgi sensin, barış sen. gönülçelen yüreğini koyuyor orta yere, o her şeye rağmen benim olandır, kötü yanım, karanlığım, çaremdir. olanı reddeden aklımın bana oynadığı en büyük oyun ve tek avuntumdur. kusurlu yaratıldık ve eksik, benim eksikliğim çok daha farklı boyutlarda ve o beni bütünleyendir bir başka açılımla. korkular ve boşluklar ve mutsuz insanlar. hepimiz öleceğiz. aslı'dan bahsetmiyorum farkındasın, o'nu ayrı tutuyorum, o dışarısı. aslı, bataklıklardan uzakta yeşilin ve mavinin büyüsü ile yetişmesi gereken nadide bir çiçek olarak tasavvur edildi. benim savaşım dışarıyı hesaba katmaz, o bitmez, değişir, dönüşür ve ilerler. büyüdükçe artar insan, ne olmak istiyorsa ona yaklaşır veya ne varsa içinde ona erer. ben kaosun oğlu olmayı seçmedim, seçildim sadece. bu yazgı benim, o yükse hamalıyım, kanatsa yükseklerde uçanı. onurunu yücelt, varlığını donat, o cazibedir, o verendir, dağıtan ve özünden hiçbir şey eksiltmeyen. gönülçelen ruhlar dünyasının gizemini anlattı tüm gün. iyi ile kötünün mücadelesi orada da başlıca sorun. onların dünyası bizimkinden daha sade ve daha özgür, birbirlerine acı çektirme yetkinlikleri yok en azından, sadece mücadele, sürekli mücadele. az okuyan aldatılmıştır, çok okuyan yitik. kendini hiçbir yere ait hissedemezsen, yabancılaşma ilk kurşun, gerisi gelir.
tümünü göster